Kötü bir şaka gibi...
Son günlerde olana bitene ve gerek hükümet kanadından gerekse hükümete yakın yazar çizer takımına bakınca sanıyorsunuz ki Norveç’in nemli ve ılık okyanus havasıyla tanınan Oslo şehri bu ülkenin gündemine Knut Hamsun’un ‘Açlık’ romanıyla ya da Akhreus Kalesi’yle girmişti... Sanki Oslo ile Ankara arasında kardeş şehir anlaşmaları imzalanmıştı karşılıklı da, şehrin altın anahtarları alınıp verilmiş ve Oslo üniversiteleri Tük öğrencilerin, Ankara üniversiteleri de Norveçli öğrencilerin hücumuna uğramıştı...
Oysa Norveç’in bu okyanus iklimli şehri Oslo’yu, MİT yüksek personelinin PKK ile yaptığı görüşmeler ve pazarlıklarla tanıdı kamuoyu. Zamanın Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın “PKK ile biz görüşmedik. Görüştüğümüzü söyleyenler şerefsizdir” dediği PKK görüşmelerinden... Yine zamanın Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın “PKK ile görüşen arkadaşı(H. Fidan) ben gönderdim. Sıkıntısı olan bana söylesin” diyerek sahip çıktığı MİT-PKK görüşmelerine ev sahipliği yapmasıyla tanıdı bu millet Oslo’yu...
* * *
Bu günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı dinlediğinizde bu ülkede üç yıl her şeyin güllük gülistanlık olduğu gibi bir vehme kapılıyorsunuz ya da üç yıldır sanki yedi uyurlar gibi uyumuşsunuz da yeni uyanmış gibi hissediyorsunuz kendinizi...
“Millî birlik ve beraberliğimize kast edenlerle çözüm sürecini devam ettirmek mümkün değil...” dedi HDP’yi kast ederek...
Sanki HDP-Kandil-İmralı ve AKP hükümeti arasında üç yıldır sürdürülen görüşme trafiğinin muhtevası Manyas Gölü’ndeki kuş ölümleriydi. Sanki Kandil’den Türkiye’ye her gün tehdit ve hakaret gelmiyordu da bağlılık bildirileri sunuluyordu. Sanki İmralı’daki Apo, bebek katili değildi de sürgündeki hanedan mensubuydu. Sanki HDP milletvekilleri Şemdinli’de PKK’lı katillerle kucaklaşmamış da son üç yılını Lösemili Çocuklar Vakfı’na adamışlardı...
Başbakan Ahmet Davutoğlu geçtiğimiz gün yaptığı basın toplantısında; “Bırakın ülkeyi terk etmeyi gittikçe silahlanarak çözüm sürecini istismar eden bir yola girdiler” buyurdu; şaka gibiydi gerçekten...
Sanki ‘çözüm süreci’ denilen ve demokratik hayatımızın belki de en büyük yalanı olan sürecin başında hükümete yakın medyada sayfa sayfa Güneydoğu’daki çiçek açan dağların fotoğraflarının altına ‘huzurun fotoğrafı’ alt yazıları yazılmadı ve aynı süreç içinde ülkemizde yıllarca PKK terörüyle savaşan korucular, PKK tarafından infaz edilmedi, üst geçitlere asılmadı, bir direğe bağlanarak ve ağzına para sokularak kurşuna dizilmedi, sanki çarşı ortasında askerlerimiz PKK’lı katillerce katledilmedi...
* * *
Sanki AKP hükümeti kurmayları İmralı’daki katil için methiyeler düzmedi. “Dağa çıkışlar nitelikli hâl aldı” demedi, “Öcalan, Kürtlerin lideridir” demedi, “Öcalan dünyanın geleceğini iyi okuyor” demedi, “Öcalan’ın durduğu yer Türkiye’nin demokratikleşme sürecine katkı sağlayan bir yer” demedi, “Öcalan’ın olayları okuma kabiliyeti var” demedi... Sanki AKP hükümetinin valileri “çözüm sürecine katkılarından dolayı Öcalan’a teşekkür” etmedi, “Diyarbakır’ı Kürdistan’ın başkenti” ilan etmedi...
Sanki bütün bunlar olmadı ve bütün bunlar zamanın Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın devr-i iktidarında olmadı ve bugünün Başbakanı Ahmet Davutoğlu on iki yıl boyunca bu hükümetin Dışişleri Bakanlığı’nı yapmıyordu, “Bana Serok Ahmet diyorlar...” dememişti de, Afrika çöllerindeki Himbalar, Papua Yeni Gine’deki Huliler, Hindistan’daki Dropkaların ilkel ve stratejik derinlikli hayatlarını inceliyordu antropolog olarak...
Şaka gibi değil mi bütün bunlar, kötü bir şaka gibi...
Ya ortada bir ahmaklık var ya da cambaz yine ipin üstünde akıl almaz akrobatik hareketler yapıyor...