KKTC'de de herşey çok güzel olacak...
Son günlerde Anavatan Türkiye'de olan biten bazı olayları dehşet ve kaygı ile izlemekteyiz. Aklı başında Kıbrıs Türklerinin, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na Ankara'nın Çubuk ilçesinde katıldığı şehit cenazesinde linç girişiminden, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin herhangi bir 'hukuki' temeli olmadan iptalinden ve en son da Yeniçağ yazarı Yavuz Selim Demirağ'a yapılan alçak saldırıdan endişe duymaması mümkün değildir. Hele hele saldırganların apar topar serbest bırakılmaları inanılır gibi değildir. Kabus gibi günler yaşanmaktadır ancak herşeyin çok güzel olacağına da tüm kalbimle inanmaktayım. Birlik ve beraberlik içerisindeki güçlü Türkiye, biz Kıbrıs Türklerini onurlandıracak ve Ada'da halen vermekte olduğumuz varoluş mücadelemizde bize ayrı bir moral ve güç kaynağı olacaktır.
Rum-Yunan ikilisinin özellikle son dönemde Kıbrıs ve etrafındaki karasularında yarattığı oldubittilere karşı Türkiye'nin gerekli önlemleri almış olması oldukça memnuniyet vericidir. Aylardır Türk tarafının uyarılarını ve işbirliği tekliflerini reddeden Rum Yönetimi, Türkiye'nin bölgeye sondaj yapmak üzere Fatih gemisini göndermesi üzerine soluğu Avrupa Birliği'nde almıştır. Anastasiadis ile Çipras, geçtiğimiz hafta Romanya'da gerçekleşen AB ülkeleri gayrı resmi toplantısında Türkiye'yi şikayet etmiş ve AB'nin Rusya'ya uygulamakta olduğu gibi yaptırımların devreye alınmasını talep etmiştir. Yaptırım konusunun AB'nin Haziran ayı toplantısında detaylı bir şekilde gündeme geleceği bildirilmektedir. AB ülkeleri adına Komisyon Başkanı Juncker ile Konsey Başkanı Tusk yaptıkları çağrılarla Türkiye'nin, Rum Yönetiminin sözde münhasır ekonomik bölgesindeki sondajları durdurması ve Rum Yönetiminin sözde 'egemenlik haklarına' saygı göstermesini istenmiştir.
Anastasiadis, yaptığı açıklamada "Türkiye'nin laftan anlıyor görünmediğine işaret ettim. AB'nin artık somut şekilde tepki göstermesi gerektiğini vurguladım" dedi.
Diğer taraftan İngiliz Parlamentosu'nda söz alan Avrupa İşlerinden sorumlu Bakan Sir Alan Duncan, "İngiltere'nin, deniz hukuku konusundaki tavrı açıktır. Bu kapsamda egemenliği tartışmalı alanlarda sondaj faaliyetlerinin yapılmaması gerektiğine inanıyoruz" açıklamasına Rum tarafından tepki yağmaktadır.
MİLLİ HÜKÜMET KURULMALI
KKTC'de 15 aydır görevde olan 4'lü koalisyon hükümeti başarılı olamamış ve istifa etmiştir. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı önceki gün ana muhalefet lideri Ulusal Birlik Partisi Başkanı Ersin Tatar'ı yeni hükümeti kurması konusunda görevlendirmiştir. Bana göre, 50 sandalyeli Meclis'imizde 21 milletvekiline sahip UBP ile 9 sandalyeye sahip Halkın Partisi (HP) arasında koalisyon kurulmalıdır.
Kıbrıs meselesi konusunda daha önce federasyona karşı olduklarını ve iki devlete dayalı bir çözümü tercih ettiklerini açıklayan, siyasetleri tamamen örtüşen, UBP-HP'nin koalisyon hükümeti kurmaları halinde, 'ben koalisyondan başka birşey görüşmem/müzakere etmem' diyen Akıncı'nın istifa etmesi demokrasinin gereğidir. Siyasi etik de istifayı gerektirmektedir. Akıncı istifa eder mi? Koltuğu bırakır mı?
Milli çizgide siyaset izlemesi kesin olan hükümete rağmen Akıncı'nın başarısız olan, defalarca çöken federasyonda ısrar etmeden köşesine çekilmesi kaçınılmazdır. Nisan 2020'de yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar makamını işgal etmeye devam etme kararı vermesi halinde yeni kurulacak milli hükümetin milletvekilleri tarafından, Meclis'te alınacak bir kararla Akıncı'nın görüşmecilik görevine son verilmelidir. Yeni kabinede de Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olması beklenen Kudret Özersay görüşmecilik görevini de yürütmelidir.
UBP-HP koalisyon hükümetinin kurulmaması için Akıncı'nın başlattığı kulis faaliyetleri sürmektedir. Akıncı, araya koyduğu 'çok yakınları' aracılığı ile UBP ve HP milletvekillerini etkilemeye çalışmaktadır. Sonunun geldiğini anlayan Akıncı, her yola başvurmaktan çekinmemektedir.
Kıbrıs sorununun en kritik dönemlerinden birinden geçmekteyiz. KKTC ve Türkiye üzerinde çeşitli oyunlar oynanmaktadır. KKTC'nin mukavemetçi halkının desteklediği iki güzide partimiz HP ve UBP'ye tarihi bir görev düşmektedir; gerek milletvekilleri ve gerekse de iki partinin tabanları, kulaklarını sağdan/soldan gelen telkin, baskı ve küçük düşünen, kendi kişisel menfaatlerini memleketin çıkarlarından daha ön plana çıkaranların söylediklerine ve yazdıklarına tıkamalıdır. Parti çıkarları da ikinci plana atılmalıdır. KKTC'nin ve Türkiye'nin Kıbrıs'taki ve bölgemizdeki hak ve çıkarlarının korunması esastır ve bunun için UBP ve HP'ye büyük sorumluluk ve görev düşmektedir.