Kimse güçlü devlet istemiyor?
Küreselleşme sürecinde devlet, ekonomiye zararlı bir organizasyon olarak gösterildi. Bunun nedeni devletin, piyasa için önemli kontrol mekanizmalarına sahip olmasıydı. Sıcak para, hedge fonla, spekülatif sermaye, devlet kontrolünü istemiyordu, kendi hakimiyetlerinde olan ve serbestçe at koşturacakları bir global ekonomi istiyorlardı.
Spekülatörlerin beyin yıkaması sonucu, devletle ilgili halkın kafasında yanlış imajlar oluştu. Bunlardan birisi, devletin güçlü ve etkin olduğu bir ekonomide bürokrasinin de artacağı şeklindeki ön yargıdır.
Aslında piyasa kurallarının iyi çalışmasını ve piyasada oligopol yapıların ve kartelleşmenin önlenmesini sağlamak, devletin anayasal görevidir. Devleti dışlamak, devlet tekellerini özelleştirme yoluyla özel sektöre devretmek, piyasa kurallarının çalışmasını engeller. Bundan dolayı en büyük zararı da tüketici görür. Bu nedenle doğrusu devlet-piyasa arasında optimal bir denge sağlamak zorunludur. Yani devlet piyasada rekabet kurallarının önündeki engelleri kaldırır, spekülatif faaliyetleri engeller buna karşılık özel sektörün işini yapmaz, söz gelimi ayakkabı üretmez. Bu şartlarda güçlü ve etkin bir devletten söz edilir.
Şimdi dünya, spekülatif sermayenin bu tuzağından kurtulmak istiyor. Bunun içindir ki bu seneki Nobel İktisat Ödülü “piyasa gücünün analizi ve denetimiyle” ilgili yaptığı çalışmalardan dolayı Fransız iktisatçı Jean Trol’e verildi.
Bu ödülü neden verdiğini açıklayan Akademi de piyasada kartelleşme ve tekelleşmeye vurgu yaparak “Devlet düzenleme yapmazsa piyasada fahiş fiyatlar ortaya çıkar, oluşan tekeller yeni ve daha üretken şirketlerin pazara girişini engeller” şeklinde açıklama yaptı.
Bürokrasi tamamıyla siyasi iktidarların beklentileri, niyetleri ve anlayışları ile ilgilidir. Siyasi iktidarlar her zaman devlet organizasyonunu ve mevzuatı yeniden düzenleyerek bürokrasiyi en aza indirebilirler.
Kaldı ki, devleti zayıflatırsak, piyasa başarısızlığı ortaya çıkar. Piyasa başarısızlığı, eksik rekabet, dışsallıklar, kamu malları ve asimetrik bilgi akışı yüzünden piyasa işleyişinin aksamasıdır.
Asimetrik bilgi akışı, piyasada bir tarafın diğerine göre daha iyi veya daha fazla bilgi sahibi olmasıdır. Bilgi Asimetrisi, istediğinin tersine bir seçim, ahlaki risk ve temsil sorunu gibi sorunlar yaratabilir. Eksik bilgi sahibi olanlar yanlış kararlar verebilir. Haksız rekabet ortaya çıkabilir.
Piyasa başarısızlığını en aza indirmek için, devletin piyasada rekabet altyapısını sağlaması ve kurumsal yapıyı geliştirmesi gerekiyor.
Geçmişte de iktisat tarihi içinde, ekonomik konjonktüre göre, devlete bakış açısı değişmiştir.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, harpten zarar görmüş ülkelere desteklemesi ve harbin insan varlığına verdiği zararların telafisi için, devletler Keynes’çi politikalar yanında aynı zamanda sosyal politikalara da önem vermişlerdir. Bu yolla devlet ekonomik hayatta daha aktif hale gelmiştir.
1970’li yıllara kadar daha aktif olmak üzere, ondan sonra da her zaman ve her yerde devlet, tüketiciyi korumak ve piyasa düzeninin daha iyi çalışmasını sağlamak için piyasaya müdahale etmiştir. Söz gelimi iktisatçı Galbraith’e göre, “Özel kesimin üretip sattığı mallarla kamu hizmetleri gerçekte birbirini tamamlayıcı niteliktedir. Daha çok sayıda otomobil üretimi daha fazla park yerine ihtiyaç göstermesi gibi.” Bu iki kesimin arz ettiği mal ve hizmetler arasındaki dengesizlik bir toplumsal dengesizliğe yol açmaktadır.
Sonuç şudur: Küreselleşme sürecinde, devletin zayıflaması,
* Spekülasyonun hâkim olduğu başıboş piyasaya,
* Dünyada ekonomik kriz aralığının sıklaşmasına,
* Kriz maliyetlerini fakir halkın ve çalışanların yüklenmesine neden olmuştur.
Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde, kalkınmanın hızlanması için devletin doğrudan piyasada olması lazımdır.