Köfteyi yeriz köfteciyi yedirmeyiz
Türkiye çok ama çok enteresan bir ülke, bu ülkede halkın tepkilerini öngörmek gerçekten de çok ama çok zor.
Malum nur topu gibi bir Köfteci Yusuf meselemiz var, bakanlık bu firmanın köftesinde domuz eti tespit ettik diyor ve bu konuda mahkeme kararı da var köftecinin ismini öyle yayınladık diye beyanda bulunuyor.
Gel gelelim millet, bakanlığın ve mahkemenin tespitine itibar etmiyor, tam tersine köfteciye inanıyor, “köfteyi yeriz, köfteciyi yedirmeyiz” diyor. Üstelik vatandaşlar bu tepkiyi domuz eti yemek gibi dinî ve geleneksel bir tabuya rağmen veriyor.
Eski Türkiye’de böyle tespitleri bırak bakanlığı, belediye zabıtası yaptığı zaman millet zabıtaya inanır, bu duyuldu mu esnaf da en nihayetinde satış yapamaz batar, dükkânı kapatırdı.
Oysa şimdi insanlar bakanlık seviyesindeki devlet kurumlarına bile inanmıyor güvenmiyor, bu işte bir domuzluk var, ya rüşvet istediler köfteci vermedi ya da birileri köfteciye çökmek istiyor diye düşünerek “ben böyle bir şey yapmadım” diyen köfteciye sahip çıkıyorlar.
Bakın bu gerçekten de devlete güvenin ne kadar çöktüğünü gösteren derin bir kamuoyu tepkisidir, bunu böyle okumak gerekiyor.
Birçok yazı ve yorumumda ekonomi tamamen bir güven meselesidir, eğer güveni tesis edemezseniz ekonomiyi kontrol etmeniz asla mümkün olmaz demişimdir. Bu kadar basit bir konuda bile vatandaşın güvenini tesis edemeyen, vatandaşı kendisine inandıramayan bir iktidar çok daha karmaşık konularda vatandaşın güvenini nasıl tesis edebilecek?
Lafına sözüne kararına ve hatta belgesine güvenilmeyen bir iktidar, enflasyonu nasıl kontrol edebilecek?
Bakınız açık ve net olarak söylüyorum, bu iktidar ne güveni tesis edebilir ve ne de enflasyonu kontrol altına alabilir.
Bu iktidarın ekonomiyi kontrol edebilecek ve enflasyonu düşürebilecek inandırıcılığı ne içeride vardır ve ne de dışarıda.
İktidarın inandırıcılığı olmadığı gibi şart olan gücü ve bu zor operasyonu yönetecek liyakatli kadroları da bulunmamaktadır.
Bu yüzden de ekonomideki kriz ve kaos ortamı en azından bir sonraki seçime kadar devam edecek ve enflasyon da düşmeyecektir, ekonomik aktivitelerde bulunan herkes pozisyonunu bu olasılığa uygun olarak alsın diye öneririm.
Şimdi gelelim ekonomi dalında Nobel Ödülü’nü kazanan Daron Acemoğlu’nun dediklerine:
Öncelikle Daron Acemoğlu’nu yürekten kutluyorum, biz ekonomistlerin yüzünü ak etti sağ olsun.
Daron Acemoğlu aslında bugünkü Türkiye’nin ve Türkiye’ye benzeyen ülkelerin bir türlü kalkınamaması ve refaha ulaşamaması sorununun arka planını çok net bir şekilde tespit etmiş ve Nobel Ödülü’nü de bu yüzden kazanmış bulunmaktadır.
Daron Acemoğlu diyor ki:
Sömürücü siyasal kurumlar çoğunluğun sırtından birkaç kişiyi zengin eden sömürücü ekonomik kurumlara yol açarlar. Böylelikle, sömürücü kurumlardan çıkar sağlayanların kendi (özel) ordularını kurmak, paralı askerler tutmak, yargıçlar satın almak ve iktidarda kalabilmek amacıyla seçimlere hile karıştırmak için kaynakları olur. Ayrıca sistemi savunmak için her türlü çıkara sahiptirler ve dolayısıyla, sömürücü ekonomik kurumlar sömürücü siyasal kurumların ayakta kalması için bir platform oluştururlar. Sömürücü siyasal kurumların olduğu rejimlerde iktidar kıymetlidir; çünkü denetime tabi değildir ve ekonomik zenginlik getirir.
Daron Acemoğlu’nun bu tespitini Köfteci Yusuf’un başına gelenler ile birlikte değerlendirmenizi şiddetle öneririm.
Bugünkü iktidar yandaş firmalardan oluşan bir ekonomik güç yaratmak için her yolu denemiyor mu?
Denediği bu yollar arasında yandaş olmayan ya da yandaş olmaya direnen firmaları yok etmeye yönelik çalışma politikaları da yok mu?
Nasıl Daron Acemoğlu’nun tespitleri ile Türkiye’de yaşananlar tamı tamına örtüşüyor değil mi?