Kur artışı nereye kadar?

Şubat ortalamasına göre 26 Mart 2018 itibariyle, kur sepeti yüzde 4.54 oranında arttı. Merkez Bankası beklenti anketine göre Mart ayı enflasyonunu da yüzde 0.81 olarak ve Dolar ve Euro enflasyonunu sıfır kabul edersek ve ayrıca Euro/Dolar paritesinde değişmeyi ihmal edersek, 26 Mart günü döviz kuru TL karşısında yüzde 19 daha değerlidir. Yani 26 Mart'ta Doların denge kuru 3.2140'tır.(Aşağıdaki tablo.)

***

Döviz Kuru Yüzde 19 Daha Değerli (Yüzde)

Şubat MB TÜFE Bazlı Reel Kur Endeksi 84,73

26 Mart Kur Sepetinde Artış Oranı 4,54

Mart Enflasyonu -0,81

26 Mart Reel Kur Endeksi 81,00

+++++++++++++

* Dolar ve Euro'nun Mart ayı enflasyonu sıfır olarak alınmıştır.

* Euro/Dolar paritesinde yüzde 0.37 artış ihmal edilmiştir.

Aslında Hükümet ve hükümetin medya ajanları, döviz olayına tersten bakıyorlar. Resmin tamamını görmüyorlar. Detaylarla uğraşıyorlar.

Ekonomi yönetimi her olay gibi öviz sorununu da günübirlik politikalarla, cin fikirlerle ve yasaklarla çözeceğini sanıyor. Kıpırdadıkça çamura gömülüyor.

Söz gelimi Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, "Döviz borçlanmaya sınır getireceğiz; KOBİ'lerde yaptık. Büyükler yönetebildiklerini söylüyor ama görüyoruz yönetemiyorlar; tedbiri alacağız.'' diyor.

Bu anlayış, aynı olmasa da Güney Kıbrıs'ın bankalardaki dövizlerin br kısmına el koymasını veya Yunanistan'da olduğu gibi döviz hesaplarının dondurulmasını hatırlatıyor. Bu durumda dövizler ya yastık altına çekiliyor veya yurt dışına çıkarılıyor.

Çünkü adı dalgalı kur veya serbest dalgalanma olan bir kur sistemi içinde yasaklar getirmek, güven kaybı yaratıyor.

Medya yorumcuları da olaya yanlış açıdan bakıyorlar. Söz gelimi dolardaki artışı;

ABD'de faiz artışı beklentilerinin devam etmesi, küresel volatilite endeksindeki yükseliş, Türkiye'nin kredi notlarındaki düşme, OHAL sürecinin devam etmesi, enflasyon, cari açığa bağlıyorlar.

Reel kur endeksinde enflasyon etkisi giderilir. Kur artışı enflasyonun da üstündedir. Cari açık elbette döviz ihtiyacını artırır ve kurları etkiler. Ancak dış olayların yüksek etkisi yalnızca ekonomide yüksek kırılganlık ve dalgalı kur politikasının Türkiye şartlarında spekülatif ortam yaratmasından ileri geliyor.

2007 yılının sonunda sıcak paranın kur baskısı nedeniyle TL, yüzde 28 daha değerli idi. Bugün tersine Dolar yüzde 19 daha değerlidir. Arada 47 puan fark var. Bu kadar yüksek oynaklık, elbette spekülatif piyasa demektir. Aynı dış olaylar Çin'de neden bizde olduğu kadar etkili değil.

Hükümetin yapması gereken aşamalı olarak dalgalı kur politikasını değiştirmek, ''yönetimli dalgalanma'' veya aynı anlamda "kontrollü kur politikasına'' geçmektir.

Özel bir döviz kuru hedefinin olmadığı bu sistemde, resmi otoriteler piyasaya kurlardaki dalgalanmaların büyüklüğünü azaltıcı çeşitli müdahalelerde bulunmaktadırlar. Bu sistemde, döviz kurları prensip olarak piyasa mekanizması tarafından belirlenmekle, yani arz ve talep şartlarına bırakılmakta, ancak resmi otoriteler döviz kurlarında aşırı kabul edilen dalgalanmaları önlemek için zaman zaman döviz piyasasına girmektedirler. Kurlar sürekli resmi otoritelerin denetimi/gözetimi altında bulunmaktadır.

Yönetimli dalgalanma sisteminde yapılan müdahaleler, önceden belirlenmiş kurallara göre yapılmaktadır. Ayrıca bu müdahaleler, ülke ekonomisinin hareket alanını genişletmektedir.

Bu sisteme geçiş için:

* Sıcak parayı ürkütmeyecek şekilde yalnızca kontrol altına almak için her sıcak para girişinde Merkez Bankası'na yüzde 1 karşılık almak gerekir. Çıkışta bu para faizi ile iade edilebilir.

* İthal ikamesi politikaları uygulanmalıdır.

* Mal ithalatında incik-boncuk gibi gereksiz ithalata sınır getirmek gerekir. (Bu yüzden Çin'e karşı yılda 21 milyar dolar dış ticaret açığı veriyoruz.)

* MB rezervlerini artırmak gerekir. Cari açık azalınca, rezervler artar.

Yazarın Diğer Yazıları