Kendi vatanında kiracı olmak!
Toprağa tutunmak için ekonomik üretkenlik gerekir. Bankalar mı? Limanlar mı? Ormanlar mı? Fabrikalar mı? Hangisi bizim? Üretmeden tüketmeye başladığımız an, vatanın tapusunu devredip, kira kontratını imzaladığımız andır
Kemalizm bir ideoloji değil, doktrindir...
Kemalizm’in en büyük başarısı, devlet eliyle Anadolu birliğini temin etmesidir. Anadolu’da yaşamanın ilk şartı olan birlik ve beraberliktir.
Mustafa Kemal bunu sağlamıştır.
Herkesin şu soruya yanıt vermesi gerekir; bu topraklarda yaşamak istiyorlar mı istemiyorlar mı?
Evet, herkes diyorum; Türkler, Kürtler, Araplar, Boşnaklar, Çerkezler, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler...
Türk vatandaşı olarak yaşamak istiyor muyuz?
Bunun cevabı önemlidir.
Eğer evet ise, o zaman herkes birlikte, bir arada birbirine tahammül ederek, bu topraklarda yaşamayı öğrenecektir...
İşte Kemalizm bunu sağlamıştır...
Varsayımla tarih olmaz
Şimdilerde bu birlik ve birliktelik çözülmeye çalışılmaktadır.
Türk’ü de Kürt’ü de, Çerkez’i de, Abaza’sı da, Boşnak’ı da, Arap’ı da bu toprakların sahibi olarak birlik içinde yaşamayı benimseyecek ve yaşayacaktır.
Bunun başka alternatifi yok...
Bu topraklarda yaşamanın ilk ve son şartı birlik ve bütünlük içinde olmaktır.
Bunu istemeyen olabilir.
O zaman başka alternatifler üretmeleri gerekecektir.
“Ben şurada yaşayacağım ama benim dediklerim olacak” diyemez hiç kimse...
Atatürk ve arkadaşları Kurtuluş Savaşını yapmasaydı ne olurdu?
“Her şey olabilirdi, hiç bir şey olabilirdi” diyecekler çıkabilir.
Ancak şunu unutmamak gerekir ki varsayımlarla tarih olmaz, oluşmaz da...
Tarih, öyle tecelli etmesi gerektiği için, öyle olması gerektiği için tarih olmuştur...
Kurtuluş Savaşı olması gerektiği için olmuştur...
Anadolu medeniyetler mezarlığıdır...
Atatürk olmasaydı bir mezarlık daha olurdu Anadolu’da!
Kök salmak şart
Ön-Türkler altı bin yıl önce, bilinen günümüz Türkleri ise bin yıldan beri Anadolu’dadır.
İlelebet kalacaklar mı?
Kalabilmeleri için toprağa tutunmaları gerek, kök salmaları gerekir...
Balkanlar’da, Arabistan’da, Afrika’da, Avrupa’da tutunamadıkları için, toprağın sahibi olamadıkları için, kök salamadıkları için kalamamışlardır...
Yüzyıl önce Türkler Arabistan’daydı, Balkanlardaydı, ama şimdi yoklar orada!
Bin yıl sonra Anadolu’da olabilecek miyiz?
Bilen olur mu, garantisi var mı?
Yok...
Bir yerde kalıcı olabilmek için toprağa tutunmak gerek...
Toprağa tutunup kök salamıyorsa, bir ağacın bitkinin orada kalıcı olması mümkün değildir...
Toprağa tutunmanın ilk şartı da ekonomik üretkenliktir, ürettiğinin paylaşımıdır ve birlikte yaşamaktır...
Üretim-paylaşım-birlikte yaşama fikri, düşüncesi, zihniyeti oluşmamışsa bir toplumda, o toplumun o topraklarda kalıcı olması mümkün değildir.
Çok çarpıcı bir örnek verelim; İspanya’da kurulan Endülüs Devleti’nin Arap’ları eğer orada üretip-paylaşıp-birlikte yaşamayı başarabilselerdi, o zaman, o toprağın sahibi ya da ortağı olarak tutunmuş olacaklardı; bunu başaramadıkları için bugün Granada bölgesinde sadece 1-2 tarihi saray vardır; toprağa tutunmuş olsalardı, en azından bu 1-2 saraylar yerine binlerce Arap olurdu.
Benzer bir olayı Türkler için söylemek mümkün; işte Arabistan, işte Ürdün, işte Irak, işte Balkanlar, işte Avrupa...
Demek ki toprağa tutunmadan kalıcı olunamıyor, bu gerçeğin iyi anlaşılması gerekir...
Sonun başlangıcı
Peki diyelim ki toprağa tutundunuz, yani üretip paylaşıp birlikte yaşamaya devam ettiğiniz bir yurdunuz var; örneğin Anadolu...
Yüzyıllardan beri Türkler bu topraklara tutunmuş ve birlikte yaşıyor.
Pekâlâ bu toprakların üzerinde neleri var; fabrikaları var, tarlaları var, çiftlikleri var; limanları, hava alanları, ticaret merkezleri vs. her ne arasanız var...
Bunlar bu toprağın sahipleri tarafından zaman içinde yapılmış, oluşturulmuş, emek ürünü, katma değer yaratılmış kurumlardır...
Bunları teker teker başkasını, örneğin yabancıları, “kâr” getirmek amacıyla ortak edersek, ya da kâr etmiyor diye yabancıya satarsak, sonuçta “seninmiş gibi görünen” kurumlar başkalarının eline geçer!
Sen zan edersin ki onlar senin, aslında senden çıkmış, sen malın sahibi değilsin artık; kiracı durumuna düşmüşsün demektir!
Yeni sahipleri dese ki; “haydi bakalım senin miadın doldu, buraların sahibi benim” derse ne yapabilirsin?
Elimizde kalan birşey yok
Şöyle bir örnek verelim; bir ofisiniz var, orada çalışıyorsunuz; ofisi satmışsınız ama bunun farkında değilsiniz, yeni sahipleri müsaade ettikleri sürece orda çalışma şansınız var; eğer insaflı iseler sizin bilgisayar fişinizi çekmez, elektriğinizi, telefonunuzu kesmezler...
Şimdi bakalım Türkiye’ye; yüz sene sonra hangi kurum Türklere ait olarak kalabilecek?
TELEKOM mu?
Bankalar mı?
Limanlar mı?
Ormanlar mı?
Fabrikalar mı?
Mega-marketler mi?
Çünkü artık siz üretmiyorsunuz, sadece tüketiyorsunuz... Tüketen toplum, kiracı toplumdur... Eninde sonunda bulunduğu yerden atılacaktır... Sonuç şudur; bu toprakların efendisi mi yoksa kiracısı mı olmak istiyorsunuz? Her şeyi sattınız, fakat ofisin sizin olduğunu sanıyorsunuz...
Sadece kiracı olabilirsiniz orada...
Üretmeyen devlet, üretmeyen millet kiracı olur yurtlarında...
Akıbetimiz buna doğru mu, değil mi?!
Düşünelim!
* Prof. Dr. Ramazan Demir
++++++
Gündemi belirlemeyi başardılar
Bugün sermaye medyası ve politikacıları cephesinden TEKEL işçilerine olan ilginin nedenleri farklı olabilir. Kimi tiraj ve reyting kaygısıyla, kimisi hükümete muhalefet etmesi nedeniyle, kimisi kendine göre özel sayılacak nedenlerle TEKEL işçilerinin mücadelesine ilgi, hatta yakınlık duyabilirler.
Ama bunlar, TEKEL işçilerinin mücadelesinin kamuoyu gündemini ve özel olarak da siyasetin gündemini son bir buçuk aydır belirleyen en önemli etken olması gerçeğini değiştirmez. Dahası basın ve sermaye cenahındaki partilerin TEKEL’e ilgisini, TEKEL işçilerinin mücadelesinin yarattığı baskı ortaya çıkarıp biçimlendirmiştir.
Üstelik de bu politik arenayı bu ölçüde etkileyip değiştirmek, AKP Hükümeti’nin hükümet imkanlarına ve elindeki devasa medya gücüne dayanarak gündemi; “Arınç’a suikast”, “Yeni bir darbe hazırlığı planı” “Kozmik odalara baskın” gibi son derece medyatik konular üstünden yönlendirme gayretlerine karşın, TEKEL işçileri politik gündemi belirleyebilmişlerdir
* Semih Kocero
++++++
Önce ‘Uzan’dı, sonra ‘Gül’dü, sonuçta düşündürdü
2002 genel seçimleriydi.
Birden bire Cem Uzan liderliğinde “Genç Parti” adıyla yeni bir siyasi parti çıktı ortaya. Neredeyse her gün ve bir başka şehirde mitingler yapıldı. Mitinglerde, Cem Uzan’ın, elini sürmediği, öpüşmediği, terini bulaştırmadığı, tokalaşmadığı kimse kalmadı. Bazı medya organları “Genç Parti” pompalaması yapıyordu sürekli olarak. Oysa partide Cem Uzan haricinde, bırakın siyasetçiyi, tek bir tanınmış sima yoktu, var olanlar halk tarafından hiç bilinmiyordu, tanınmıyordu.
40-50 miting, harcanan milyon dolarlar, el sürmeler, şak şaklar, söylenen türküler ve elde edilen % 5’lik büyük bir başarı...
Cem Uzan bugün nerede?
Yurt dışında, kaçak, aranıyor.
Bugün seçime girse 50-100 oy
alabilir mi?
Önce Uzan’dı, şimdi Gül, yani
Sarıgül...
“Türkiye Değişim Hareketi” adlı yeni bir parti ve lideri Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül...
Malum basına göre Sarıgül almış başını gidiyormuş, şimdiden % 5’leri geçmiş bile, barajı her an aşabilirmiş!
2002’de Uzan çıkartıldı, % 5 oy kazandırıldı, oylar bölündü, atı alan Üsküdar’a geçti.
Önümüz yine bir seçim dönemi ve bu kez Sarıgül çıkartılıyor, yine aynı senaryo oynanıyor.
Sarıgül’ün okyanus ötesine gittiği ve oradan icazet aldığı söyleniyor. Onlarca miting için yapılan milyon dolarların malum birileri tarafından karşılandığı söyleniyor. Öyle ya, harcanan ve harcanmaya da devam edilen büyük bir para var ortada. Bu kaynak nereden geliyor, nereye akıtılıyor? Çok daha önemlisi, hatta en önemlisi; “ne amaçla” akıtılıyor! Amaç, direkt mi, yoksa dolaylı mı!
Seçimde ve sonrasında Sarıgül ne olur?
Bu bilinçli pompalamayla belki % 5’i geçer, aynen Uzan gibi O da, bir anda ortadan kaybolur, silinir gider ve böylece yine atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş olur!
* Sabahattin Talu
++++++
GÜNÜN SORUSU
Tunceli valisi mahkûm olduğuna göre; AKP’nin rüşvetle almış olduğu yirmibirbin küsür oyun durumu ne olacak? “Benim Valim elbette bu yardımları yapacak, ben talimat veriyorum” gibi bir cümle kuran Başbakan, bu mahkûmiyetle suçu ve suçluyu övmüş olmuyor mu?
* Nihal Tabak
++++++
Yasemin’in böcekleri
Yasemin Çongar, ” böceklerden korkmuyorum “ diye Vatan’a demeç verince bize de yanıtını vermek düşer! Ee tabi insan Taraf gibi gazetede çalışınca böcekten korkmaz, ama gelde sıkıysa hükümete muhalif gazetelerde çalış, bak o zaman görürüm ofisinin her yanından dinleme böcekleri çıkıyor mu çıkmıyor mu? Malum eskiden köşe yazarları ” minik kuş fısıldadı “ diyerek kulis yazarlardı; şimdilerde ise yeni moda uğur böcekleri...
* Engin Balım
++++++
Çungar ile Altın
Çongar Yasemin (Ben Çungar diyeyim, Moğolca aslında olduğu gibi) ve Altın Ahmet (Altan Moğolca altın demek), AKP ve şürekasının yerine vekaleten kızmışlar. ”Democratic Project “in su almaya başladığını hissetmenin hezeyanları bunlar. Kışkırtmayı, babasının yazılarından ilham alıp, fukara Anadolu köylerinde gerillacılık oynarken devlet memurlarını öldüren gençlerden iyi bilir Altın Ahmet...
* Doç. Dr. Kemal Üçüncü
++++++
Alenen tehdit ediyor
“Çünkü, netice itibarıyla Ermenistan Anayasa Mahkemesi, Protokoller” in içeriğini -bizim iddia ettiğimiz gibi- değiştirmiş filan değildir ve üstelik hukuken kabul de etmiştir. Biz, şu anda kendi “tekleme” halimizi gözden kaçırmak, TBMM’de hareketsiz kalmanın günahından kurtulmak için “mızıkçılık” yapıyoruz. Buna da kimse ikna olmuyor, ne yazık ki. Tüm gelişmeler, Ak Parti’nin siyaset ve hesap yanlışlarına işaret ediyor. İçte “tıkanıklık”, dışta “tıkanıklık”. Açamazsanız, aşamazsanız seçimleri kaybedebilirsiniz. Şu anda oy oranınız yüzde 35-40 küsur bandında olsa bile... “
Yukardaki ifadeler Cengiz Çandar denen ”gazetecinin“ AKP’yi tehdit eden yazısından alınmıştır. Şimdi soruyorum Ermenistan’la sınırların açılması Türk milletinin olmassa olmazlarından mıdır? Türk milleti 70 milyon ”hepimiz ermeniyiz “ diye yürüyüşe mi geçmiştir? Oy verecek Türk milletiyse sırf Ermeni açılımı olmadı diye niye AKP’ye oy vermesin ki? ” Ermenistanla sınırları açmazsanız Amerika seçimlerde size destek vermez ona göre ha“ mı demeye çalışıyor? Ben böyle şey hayatımda görmedim ya siz?...
* Selman
++++++
Toplu narkoz
Poyraz esintisiyle yakamozda aranırken, ay ışığında rastlanan sarı kızdan, toplumsal narkoz tadında sağılacak süt bittiğinde, çukura düşen ambarda, ki balyoz ile kozmik odanın kilidini açmak veya, Washington, Telaviv, Vatikan, Bürüksel ve Moskova köşeli çokgenlerle örülü muğlâk açılardan sadece birisi olan, Kürt (çalımı) muhipliği uğruna, örselenen, yara açılan, Türk yüreğini GATA narkozlu türban ile sarmaya çalışmak... İşte son iki yılın yurdum manzarası... Kim nasıl ve hangi dil ile okursa okusun.
* Fergan Ötükenli
++++++
MİNİ YORUM
Yandaşlar örgütlendi
“Yandaş medya” düne kadar bir olguydu. Bu olgu manşetler, yazılar, ekrandaki arz-ı endam biçimleri, yorumlarla besleniyordu. Dünden itibaren “kurumsallaştı” lar. Post Medya’nın haberine bakılırsa “örgütlü mücadele” kararı alınmış. Örgüt liderliğine de “Majestelerinin karikatüristi” olarak nam salan Salih Memecan layık görülmüş. Yakışır; bileğinin hakkıyla kazandı diye buna denir....