Köprüden önce son çıkış... (16 Mayıs 2016)
Dışarıdan bakanlar için "lider-teşkilat-doktrin" sacayağına tutkallanmış, "emir-komuta" zinciri içinde, hareket-düşünce alanı "kısıtlı" bir "robot" yapılanma olarak algılansa da, Türk Milliyetçiliği fikrini MHP bünyesinde iktidara getirme mücadelesi verenler, hem MHP, hem de öncesindeki siyasi geçmiş içinde, yine "lider-teşkilat-doktrin" disiplinini temel alarak ama "lider"in, "teşkilat"ın, "doktrin"in konumlandırılma biçimine dair, sanıyorum Türkiye'de hiçbir fikir hareketine nasip olmayan entelektüel tartışmalar, arayışlar içine girmişlerdir. Kâh politik alanda, kâh ideolojik kaygılarla, kâh şahsiyet ayaklanmaları kalıbında ama "itiraz" hakkını her daim saklı tutmuştur "ülkücüler"; "Başbuğ" kabul ettikleri Alparslan Türkeş'e karşı bile...
Ve bütün bu "beyin fırtınaları" en nihayetinde bir tek şekilde nihayete ermiştir MHP tarihinde;
Arınma. Ayıklanma. Berraklaşma.
Her defasında "kriz" öyle yönetilmiştir ki; parti içindeki "koalisyon"lar çatırdadığında "ari, saf milliyetçilik" (ve hatta devletçilikle birlikte) sahip olmuştur MHP'nin "tek başına iktidar"ına.
MHP'ye "vardır elbet bir bildikleri" sadakatiyle bağlı olanlar için "garantör" olan duygu da budur zaten; "biat" değil "güven" temellidir ülkücünün partisine sadakati.
Ve şimdi...
Böyle bir "gelenek"ten gelen bir siyasi partiden beklenirdi ki;
"Tecrübe"leri ışığında özgüvenle göğüslesin, mensuplarından gelen ve bu "geleneğe" de hiç aykırı olmayan, -kongrenin canı cehenneme- geleneğin ta kendisi olan "kurultay" talebini!
Bu becerilebilseydi biz dün Ankara'da tarlalara sürülmüş halde görmezdik MHP delegesini!
***
Sonraki fasılları, polemikleri, tartışmaları atın bir kenara;
MHP delegeleri 1 Kasım'dan sonra parti tüzüğünün kendilerine verdiği meşru hakkı kullanmak istedi. MHP yönetimi de "meşru" olan bu hakkı kullananlara "gayrimeşru" bir işe kalkışmışlar muamelesi yaparak konuyu içinden çıkılmaz hale getirdi.
Çünkü MHP delegesinin çıkış noktası ne birilerini Genel Başkan yapmaktı ne de partiye operasyon yapmak isteyenlere kapı aralamaktı.
Bunlar "sonra"nın ve MHP yönetimi bu süreci kendi eliyle, kendi kontrolünde, dış müdahalelere kapalı biçimde yürütmeye yanaşmadığı için oluşan konuları;
"Ülkücüler" ilk günden son ana kadar bu sürecin "MHP Genel Başkanı" tarafından yönetilmesi çağrısını yaptı.
Bu çağrı karşılık bulmuş olsaydı, bütün o "partiyi ele geçirmeye çalışıyorlar" iddialarının da netlik kazanması ve bu paralelde yeni bir "arınma" imkanı doğardı. Bu fırsat kaçırıldı; kırgınlıklar, duygusal hezeyanlar sağduyuyu solladı... Şimdi arınma değil "ayrışma" tehlikesi dayandı MHP'nin kapısına...
***
"Millet hareket edebilen bir kitledir. Oysa toprak hareketsizdir. Bir millet, şartlar zorlayınca, dünya üzerindeki yerini değiştirebilir, ama vatanın yer değiştirmesi mümkün değildir" der Galip Erdem... Ülkücüler de farklı saiklerle bugün hareket halinde olabilirler ama son tahlilde tek vatanları var; MHP. İşte o "vatan"ın/"yuva"nın "yer", "eksen", "misyon" değiştirmemesi sorumluluğu "hâlâ" MHP yönetiminin üzerinde!
Gelinen aşamada iki ihtimal var;
Ya Yargıtay MHP Genel Merkezi'nin itirazını haklı bulacak ve Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin yaptığı tespit hükümsüz hale gelecek, olağanüstü kongre yapılamayacak,
Ya da Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin tespitinin yerinde olduğuna karar verecek ve MHP, yüksek yargı eliyle de meşruluğu tescillenen bir zeminde olağanüstü kongreye giderek, tüzükte yapılması arzu edilen değişiklikleri delegenin oyuna sunacak.
İkincisi olursa ne olacağına dair hemen herkesin kendi cephesinden bir fikri var.
Peki ya Yargıtay'ın kararı muhaliflerin aleyhine olursa...
Artık, Yargıtay'ın "yok" demesinin bile yok edemeyeceği bir "vaka" var ortada;
MHP Büyük Kongre delegelerinin iradesi...
Toplanan imza sayısı bile kâfi ama hele bir de dün Ankara'da hazirun cetveline imza veren delege sayısı adayların ilan ettiği gibi 900'leri bulduysa sahiden de; o zaman MHP yönetimi "tarihi sorumluluğu"nu daha fazla ötelemeden, bir an evvel bu "gerçek"le yüzleşmeli, bu süreci "parti içine" çekmeli ve oluşan "enerji"nin başka mecralara kanalize edilmesinin önüne geçmeli!