Küreselleşme ezberi bozuluyor...
Bir musibet (felaket) bin nasihatten yeğdir (iyidir). 2008 ve 2009 dünya ekonomik krizi, küreselleşmeye bakış açısını değiştirdi. Tu kaka olarak görülen ulusal politikalar yeniden tartışılmaya başlandı.
Aslında kriz bitmiş değil... Avrupa’da yaşanan borç krizi de kriz dalgasının devam etmesidir. Sermaye hareketlerinin azalması da küreselleşmenin spekülasyona dönüşmüş olmasına karşı bir tepkidir.
Kaldı ki küreselleşmenin getirdiği söylenen küresel ekonomik refah, dünyanın kendi geleceğinden yemesi şeklinde oldu. Şimdi bol yiyenler, yediklerinin bir kısmı ile uzun zaman idare etmek zorunda kalacaklar. Küresel kriz, küreselleşmenin yalnızca propagandaya dayanan, gerçekte ise altının boş olduğunu ortaya koydu. Ekonomide istikrar, üretim faktörleri arasında kısmen de olsa bir dengeye dayanır. Küreselleşme, global ekonomide faktörel dengeleri bozdu.
Küresel süreçte faktörlerin gelişmesi şöyle oldu:
Sermaye şekil değiştirdi. Küreselleşme sürecinde özelleştirmeden veya piyasadan kârlı şirketleri satın alan “spekülatif sermaye” ile “kısa vadeli sermaye” ve “hedge fonlar” gibi fonlar piyasaya hakim oldu. Özel sektörün borçlanma imkanları arttı. Cari açık veren ülkelerde ekonominin döviz açıkları arttı. Buna karşılık, “Reel yatırım sermayesi” aynı boyutta dolaşmadı. Zira reel yatırım sermayesi, uzun dönemli risk alan sermayedir. Söz gelimi, Türkiye’ye son on yılda, doğrudan doğruya fiziki-reel yatırım yapmak için gelen bir tek yabancı sermaye var. Bu sermaye de 7 yıl önce, devletin tahsis ettiği arsaya otomobil fabrikası yapmak için geldi.
Emek faktörüne gelince... Küreselleşme sürecinde işgücü dolaşmadı. Hatta tersine, sermaye emeğin ayağına gittiği için, işgücü dolaşımı yavaşladı. Dünyada ücret farklılıkları arttı. Gelişmiş ülkelere ücret farkından dolayı gizli bir kaynak transferi ortaya çıktı. Örneğin Çin; işçisine ayda 150-200 dolar vererek ürettiği tekstil gibi ürünlerini ABD’ye sattı. ABD işçisine ayda 4000-5000 dolar vererek ürettiği çeliği Çin’e sattı. Emeğin istismarı, dünyada zengin-fakir farkını artırdı. Kâr transferi ise ülkelerin uygulamakta olduğu ulusal politikalara göre, ikili vergi anlaşmalarına göre, sınırlı olabildi. Türkiye gibi ülkeler spekülatif sermayeye taviz verdikleri ve ulusal olmayan günübirlik politikalar uyguladıkları için, yabancı sermayenin amortismanı daha kısa oldu. Örneğin Telekom’un 5-6 yılda oldu.
Toprak mülkiyetine gelince, ülkelerarası ikili anlaşmalara göre yapıldı. Bu anlaşmaların sınırı içinde kaldı. Söz gelimi Türkiye’de yabancılar, mütekabiliyet esasına göre ve belirli büyüklüğe kadar toprak sahibi olabiliyor.
Küreselleşme sürecinde, müteşebbis anlayışı değişti. Basiretli tüccar gibi davranan, fizibiliteye önem veren, ciddi yatırım yapan tecrübeli müteşebbislerin yerini, genç finansçılar aldı. Fon yönetenler aldı. Spekülatif piyasa oyuncuları aldı. Piyasalar daha kırılgan oldu.
Özetle küreselleşme faktörel dengeleri bozdu. Spekülatif sermayenin bir icadı oldu ve bu nedenle konjonktürel kriz devreleri kısaldı. Reel yatırım, üretim ve istihdama dayalı bir politikanın uygulandığı dönemlerde konjonktürel devreler daha uzun olmuştur.