Kura neden müdahale edilmiyor?
Siyasi iktidar isteseydi döviz kurlarına müdahale ederdi. Merkez Bankası faizleri tekrar artırır, Rezerv Opsiyonu mekanizması kapsamında döviz imkan oranı üst sınırını daha da düşürebilirdi. Bir miktar döviz satabilirdi. Ayrıca Hükümet de istikrar programı hazırlayarak en azından niyetini gösterirdi.
Bankalarda özel kişilere ait 120 milyar dolar civarında döviz tevdiat hesabı var. Kur arttığında birçok insan dövizini bozdururdu. Artık kimse bozdurmuyor. Çünkü güven yok.
Hükümetin niyeti her gün daha iyi anlaşılıyor. Seçim öncesinde cari açık sorununu çözeceklerini söylediler. Öğle görünüyor ki kur artışı ile cari açığı çözeceklerini düşünüyorlar.
Bugünkü iktidar, kur artışı ile ithalatın azalacağını, ihracatın artacağını düşünüyor olabilir. Normal şartlarda bu doğrudur. Ne var ki Türkiye de üretimde yarı yarıya, ihracatta üçte iki oranında ithal girdi kullanılıyor.
Eğer ithalat pahalı gelirse, bu pahalılık işletmeleri girdi olarak kullandıkları ara malı ve ham maddenin yurt içinden tedarik etmelerini zorlar. Bir miktar ikame edilebilir. Ancak yeni yatırım olmayınca bu defa girdi arz eksiği olacak ve fiyatlar artacaktır.
Doğrusu hükümetin bu çözümü bir geçiş süreci içinde yapmasıydı.
* Bunun için ithal ara malı ve ham madde sektörlerinde ithal ikamesi politikası uygulanacaktı.
* Yatırım teşvikleri birkaç yıl yalnızca bu alanlara verilecekti.
* Yılda 20 milyar dolardan daha fazla dış ticaret açığı verdiğimiz Çin'e karşı, incik boncuk, oyuncak, plastik eşya, bavul ithalatı için kota uygulanacaktı. Bizim Çin'e ihracatımız zaten yok seviyesindedir.
* Yerli ve yabancı yatırımlara mülkiyet güvencesi verilecekti.
* Gerektiğinde devlet de bu alanda geçici üretime girecekti.
Hükümetin yüksek kurdan ikinci beklentisi içerde ücretleri döviz cinsinden düşürmek olabilir. Söz gelimi brüt asgari ücret dünkü kurdan 376.75 dolara geriledi. ABD ve Avrupa'da bunun on ve beş katıdır. Bu şartlarda ucuz işçi nedeniyle doğrudan yabancı yatırım sermayesi ve bazı markalar, üretimi Türkiye'de yapmayı tercih edebilir. Çin de büyümeye böyle başlamıştı.
Bu noktada yabancı yatırım sermayesi önce demokrasi, Hukukun üstünlüğü, insan hakları ve demokratik özgürlüklere bakar.
Netice olarak eğer kur artışından beklenti bu yönde ise, maalesef hem bu öngörüler gerçekleşmez, hem de kur artışının bozucu etkileri uzun dönemli bir durgunluk yaratır.
İthalat maliyetleri enflasyonu bir süre artırmaya devam eder.
İthal girdi maliyetleri artığı için, üretimde daralma olur. Büyüme düşer. İşsizlik artar.
Daha önemlisi dış borçlarda temerrüde düşme riski artar.
Geçmiş krizlerde de kur artışı olmuştu. Söz gelimi 1994 krizinde yılbaşında dolar kuru 14.538 iken, yıl sonunda 38.418 olmuştu. O yıllarda dış borç stokunun millî gelire oranı düşük, yüzde 25 düzeyinde idi. Yine de 1994 krizi ekonomiye yüksek maliyetler getirdi.
Türkiye artık dış borçlarını daha yüksek faizle çevirebiliyor. Kredi risk swapı (CDS) dün sabah 364.61 baz puana çıkmıştı. Tabeladaki en yüksek risk primi idi. Bu baz puan bizim gibi riskli ülkelere göre 100-150 puan daha fazladır.
Raiting kuruluşları da bu uluslararası tabelalara bakar. Şu anda Türkiye'nin raiting notu ''yatırım yapılamaz-spekülatif '' düzeydedir. Eğer bir iki kademe düşerse, ''yüksek risk'' düzeyine iner.
Bu şartlarda Türkiye dış borçlarını çeviremez.
Sonuç: İktisat politikaları iki tarafı kesen bıçak gibidir. Ters tarafının ne kadar kestiğini iyi hesaplamak gerekir.