Komutanlar teftişte DTP'liler Köşk'te
Genelkurmay Başkanı ile Kuvvet Komutanları’nın Cumhurbaşkanı Gül’ün davetine katılmaması sadece askerlerin izlediği ifade edilen kontrollü gerginlik stratejisi ile izah edilemez.
Kuşkusuz askerlerin Gül’e mesafe koymak istedikleri vakıadır da, davete icabet etmemenin başka bir gerekçesi de vardı.
Bu gerekçe de askerlerle beraber DTP’lilerin Çankaya Köşkü’ne çağrılmasıydı.
Düşünün çok değil bir kaç gün önce asker yapılan onca şamataya rağmen DTP’lileri 30 Ağustos resepsiyonuna çağırmayarak bir tavır sergilemişti.Askerin bu tavır ya da duruşu, kuşkusuz haklı gerekçelere dayanıyordu.
Güneydoğuda neredeyse çeyrek asırdır vuruştukları PKK’ya terör örgütü bile demeyen ve onların siyasi kanadı gibi hareket eden bir güruha ambargo koyması sadece askeri kurallara değil, aynı zamanda devlet adabına da uygundu.
Hal bu iken, Cumhurbaşkanı Gül, önceki gün verdiği kabulde DTP’li güruhu askerle beraber huzura davet etti. Diyeceksiniz ki yeni seçilen Cumhurbaşkanı’nın vatandaşları arasında ayırım yapması sakıncalıydı ve DTP’lileri çağırmak zorundaydı.
Bu bakış saygı değerdir, ancak bir başka doğru da askerin içine düşürüldüğü pozisyondur. Beş gün önce DTP’lileri reddeden ve davetiye göndermeyen asker, beş gün sonra onlarla nasıl bir araya gelir? O DTP ki, daha üç gün önce askere, “Bölücülük yapıyor” bile diyebilmiş ve yargı harekete geçmişti. Söyler misiniz, Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları böyle bir tabloda Cumhurbaşkanı’nın davetine nasıl icabet edebilirdi? Diyeceksiniz ki, Cumhurbaşkanı Başkomutan, o, ne derse o olur.!
Doğru ama Başkomutan’ın da temsil ettiği kurumun hassasiyetlerine uyma zorunluluğu yok mudur? Temsil ettiğiniz Türk Silahlı Kuvvetleri’ne “Bölücülük yapıyor” diyen birilerine tavır takınmak Başkomutan olmanın da gereği değil midir?
Üzülerek izliyorum ki, sadece AKP değil, Sayın Cumhurbaşkanı da tırmandırma politikasına adeta prim veren tutumlar sergiliyor.
Bu durum sadece DTP’liler olayında değil, başka başka konularda da görülüyor.
Mesela Orhan Pamuk gibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş ideolojisine küfür eden birinin köşke çağrılması ve son olarak da Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’ne Kültür Bakanlığı Müsteşarı Mustafa İsen’in atanması son örneklerdir.
Dün Vatan Gazetesi’nde yayınlandı, MİT, Mustafa İsen’in Kültür Bakanlığı’na müsteşar yapılması sürecinde bile sakıncalı bilgisini vermişti.
MİT ki, sivil bir kurumdur ve Başbakan’a bağlıdır. Şimdi böyle bir kurumun 4.5 yıl önce müsteşar makamına atanırken bile sakıncalı ikazını yaptığı bir isim Çankaya Köşkü’nde iki numaralı koltuğa oturtuluyor.
Gördüğünüz gibi Sayın Gül, Köşk’e çıkalı daha birkaç gün olmuşken Köşk merkezli can sıkan haberler gazete manşetlerini süslüyor.
Düşünüyorum da, vatanperverliğini ve birikimlerini iyi bildiğim Sayın Cumhurbaşkanı’mızın bu esnemeyen tavrı acaba askeri bürokraside düşünülen bir operasyon veya emekliye ayırma operasyonlarının ipuçları mıdır? Öyle değilse dikine dikine gitmek niçindir?
Daha önce de yazdık.
Sayın Abdullah Gül, bu ülkenin yani hepimizin ,73 milyonun meşru Cumhurbaşkanıdır. Dolayısı ile ona saygıyı devlete saygı olarak değerlendiririz. Ancak Sayın Cumhurbaşkanı’nın da etrafını kuşatan komplocu düşünen biat kültüründen gelen arkadaşlarının etkisinden çıkması gerekiyor... Bulunulan kaygan zeminde Türkiye’nin çıkarı için Çankaya ile Genelkurmay derhal kolkola girmeye sadece mecbur değil, mahkumdur..
GALİP KİM?
Sponsorların çekilmesi Ulusoy’a tepki mi?
Önce Vestel Grubu Manisa’yı, ardından KC Grup Şekerspor’u bıraktı. Malum bu iki ticari grup spora yada futbola büyük kaynaklar aktarıyordu.. İlginç olan bu iki grubun hükümetle işi ve iyi diyalogu olmasıdır... Tam bu noktada soralım, acaba bu bırakmalarda Haluk Ulusoy’dan kurtulmak isteyen hükümetin bir katkısı oldu mu? Ne yalan söyleyeyim ardı ardına sergilenen bu tavırlar bana biraz Haluk Bey’i zora sokmak için yapıldı gibi geliyor... Doğrudur, Ulusoy, Trabzon’a ceza olayında yanlış yaptı ve yara aldı ama, unutmayın o Trabzon işi de Haluk Bey’e karşı düzenlenen bir komploydu. Hesap, Trabzon halkını Uusoy’la karşı karşıya getirmekti. Ulusoy bunu gördü ve oyunu bozmaya çalıştı ama işi biraz yüzüne bulaştırdı.. Sonuç: AKP Ulusoy’u bu şekilde yıksa da o bu kavganın mutlak galibidir.
MERAK EDİYORUM
Baydemir’in esrarengiz İsrail ziyareti ve Mossad
Savaş ilan eden Diyarbakır’ın DTP’li Belediye Başkanı Osman Baydemir’in bir süre önce İsrail’e gittiği ve orada ağırlandığı malumdur.. Dün öğrendiğime göre Baydemir, İsrail’de yerel bir yönetici gibi değil de üst düzey bir devlet misafiri gibi ağırlanmış. Dahası, bana aktarıldığına göre MOSSAD’ın diplomat ve akademisyen ambalajlı bölge direktörleriyle de uzun uzadıya seanslar yapmış.. Sahi merak ediyorum, Osman Baydemir’in İsrail’de ne işi vardı? Öyle ya İsrail’e, Ankara, İzmir ya da İstanbul Belediye Başkanları değil de neden Diyarbakır Belediye Başkanı davet edildi?.. Baydemir’e çağrımız var.. Gezinizin gerekçesini açıklarsanız yayınlamaya hazırız.
Dün bir, BUGÜN İKİ
Seçim bitti Doğan Medya Muhalefette!.. Neden
Gazetecilikte yazılı olmayan bir kural var. Yeni seçilen hükümete bir yıl avans verilir, muhalefet yapılmaz. Seçim zamanında ise en kesin muhalefet yapılır.. İlginçtir Doğan Medya Gurubu bu kuralı tersinden uyguluyor. Hatırlayın bu grup seçim öncesinde hükümete destekçi,bugünlerde ise köstekçi gibidir.. Peki ama neden? İhtimaller: 1) Doğan Grubu, hükümete destek oluyor, bunun için Emin Çölaşan’ı bile feda etti fısıltıları sebebiyle imaj erozyonuna girdi. Aydın Bey bu imajı tersine çevirmek ve gazetelerinin marka eğerini korumak için muhalefet emrini verdi. 2) Hilton arazisinin imar izni işinde AKP patinaj yapmaya başlayınca muhalefete start verildi. 3) Yeni rafineri kurma işinde çıkan engeller temizlenmediği için AKP’ye gözdağı veriliyor. 4) Müesses Nizam cenahından keskin bir koku aldılar ve viraj almaya çalışıyorlar. 5) Sabah ve ATV’nin söz verilmesine rağmen kendi partner guruba verilmeyeceğini öğrendiler de bunun tepkisini koyuyorlar...