Kriz dibe vurdu mu?
TÜİK’in hazırladığı, imalat sanayiinde aylık kapasite kullanım oranı şubat ayında geçen yılın şubat ayına göre, 15.5 puan düşerek yüzde 63.8 oldu.
Sanayi hiçbir zaman yüzde 100 kapasiteyle çalışmaz. Makinelerin bakımı, kesintiler, aramalı ve emekte ortaya çıkan aksamalar gibi nedenlerle sanayide en yüksek kapasite kullanımı yüzde 90 dolayındadır.
İmalat sanayiinde, kapasite kullanım oranının yüzde 63.8 seviyesine düşmesi, çarkların durması anlamına geliyor... Kapasite kullanım oranı düştükçe, sabit yatırımlardan dolayı üretilen malın birim maliyetleri artıyor. Aramalı ithalatına bağlı üretim yapanların da zaten kur arttığı için, ayrıca maliyetleri arttı.
Firmalar artan bu maliyetleri düşürmek, artan maliyeti yansıtmak zorundadır... Geriye yansıtma, kullandıkları aramalı ve hammadde fiyatlarını düşürme şeklinde olur... Bu da ellerinde değil... Ayrıca işçi çıkarma şeklinde olur... İşsizliğin hızlı artmasının bir nedeni de budur...
Firmanın maliyetini ileriye yansıtması, toplam talep elverdiği takdirde ürettiği malların fiyatını artırması demektir. Toplam talep elvermediği için, yani malını alan olmadığı için, sattığı malın fiyatını artırması da mümkün değildir.
Bu şartlarda firmalar zarar edecektir... Ve bu zarara herkesin uzun süre dayanması mümkün değildir.
İşte bir yandan işsizliğin artması, öte yandan firmaların iflas etmesi, krizin depresyona dönüşmesi, yani dibe vurması demektir. Zaten ekonomik depresyon, ekonomik krizin sosyal boyutunu da içeriyor.
İmalat sanayiinde yüzde 63.8 olan kapasite kullanım oranı, 1984 yılından bugüne kadar geçen 25 yıllık süre içinde ve son 25 yılda Türkiye’nin yaşamış olduğu ekonomik krizlerde görülen en düşük kapasite kullanım oranıdır.
Örneğin 2001 krizinde, o yıl en düşük kapasite kullanım oranı şubat ayında, yüzde 71 olarak ortaya çıkmıştı. 2001 yılının en yüksek kapasite kullanım oranı da ekim ayında, yüzde 80 olarak gerçekleşmişti.
Ortalama kapasite kullanım oranı, 1994 yılında yüzde 72.9 ve 1999 yılında yüzde 72.4 oldu.
Şubat ayında alt sektörler içinde en düşük kapasite, yüzde 44.1 ile, büro, muhasebe ve bilgi işlem alt sektöründe yaşandı. Taşıt araçları ve karoseri alt sektörü de, yüzde 47.5’lik oranla, en düşük kapasitede çalışan ikinci sektör oldu.
Yine şubat ayında, en yüksek kapasiteyle çalışan sektör, tıbbi imalat sanayii oldu. Bu sektörde bir yıl önce kapasite kullanım oranı yüzde 83.5 iken bu sene fazla bir gerileme olmadı... Yüzde 82.8 oldu.
Krizde insanlar boğazından keserek gıda talebini düşürdü... Ancak sağlıkta böyle bir talep gerilemesi elbette beklenemez.
Kapasite kullanım oranı dibe vurdu mu? Bu önemli ölçüde hükümetin alacağı kararlara bağlıdır.
Öte yandan dünyada, kriz nedeniyle üretimin en fazla düştüğü ülke Japonya’dır... Türkiye, Singapur, Güney Kore ve İspanya’dan sonra beşinci en kötü durumda olan ülkedir.
Türkiye’de sanayi üretiminin bu kadar hızlı düşmesine, AKP’nin, yüksek faiz-düşük kur politikası etkili oldu. Kur’un aşırı düşmesi ya da madalyonun tersi TL’nin aşırı değer kazanması, üretimde ithal aramalının yüzde 70’ler düzeyine çıkmasına neden oldu. Kur artınca ithalat pahalı oldu. Aramalı ithalatı azaldı. Üretim düştü.
AKP düşük kur’un afyon etkisi altında kaldı. Suni bir refah yaşandı... Ancak, milletin borç-harç içinde kalmasının etkileri şimdi ortaya çıkıyor.
Kurda oluşan gerilim, şimdi bir düzeltme şeklinde ortaya çıkıyor.. Bu kur artışı da sanayi üretimini vuruyor.