Koalisyon matematiği
Gündemimiz koalisyon; taktikler, açıklamalar, yorumlar, tahminler, temenniler, yönlendirmeler havada uçuşuyor. Bu ortamda nihayet hükümet kurma görevi Davutoğlu’na verildi ve ilk tur görüşmeler tamamlandı. Beklenen ve önemli olan hükümet kurulacak mı, kurulacaksa kim kiminle kuracak, bu mümkün olmazsa erken seçime mi gidilecek? Bu sorular ve endişeli bekleyişlere dair kesin bir şey söylemek mümkün değil. Ama ihtimallere dayalı tahminler, tahliller yapmak mümkün. Konuyu bu çerçevede ele alacak olursak, bir şeyler söyleyebiliriz.
Önce partilerin durumlarına bakalım. Seçimlerden kayıpla çıkan AKP koalisyon peşinde; CHP ise ortak olmak için oldukça istekli görünüyor. Zira, koalisyon kurulamazsa Davutoğlu başarısız; Kılıçtaroğlu dışarıda kalırsa kaybeden sayılacağından her ikisinin de sıkıntıları artabilir. Seçimlerde oyunu artıran bölücü parti HDP, CHP dışında bütün partiler tarafından dışlanacağını biliyordu. Bunun için seçimlerden hemen sonra “Biz dışarıda kalarak siyaset yapacağız” açıklamasını yaptı. Kandilden Karayılan’ın, “katı olmamak, geniş düşünmek lazım” demesi üzerine söylemini biraz esnetti ama sonuç değişmedi.
Beklenen kadar olmasa da seçimlerde oyunu arttırarak kazançlı çıkan MHP, koalisyon ortaklığı için pek arzulu görünmedi. Hatta kendilerine muhalefet görevi verildiğini ileri sürdü. Daha sonra “Eğer ki tüm alternatifler tüketilir ve siyasi istikrarsızlık baş gösterirse, Türkiye’yi Allah’ın izniyle namerde muhtaç etmeyiz, sorumluluktan kaçmayız” cümlesi ve “muhataplarda samimiyet bulursak elbette ki koalisyonu konuşmaktan kaçınmayız” gibi ifadeler, kapının açık tutulduğunu gösteriyordu. Davutoğlu ile görüşmede ise, “Önce CHP-HDP ile deneyin” mesajının verilmesi, olmayacakları göstermesi bakımından önemliydi. Bu arada Kılıçtaroğlu’nun başbakanlık teklifi tutmadı. Bir röportajda “HDP’nin doğrudan veya dolaylı yer aldığı hiçbir oluşumda bulunmayız” tavrı, çok belirleyici oldu. Yine, Davutoğlu’nun, “CHP daha müsait, ama tabanımız MHP’yi istiyor” demesi resmi tamamlayan hamle oldu. Tabii daha işin başında MHP’nin bir taktik hareketiyle, bir AKP’linin TBMM Başkanı olması, ilk işaret taşı sayıldı. Belki de bu hamle 48 günün en önemli olayı idi.
Böylece, neyin olabileceğinin veya olamayacağının çerçevesi çizilmiş oldu. İşte bu çerçeve, MHP’yi kilit konumuna getirdi. Kısa ifadesiyle, olaya önce uzaktan ve soğuk bakmak, sonra olmayacakları netleştirmek suretiyle, olması mümkünü gündeme getirmek yolunun seçildiği görüldü. Bu usulü, geçmişte de yaşamıştık. 1999 seçimleri sonrasında “RP ve DYP dinlensin” cümlesini hatırlayalım. MHP yetkili organlarının bilgisi dışında belirlenen bu ifadeyi yumuşatmak ve koalisyon seçeneklerini çoğaltmak maksadıyla medyaya verdiğimiz beyanatlar, şu açıklama ile tekzip ediliyordu: “Bu çalışılmış, üzerinde düşünülmüş ve hesaplanmış bir cümledir.” Demek ki Türkiye; dinlensin denilenler arasında ANAP isminin olmaması, dinlensin denilen RP-DYP ikilisinin saf dışı edilmesiyle, DSP-MHP-ANAP üçlüsünün kuracağı koalisyon hükümeti dışında bir alternatif bırakılmamıştı.
Eğer bu tahlil doğru çıkar da, AKP-MHP koalisyon hükümeti kurulursa, doku uyuşmazlığı olarak görülen hayati meseleler, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş esasları ve anayasa zemininde ele alınmalıdır. Bu başarılabilirse, partilerin sübjektif görüşleri ve siyasetin sloganlaştırdığı kavramlar ve anlayışlar bir tarafa bırakılacaktır. Tamamen devlet, millet ve hukukun kavramlarıyla, meselelerin nasıl çözüleceğine göre bir program ortaya çıkacaktır. Böyle bir hazırlık, tabii samimiyet temel şartına bağlı olmak kaydıyla, Türk Milletini, Devleti, koalisyon partilerini rahatlatacak, sürdürülebilir ve meseleleri çözebilen bir icraat hükümetini ortaya çıkarabilir.
Bu görüşümüzü daha açık bir şekilde izah edecek olursak:
1. 1876 Anayasasından itibaren bütün anayasalarımızda yer alan ülkenin bölünmez bütünlüğü; Devletin merkezi (üniter) ve milli/ulusal temel yapısı ile dili Türkçe hükmünün korunacağı,
2. Egemenlik bütün dünyada milletlere ait olduğu için, milletin ayrılmaz parçaları olan mezhep, inanç ve etnik grupların kültürel kimliğinin siyasi ve egemen kimliğe dönüştürülmezliği,
3. Yasama, Yürütme ve Yargı erkine dayalı devlet düzeninin onarılacağı ve erklerin birbiri üzerinde vesayet kuramayacağı,
4. Hukuk devletinin gereği olarak; ülkenin her yerinde kanun hakimiyeti ile can ve mal güvenliğinin sağlanacağı, işleyen etkili bir kamu düzeninin tesis edileceği;
5. Müeyyide ve kuralları belirleyen hukukun üstünlüğüne dayalı bir düzen kurulmadığı sürece “demokrasi” ve “özgürlüklerin” vatandaşları kışkırtmaktan ve istismar etmekten başka bir işe yaramayacağı bilinciyle kamu mevzuatının yeniden ele alınacağı,
6. Her suç iddiasının, mutlaka yargı denetimine tabi tutulacağı ve hiçbir kişi veya zümreye suç işleme imtiyazı tanınmayacağı,
Gibi iç ve dış meseleler açıkça protokole bağlanmalıdır. Burada samimiyet, çalışkanlık ve kararlılık esastır. AKP ile bu iş yürür mü diyenlere, hatırlatırız ki, artık AKP üç-beş muktedirden ibaret değildir. Türkiye için başkaca bir çıkış yolu da göremiyoruz.