Kılıçdaroğlu ne konuşmalıydı?
Deniz Baykal, bütçe görüşmelerine çok önem verirdi. Plan-Bütçe komisyonundan bazı arkadaşları ve ekonomiyle ilgili MYK üyelerini toplardı. Ne konuşmak gerekir, tartışırdı. Sonra herkes yazılı görüş verirdi. Bu yazılı görüşleri de aramızdan birimiz özetlerdik.
Türkiye'de Anadolu esnafı ve Anadolu tüccarı her zaman etkili olmuştur. Bunlar Odalar ve Borsalar Birliği üyesidir. CHP Genel Başkanı bu toplantıyı değerlendirebilirdi.
Önce, piyasanın neden bu kadar durgun ve bu kadar kırılgan olduğunu, tasarruf ve yatırımların neden gerilediğini, düşük büyüme oranları ile Türkiye'nin dış borcunu ödemekte nasıl ve neden zorlanacağını, petrol fiyatlarının bu kadar düşmesine rağmen neden Türkiye'nin hâlâ cari açık verdiğini, işsizliğin neden tırmandığını, imalat sanayiinde neden kapasite kullanım oranının düşük olduğunu halkın neden borç-harç içinde kaldığını özetlemesi gerekirdi. Sonra CHP'nin ekonomik istikrarı nasıl sağlayacağını lafı dağıtmadan açıklaması gerekirdi.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği toplantısında bu sorunlar arasında konuşulması gereken ve sanayi sektörünü ve ekonomik istikrarı doğrudan etkileyen bir örnek vermek istiyorum.
Bugün sanayide en önemli sorun kapasite kullanım oranının düşük olmasıdır. İmalat sanayiinde ortalama kapasite kullanım oranı yüzde 70 ile yüzde 75 arasında değişiyor. Bazı sektörlerde çok daha düşüktür. Söz gelimi deri imalatında ve medya basım-yayında yüzde 62'dir. İçecek imalatında yüzde 61'e kadar iniyor.
Oysa ki 2002 yılında imalat sanayiinde ortalama kapasite kullanım oranı yüzde 86 idi... 2003 yılının Ağustos ayında yüzde 91.3 idi.
İmalat sanayiinde kapasite kullanım oranının bu kadar düşmesi, siyasi iktidarın sanayileşme politikasının yokluğundan ileri geliyor.
Kapasite kullanım oranının düşük olması, üretim maliyetlerinin artmasına neden oluyor. Yüzde 90 kapasitede çalışan bir fabrika saatte 90 birim mal üretiyorsa, yüzde 70 kapasite ile çalışan bir fabrika, aynı saatte 70 birim mal üretiyor demektir.
1) Aynı yatırım, aynı giderler, 90 birim yerine 70 birime bölününce üretim maliyetleri daha yüksek çıkıyor. Maliyet enflasyonunu besliyor. Piyasada oligopol yapı olduğu için, artan maliyetler perakende fiyatlara yansıyor. Türkiye'nin 2004 yılından bugüne kadar enflasyonun yüzde 7 ile yüzde 10 arasında değişmesinin bir nedeni de budur.
2) Düşük kapasitede ortalama verimlilik ve ortalama kârlılık düşüyor. Özel tasarrufların gerilemesinde söz konusu düşük kapasite oranının da etkisi var.
2001 yılında özel tasarruf oranı yüzde 25.7 iken, geçtiğimiz yıllarda yüzde 12.5'e geriledi. Dünya ortalama özel tasarruf oranı yüzde 22.5'tir.
Tasarrufların düşmesi, cari açığa yansıyor. Dış kaynaklarla yapılan yatırımlar pahalıya çıkıyor.
Yapılması gereken; iç üretimi ithal girdi bağımlılığından kurtarmak ve yerli ara malı ve ham madde üretimine ucuz kredi ve devlet desteği vererek, ithalata göre daha cazip hale getirmektir. Anadolu da KOBİ borsaları oluşturup yerli ara malı ve ham madde üretimine finansman imkânları yaratmaktır. Mevduata reel faiz vermektir. (TÜİK verilerine göre son 4 yıldır mevduata eksi reel faiz veriliyor.) Ayrıca işletme ve yatırım kredi faizlerine azami sınır getirmektir.
3) Düşük kapasite ihraç mallarının fiyatını da artırıyor. İhracatta rekabet gücümüzün düşmesinin neden oluyor. İhracat malı üretiminde yüzde 48.5 oranında ithal girdi kullanıyoruz. Kur artışları ithal girdi fiyatlarını ve sonuçta ihracat malı üretim maliyetlerini artırıyor.
Yani ihracat malları üretim maliyetlerinde çifte artış var. Mamafih 2010 baz yılına göre 2016 Nisan ayında, yurt içi üretici fiyatları endeksi yüzde 145.99 oldu... Buna karşılık yurt dışı üretici fiyatları endeksi daha yüksek yüzde 155.91 oldu.
Yapılması gereken; aşırı dalgalanan ve ekonomide, piyasada aşırı kırılganlık yaratan, dalgalı kur sistemi yerine kontrollü kur sistemine gitmektir.
Nihayet etkili bir sanayileşme politikası için, uzun dönemli planlama yapmak kaçınılmazdır.