Küresel oyundaki dejavu görüntüler
Sözüm ona küreselleşiyoruz ya, artık dünyanın bir yerindeki fotoğraf bir başka yerindekine çok fazla benziyor.
Bir bakıyorsunuz sokaklar karışmış; polis ‘gaz bombası’ atıp, ‘cop’ sallıyor; bir yandan ‘tazyikli su’ püskürtülürken, öte yandan ‘tekme tokat’ taarruza geçiyor.
Bütün bunlar olup biterken, Başbakan karşısına beş ‘akıldane’ gazeteciyi almış ‘ülke gündemini’yorumluyor; dünyanın geldiği noktayı, ‘yapılanları’ ve ‘yapılması gerekenleri’ uzun uzun anlatıyor.
Tanıdık bir fotoğraf değil mi?
Oysa aklınıza geleni değil, Orta Doğu Sultanı’nı ve dahi BOP Eşbaşkanı’nı yani bizim hükümetin başını anlatmıyoruz.
Yukarıdaki kesit Ukrayna’dan.
Ne zaman ki küresel efendiler bir takım operasyonlar ile ülkelerin iç işlerine burunlarını sokmaya başladılar, işte o gün bugündür, hep ‘tanıdık fotoğraflar’ ile karşı karşı geliyoruz.
Hani tıpkı “dejavu” dedikleri; bir olayı ’daha önce yaşamış’ gibi hissetme durumu.
Kendi kendimize deriz ya “Yahu ben bu şeyi bir yerden hatırlıyorum”, işte o misal.
Ekranın başına kurulun, televizyonun sesini kısın yeryüzündeki gelişmelerin ‘ne denli benzerlikler gösterdiğine’ şaşırıp kalacaksınız.
***
Dışarı ile yaşanan bu benzerlikler, ne tesadüftür ki içeride daha da şaşkınlık verici.
Şöyle bir 10 yıl öncesine gidin; ‘gazete nüshaları’, ‘televizyon yayınları’ gözünüzün önüne gelsin.
Bavul bavul belgeler, basına sızdırılan kasetler, ‘adı gizli’, ‘kendi kallavi’ yetkililerden kotarılan bilgiler.
Bir ‘değişim/dönüşüm’ masalına zemin hazırlamak için adeta ‘senaryo çalışma grupları’ kurulmuş; ‘kozmik odalar’ tarumar, kişilerin ‘kullandıkları ilaçlara’ varıncaya kadar bütün sırlar orta yerde.
Her sabah bir şaşkınlık içerisinde uyanıyor toplum; kafalarda hep aynı endişe, “Arkadaş ne oluyor, kim, neden ve niçin -çoğu aslı astarı olmayan- bu bilgileri sızdırıyor” sorusu soruluyor.
‘İki satırlık adresi’ aklında tutamadığı halde kurmay olmuş subayların panik içerisinde ‘pusulayı yutmalarından’ tutun da ‘bir kullanımlık’ ve işi bitmiş askeri malzemelerin “darbeye hazırlık” kanıtı olarak sunulmasına kadar.
‘Doğrular’ ile yanlışların, ‘gerçekler’ ile yalanların havada uçuştuğu ve ‘şaibeli hukuksal sonuçlar’ ile noktalanan bir süreç.
Dünden söz ediyoruz değil mi?
Ama hiç de öyle değilmiş gibi.
***
Yine bir takım belgeler, evrakın, ‘yaş’ mı yoksa ‘kuru’ mu olduğu tartışmalı imzalar uçuşup duruyor; belli ki daha da uçuşacak.
Teşbihte hata olmaz, kumar masasında ‘kartların açılması’ misali; herkes birbirine ‘rest’ çekiyor, herkes ‘blöf’ yapıyor, herkes ‘kendinin haklı olduğunu’ öne sürüyor.
Acaba gerçekten öyle mi, herkes haklı mı, kimileri haksız mı, yoksa herkes mi haksız?
Bu sorulara cevap bulmanın da bizleri bir arpa boyu ileri taşıyacağına inanmıyoruz.
Kimse kendini kandırmasın; böylesine ‘geniş çaplı’ operasyonlarda aktörlerin ‘bir takım kaynaklardan’ beslenmemeleri, en azından ‘yönlendirilmemeleri’ hiç mantığın alacağı iş midir?
Elden ele dolaşıp duran ve kimi ‘gerçeği’, kimi ‘bilgi kirliliğini’ hedefleyen belgelerin kaynağı, sızdırılma şekli her zaman bir takım kuşkuları beraberinde getirecektir.
Burada kamuoyunu ilgilendiren, kişilerin ve kurumların böylesi ‘puslu havalarda’ aldıkları durumdur.
Kim ‘dün’ ne demiş, nasıl davranmış, ne yapmıştır ve ‘bugünkü tavrı’ nicedir?
Gerisi Brezilya dizisi, kahve falı, nine masalı kadar bile önem arz etmiyor.
***
Bugün yaşananlar, acaba dünün diyeti midir?
Nerede sonlanacağı ve milletin hakikati belki yıllar sonra görebileceği süreci, ‘küresel süreçten’ ayrı düşünmek mümkün müdür?
Ama ‘az gelişmiş’ ülkelerde herkes kendi eylemine bir keramet atfettiği için, “eğitime devam” demekten başka çare kalmıyor.