Kırılganlığın önlenmesinde yeni iktisat politikaları
Halkın göremediği ve fakat yıkımı arkadan gelen ve daha ağır olan cari açık gibi ekonomik sorunlar, enflasyon gibi görünen sorunlardan daha risklidir. Tasarruf edemeyen ülkeler, sürekli el parasıyla kalkınmayı sürdüremez.
Bu iki sorun Türkiye’nin temel sorunudur.
Çözüm için, piyasada rekabetin önünü açacak, tüketim-tasarruf dengesini sağlayacak, finansal balonu önleyecek, emek-sermaye gibi faktörel dengeyi, istihdam ve gelir dağılımı gibi yapısal sorunları kaldıracak ve uzun vadeli yeni bir yaklaşımın hakim olduğu iktisat politikalarına geçmeliyiz.
1) Öncelikle, tasarruf oranını artırmak gerekir:
Kamu tasarrufları, siyasi iktidarın tercihleri doğrultusunda, yani karara bağlı bir sonuçtur. Vergiler gibi cebri tasarruf yoluyla kamu tasarruflarını artırınca, özel tasarruf oranı düşer. Önemli olan kamuda ilave kaynak yaratarak tasarrufları artırmaktır. Böylece toplam tasarruflar artar.
Özel tasarrufları artırmak ve bu tasarrufları yatırımlara yöneltmek için uygulanması gereken politikalar ve araçlar şöyle olabilir:
Tasarruf faizleri ile kredi faizleri arasında, makul bir kâr marjını içerecek denge kurulmalıdır. Mevduat faiz oranı gibi kredi faiz oranları da yıllık tespit edilmelidir. Aylık faiz, istikrarsız, oynaklığı yüksek ve spekülatif bir finans piyasası icadıdır. Bu icat, tasarrufları ürkütmüştür. Özel yatırımların finansmanını zorlaştırmıştır.
Türkiye’de halen kayıt dışı yoldan yurt dışına kaynak çıkışı oluyor. Bu da iç tasarruf oranını düşürüyor. Kayıt dışı kaynak çıkışını önlemek için, önce yer altı ekonomisini önlemek gerekir. Ayrıca iç siyasi güveni oluşturmak gerekir.
Yabancı sermaye politikasını değiştirmeliyiz. Kısa vadeli sermaye girişinin (sıcak para) kontrol edilmesi gerekir. Sıcak paranın girdiği ülkeye, sıfırdan yatırım yapan yabancı sermaye gelmiyor. Karlı işletmeleri satın alan yabancı sermaye giriyor... Ki bu durumda da kar ve faiz gibi faktör gelirleri olarak dışarıya kaynak transferi artıyor.
Yatırımları ve özellikle emek yoğun yatırımları artırmak için istihdam yükünü düşürmeliyiz.
2) Para ve kur politikası değişmelidir:
Kur istikrarı hedeflemeliyiz. Türkiye için optimal kur rejimi, rekabet gücümüzü artıracak, ekonomik konjonktürü, mevcut riskleri, piyasa şartlarını dikkate alan ve kurdan dolayı ortaya çıkabilen sosyal maliyetleri minimize eden bir rejim olmalıdır. Bu rejim “yönetimli dalgalanma” sistemidir.
Dalgalı kur sisteminden, bir yıllık gibi bir zaman dilimi içinde, kontrollü kur sistemine geçmeliyiz. Kontrollü kur sistemine geçme sırasında, ayrıca:
Merkez Bankası Kanunu’nda değişiklik yapılarak, Merkez Bankası reel döviz kuru hedeflemelidir.
Hazine yeniden döviz cinsi iç borçlanma yapmalı. Bu yolla Türkiye’de dolarizasyon kısmen önlenmelidir.
Kur üstüne baskı oluşturan, sıcak para da kontrol edilmelidir. Bu kontrol düşük bir vergi şeklinde veya düşük bir karşılık alınarak yapılabilir. Sıcak paradan yüksek vergi, iç faizleri artırabilir. Sıcak parayı kayıt altında tutmaya yeterli sembolik bir vergi alınmalıdır. Sıcak paradan, yüzde 10 dolayında, Merkez Bankası’nda karşılık ayrılması da düşünülebilir.
Sıfırdan yatırım yapacak, uzun vadeli yabancı yatırım sermayesine, özel yatırım desteği ve vergi indirimleri sağlanmalıdır.
Kredi faizlerine reel faiz sınırı getirilmeli. Bankaların gizli faiz alması önlenmelidir.
Bankaların iştiraklerine sınır getirilmelidir.
Bankaların yabancıya satışına sınır getirilmelidir. Mevcut bankalarda yüzde 20’nin üstünde kalan yabancı hisseler, hazine tarafından satın alınmalıdır.
Off-shore bankacılık şeffaf kurallara bağlanmalı veya tamamıyla kaldırılmalıdır.