Kur riski arttı

Başbakan’ın Gezi protestolarına sert tepkisinin negatif etkisi bugün için finansal piyasalarda ortaya çıkıyor. Borsa düşüyor. Faiz artıyor. Döviz kurları artıyor. (Türk Lirası değer kaybediyor.)
Finansal yatırım araçlarındaki hareketler, Türkiye şartlarında uzun dönemli istikrar sorunu yaratma riski taşıyor. Söz gelimi Borsa “İner de çıkarda” demek sorunu çözmüyor. Borsada panik, sıcak para çıkışını hızlandırır. Özellikle Türkiye’nin kur riski, sorunu kriz noktasına taşıyabilir.
Türkiye’nin geçmiş sorunlarından ders alarak, bugünkü Gezi olaylarını demokratik bakış açısıyla ve sükûnet içinde çözmesi gerekir.
Kur riskinin yüksek olması, kurlarda hızlı artış olduğu takdirde ekonomide istikrarın hızlı bozulması, döviz geliri elde edecek veya döviz ödemesi yapacak iktisadi karar birimlerinin zarara uğrama olasılığının da yüksek olması demektir.
Siyasi sorunlar bugüne kadar çoğu zaman kur artışı olarak ekonomiye yansımıştır. Bugün döviz kurları, her zamankinden daha hassastır... Çünkü Türk Lirası aşırı değerlidir.
Türk Lirası’nın aşırı değerli olduğunu Merkez Bankası Reel Efektif Döviz Kuru endeksinden görebiliyoruz. MB TÜFE bazlı reel efektif döviz kuru endeksi Mayıs ayı itibariyle 119.60’dır. Bu demektir ki Mayıs ayında Türk Lirası yüzde 19.60 oranında daha değerlidir. Yani Türkiye’nin dış ticaretinde rekabet edebilmesi için, üretkenlik gibi faktörler yanında döviz fiyatlarının da şimdikinden yüzde 19.60 oranında daha yüksek olması gerekir. Söz gelimi Mayıs’ta dolar kuru ortalama olarak 1.82’dir. MB reel kur endeksine göre ise 2 lira 17 kuruş olması gerekirdi. Dolar 2.17 liranın altında kaldığı sürece, kurun artışı yönünde bir baskı oluşuyor. Merkez Bankası bu baskıyı döviz satarak gidermeye çalışıyor. Geçen hafta bu baskı nedeniyle özelleştirme idaresinin 300 milyon dolar sattığı yazıldı.
Ne var ki korkunun ecele faydası yoktur... Ekonomik altyapı ve dış açıklar, sürekli bir kur tehdidi yaratıyor.
1) 2012 yılında toplam tasarrufların, Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’ya oranı (ortalama tasarruf oranı ) yüzde 15 olarak tahmin edilmiştir. Buna karşılık toplam yatırımların GSYH’ya oranı yüzde 23 olarak tahmin edilmiştir. Arada 8 puan fark var. Bu fark cari açığı oluşturmuştur. İç tasarruf açığı dış kaynaklarla, (dış borçla, yabancı sermaye girişi ile, varlık satışları ile) kapatılmıştır.
2) Cari açık kronik bir yapı kazandı. Çünkü, düşük kur iç üretim yerine ithalatı artırıyor. İç üretim azaldıkça, üretkenlik düştükçe ithal mala ihtiyaç artıyor. 2012 yılında Büyüme oranının düşmesine rağmen cari açık yüksek kaldı. Son on yılda Türkiye 343 milyar dolar cari açık verdi. Cari açıktan daha fazla sıcak para girdiği için kur baskısı oluşuyor, kur artmıyor ve TL değerleniyor.
3) 2003 yılında, kamu özel olarak Türkiye’nin toplam dış borcu 140 milyar dolar idi. Bugün bu dış borç 340 milyar dolara yükseldi. Türkiye bu on yılda 200 milyar dolar dış borç aldı. Bu 200 milyarın 25 milyar doları ile IMF borcunu ödedi. Hükümet dış borcun 200 milyar dolarını görmüyor, IMF’ye ödediği 25 milyar doları görüyor. Dış borcun 340 milyar dolara çıkması, döviz riskini artırıyor. Zira kur artarsa, bu borçların TL karşılığı da aynı oranda artar.
4) Özel sektörün ve bankaların döviz pozisyon açığı yüksektir. Döviz pozisyon açığı, döviz cinsinden yükümlülüklerin, döviz cinsinden alacaklardan çok fazla olmasını ifade eder. Bankalar dışında özel sektörün döviz pozisyon açığı 146 milyar dolardır. Ani kur artışı döviz borcu olan işletmeleri zora sokacaktır.
5) Sıcak para da kurlarda risk yaratıyor. Söz gelimi son günlerde sıcak para çıkışı oldu. Borsadaki sıcak paranın elbette bir günde çıkması mümkün değil.. Ancak kısmen çıkışı ve kısa vadeli mevduatta olan sıcak paranın çıkışı, döviz talebi demektir. Kurların artması yönünde baskı oluşturuyor.
6) Merkez Bankasının elindeki döviz rezervi, kur riskini önlemeye yetmez. Mayıs’ta MB döviz rezervi 109 milyardır. Bunun bir kısmı MB’nin borcu dövizlerdir.

Yazarın Diğer Yazıları