Kod adı: Çalar Saat!

İlhan Selçuk, yazılarıyla ‘kanaat uyandırdığı’ için gözaltına alınmış ve Ümraniye Davası sanıkları arasına girmişti. Son yazısında ‘milleti uyandırdı.’ Bakalım şimdi ne olacak?

Yeniçağ Medya Şubesi ekipleri olarak, sabahın erken saatlerinde, Cumhuriyet Gazetesi’ne yaptığımız operasyonda, Ümraniye Davası’nın bundan sonraki ek delil dosyalarında yer alacağı istihbaratını aldığımız, çok gizli mesajlar içeren belgeyi ele geçirdik.
İlhan Selçuk imzalı ’Seferberlik gerek’ başlıklı belge, gazetenin ikici sayfasında kat çizgisine yakın bir yere özenle saklanmış haldeydi.
Öyle anlaşılıyor ki, Selçuk daha önce ele geçirilen delillerdeki gibi, bu belgede de, istikrarsızlık ve kargaşa yaratarak darbe zemini hazırlamayı amaçlamış.
Örgütün kurucuları arasında da yer alan bu azılı terörist, daha önce de “Eh, kim olduğu bilinmeyen (ya da bilinen) iki terörist Cumhuriyet’e ikinci bombayı da attı...Eksik olmasınlar...” ve “Teröre karşı o gazete bu gazete demeden elbirliğiyle karşı çıkmak gerekmez mi?.. Ya fikir özgürlüğü?.. Ya basın özgürlüğü?.. Ortaklaşa savunulması gereken ortak değerler değil midir?.. Bizim basın üçüncü bombadan sonra olaya kısmen yer verebildi Tek bomba yetmedi, biz her zaman üç bombacıyı nereden bulacağız?..” yazarak, “gündemi belirlemek ve yönetimi dize getirmek amacıyla, fazla zarar vermeyecek şekilde, el bombalarını çalıştığı gazetenin bahçesine attırdıktan sonra ulaşamadığı tepki ve sonuçlara ulaşmayı amaçlamış, bombayı atanlardan bahsederken parantez içinde ”bilinen“ ve yazısının sonunda da ”biz her zaman üç bombacıyı nereden bulacağız“ diyerek eylemden bilgi ve haberinin olduğu kanaatini uyandırmıştır.”
‘Kanaat uyandırdığı için’ gözaltına alınan Selçuk’un, yayımladığımız şok belgeden sonra ‘milleti uyandırdığı’ da anlaşılınca, hakkındaki ceza istemine kaç müebbet daha eklenecek acaba?


İŞTE ŞOK BELGE

Seferberlik gerek...
Türkiye, Kafkasya’da Amerika’nın taşeronluğuna soyunmuştu... Amerika’nın avucunun içinde bir ülkeye dönüşmüştür... Otur otur.. Kalk kalk..

**

İslamcı siyaset Türkiye’de Refah - Saadet partileri sürecinde ’anti-Amerikan’dı... Ne var ki Erbakan’ın çömezleri sayılan Tayyip - Gül ikilisinin kulaklarına sihirli formül fısıldandı:
- Anti-Amerikan İslamcı politikayla ömrü billah iktidara geçemezsiniz, aklınız varsa Bush’a dehalet eyleyin...
Tezgâhı kuranlar anasının gözüydüler, RTE daha hiçbir şey iken Amerika’ya gitti, Başkan Bush tarafından kabul edildi, partisini kurdu, şıp diye iktidara oturdu...

**

Ya Necmettin Erbakan?.. Hoca bugün ev hapsine mahkûmdur... Aynı suçun dosyasında adı yazılı Gül ise Cumhurbaşkanı’dır...
AKP ancak Amerika’ya hizmetle iktidarını ayakta tutabilir... Ne Allah-ü teala.. Ne Hazreti Peygamber.. Varsa yoksa Amerika!.. AKP’nin Allah’ı Amerika...
Amerika yeryüzünde büyük güç. Emperyalizm bölgedeki çeşitli güçlerin patronudur; gerektiği zaman bu güçleri birbiriyle çatıştırarak patronajını sürdürür... Petrol için Irak’a el koyduktan sonra Kafkasya’ya da gözünü dikmişti... Ama, bu kez hesap tutmadı... Rusya “dur” dedi.
Yalnız Amerika değil, taşeronu Türkiye de duracak... Yazık bize... Kuzey Irak’ta üslenerek ve PKK’yi kullanarak belimizi büken bunca şehidimizin sorumlusu Amerika’nın neredeyse sömürgesi gibiyiz...

**

Hem bu iş nasıl yürüyor, nasıl oluyor?.. Birtakım kıt kafalı, çıkarcı ve uşak ruhlu politikacı ortaya çıkıyor... Camiyi kullanıyorlar... Yaşar Nuri Öztürk’ün 21 baskı yapan ünlü kitabında dile getirdiği gibi halkımızı “Allah ile aldatıyorlar...”

**

Halkımızın uyanması, uyandırılması gerek...
Hedef çok açık... Seferberlik gerek...

İlhan Selçuk/Cumhuriyet

+++++

DİKKAT!
KEMİRGEN VAR

Eti-sütü az gelmiş, milletin arsasına, tarlasına, tezeğine varana kadar dişlemişler...

Havadan, risksiz, vergisiz, kolay para kazanmak üzerine bir sektör oluşmuş Türkiye’de... Necati Doğru, bir paragrafla özetlemiş: “İstanbul’da 41 beldenin beldeliğinin iptal edileceğini herkesten önce dişliler duyar. Ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce 1/100.000’lik planların yapıldığını, dolayısıyla Silivri’de de ”birinci sınıf tarlanın üçüncü sınıf tarlaya“ dönüştürüldüğünü, imara açılacağını ve hangisinde ticari ve turistik alan, hangisinde hastane, hangisinde süpermarket, hangisinde villa, hangisinde sosyal konut yapılma izni verileceğini de herkesten önce öğrenirler.”
Diğer illerde de farklı değil. Saf, temiz Anadolu insanı, ’ekse ekemediği, üstüne taş üstüne taş koyamadığı, satsa satamadığı’ arazisine bir ‘kör alıcı’ bulmuşken, ‘ne alırsam kardır’ diyor. ‘Alan razı, satan razı’ bu alışverişler ancak işin içinde Dişli’ler, Tesco’lar, Kılıçdaroğlu gibi azimli takipçiler varsa duyuluyor.

‘Nasıl ayakta uyutuluyoruz’ diye yanmayın. Güçleriniz eşit değil. “Çünkü onlar dişlilerdir. Çeneye vidalıdırlar. Güçlerini çeneden alırlar” diyor Doğru. Bu çene kaç şiddetinde ısırıyor, Pitbull riski oluşturur mu derseniz, devam: “Üst çene Ankara’dır ve Dişli AKP milletvekili, Erdoğan’ın yakın adamı, Gül’ün partidaşıdır. Alt çene ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi’dir. Topbaş da AKP’lidir. 4.5 yılda 4 bin 300 imar değişikliği ile 15 milyar dolarlık rantın doğmasına aracılık eden İmar Komisyonu Başkanı Sefer Kocabaş da eski AKP İl Başkanı’dır. Ön dişler parçalar. Arka dişler öğütür. Silivri’de 30 dönüm araziyi köylüden 3.4 milyon dolara almak üzere anlaşırlar. Parayı devlet bankasından kredi olarak dişlemek için üst çenenin yapısından ve Bakanı yeğenini ”koparma robotu olarak“ kullanır, arsayı alırlar.”
Bu senaryonun ‘gerçek hayattan alındığı’, hukuken tescillenir ise, vay halimize. “Milletin etinden sütünden faydalanıyorlar” diye az demişiz, iliğini kemiğini emmişler.
Demokrasi dediğin 2.5 milyon sayfalık delil dosyası arasında gizlenmiş, define haritalarıyla ulaşılabilecek bir hazine olmasa ne olurdu? O’nu da yazmış Doğru: “Başbakan’ın sallanması, Cumhurbaşkanı’nın titremesi, Belediye Başkanı’nın diz çöküp özür dilemesi, Dişli’nin, Türk siyasi ve ekonomik hayatından çürümüş bir diş gibi sökülüp atılması gerekirdi. Gerçek demokrasi halk uyanırsa olur. Halk uyanırsa! Dişleyenin dişini kırar!”
Olmadı ki şimdi. Biz İlhan Selçuk derken, Necati Doğru da, ‘halkı uyandırmak’ fiiline ortak olup, suç aletini kullandı.

+++++

Gizli tanığım olur musun?
Ben onu bunu bilmem Nazlı’nın kıvırmaya başladığı yerde bir bit yeniği vardır.
Dişli olayına el atmış. Allah’ı var şimdi, savunmak için bir kaç hamle de yapmış. Köylüden 3 milyona alınanın İngiliz’e 13 milyona satıldığı ‘iş’le ilgili “bence, ortada bir rüşvet yok. Bir ortaklık söz konusu” demiş, göğsünü AKP’ye siper etmiş.
‘Arsa spekülasyonu bir iştir ve yapılabilir. Ortada torpil, rüşvet yok. Millet de koyun mu, uyumasın canım, arsasının imar durumunu, ederini öğrenmeden çalakalem iş yapmasın... Ama göz göre göre köylüyü uyutan da “garip gurebanın, fakir fukaranın” partisi AK Parti’nin genel başkan yardımcısı olmasın’ değil mi Nazlı?
Yok, yok... Var bu işte bir iş. Bozuk saatin doğruyu gösterdiği zamana mı denk geldi yazının son satırları, yoksa Dişli’den boşalan yer ile ilgili tasarrufun mu var? Dişli’den sonra senden de şeffaf bir açıklama bekliyoruz. Ya da boşver şeffaf olmasın. Sen böyle işi sıkı tuttuğuna göre, biri kulağına bir su kaçırmış... Hani milleti Ümraniye davasında gönüllü tanıklık yapmaya çağırıyordun ya, tarih şimdi bu kutlu misyonu sana yüklüyor. Dişli davasında gizli tanık olurmusun Nazlı?

+++++

Haram olsun!
Benim vergimden gırtlağına düşen pay
Çok değil, daha önceki gün 9 çocuğumuzu teröre kurban verdik!
Onların kanı bile kurumadan Meclis çatısı altında bulunan DTP’nin Eşbaşkanı Emine Ayna dün, bu bölücü terör örgütünün ilk silahlı eylemini gerçekleştirdiği 15 Ağustos’u “Zafer Bayramı” ilan etmiş! Partisinin Lice’de düzenlediği toplantıya katılanların “15 Ağustos Zafer Bayramı”nı kutlamış!
Sana söylenecek her söz, beni düşürür ey terörün vekili:
Sadece bil ki...
Aldığın maaşın, benim ödediğim vergiden oluşan bölümü zehir zıkkım olsun!
Haydi, yüreğin yetiyorsa dava aç bana...
Mustafa Mutlu / Vatan

+++++

OrtadoĞu GÜl’e
Kafkaslar ErdoĞan’a emanet

O, bilgisayardan fatura çıkarma işinin mucidiydi... Okulunun birincisiydi, zekiydi, çevikti, ahlaklıydı... ‘Cin gibi’ çocuktu... Tayyip Abi’si Başbakan oldu, O da, “1. karizmatik olduğu iddia edilen en genç bakan”... Ekonomiden sorumlu oldu, Başmüzakereci oldu, Dışişleri Bakanı oldu... Yorgun düştü, final sınavlarında boş kağıt verdi... ‘0’ çekmede olimpiyat kafilemizi geçmeyi başardı. Vaziyeti kanaat notlarıyla toparladı... Artık varsın
yansındı dünya, bir Roma tatili, sonuna kadar hakkıydı!


CİN ALİ TATİLDE

Diplomatik kriz mi çıktı? Çarşafa mı dolandık?
Bizim basın hemen koşar...
Şükrü Elekdağ ne diyor? Onur Öymen ne diyor?
Deniz Bölükbaşı ne diyor? Gündüz Aktan ne diyor?

**

2’si CHP’li, 2’si MHP’li.

**

Ben bugüne kadar diplomatik kriz çıktığında “Dışişleri Bakanı Ali Babacan ne diyor?” diye merak eden basın mensubu görmedim.

**

“Hadi ilk olayım” dedim.
Merak ettim...
“Ali Babacan ne diyor?”
Öğrenemedim.

**

Niye biliyor musunuz?
Çünkü, bizim Dışişleri Bakanı, şeytanın karı boşadığı şu günlerde, sınırımızda savaş varken, Roma’ya tatile gitti! Hem de bir gün, iki gün değil, bir hafta... Ailecek... 5 Ağustos’ta gitti, zahmet edip, 12 Ağustos’ta sabaha karşı döndü memlekete... Bizim bakan bavulları toplayıp dönene kadar, Rusya Gürcistan’ı aldı!

**

Türkiye komada...
Ali Babacan Roma’da.

**

Saldım çayıra...
Mevlam kayıra.

Yılmaz Özdil / Hürriyet

Yazarın Diğer Yazıları