Kelimeler...
Polonius: “Ne düşünüyorsunuz efendim?”
Hamlet: “Kelimeler.. kelimeler.. kelimeler...”
Bugün de bitti ve bugün de kelimeler can bulmadı.. bugün de sâdır olmadı yine kelimeler.. gönülden parmaklara vâsıl olmadı, bir kalemin ucundaki mürekkepten bir damla olarak düşmedi ve kelimeye dönüşmedi.. can bulup evvel gözlerime âhiren de gönlüme ulaşmadı.. evvel gözlerim âhiren de gönlüm sürûr bulmadı.. inşirah bulmadı...
Ve ben uzun bir gecedeyim yine.. siyâhındayım... âhındayım.. karanlığın kuyusundayım.. kelimelerinden mahrum, yoksun, kelimelerin-siz.. ve dilim damağıma yapışmış susuz...
Kendime yosunlu taşlardan kelimeler oyuyorum şimdi, karanlık bir kuyunun dibinde.. ne anlamlar çıkar bahta bilinmez.. olur ya, iyi bir anlam fırlar yosunlu bir kaya yongasından, karanlıklarda ve kan revân içinde.. kalbim kanayıp kan revân içinde kalbimden ilmek ilmek söküp yazdığım kelimelerin âkıbeti kayalara oyduğum kelimelerde bir hüsn-ü kabûl görür mü diye yosunları kanımla, kayaları yosunla besliyorum, ümidime can katıyorum...
Bugün de kelimeler can bulmadı.. ümîd kaç anlamdı sözlükte.. bir daha bakmalı.. ümîd-bahş.. ümîd- i cânân.. ümîd-gâh...
Bugün de kelimeler can bulmadı.. aynı melâlin yankısına tutulmuş kalplerin neşîdesi iki dağ arasında uğuldamadı.. neşîde kaç anlamdı sözlükte.. bir daha bakmalı.. neşîd.. neşîde-hân...
Bugün de kelimeler can bulmadı.. intizâr kaç anlamdı sözlükte.. el-intizâr eşşedü min-en-nâr.. beklemek ateşten şedîttir...
Bugün de kelimeler can bulmadı.. sadaka i câriye kaç anlamdı sözlükte.. bir daha bakmalı.. câmi avlusunda el açmış bir fakiyr-i pür taksiyrin gönlü kaç akçe ediyordu.. sadaka-i arz-ı hâl hangi kata derc’edilirdi...
Bugün de kelimeler can bulmadı.. ateş olup yakmadı.. ateş olup aydınlatmadı.. ateş olup ısıtmadı.. ateş kaç anlamdı sözlükte.. bir daha bakmalı.. âteş-i derûn.. âteş-i suzân.. ateş efşân.. âteş-i bahr-i ummân...
Bugün de kelimeler can bulmadı.. ışk kaç anlamdı sözlükte.. bir daha bakmalı.. ayn’a dönüşünce ilk harf ve şin kaf ile ayn arasında kalınca ve ışık aşka dönüşünce hakikat âleminde, aşk kaç anlam olurdu sözlükte.. aşk-ı mecâzî çıkar da aradan yalnızca aşk-ı hakîkînin sûreti kalır gönlün ve gözlerin içinde hani...
Bugün de kelimeler can bulmadı.. ölüm kaç anlamdı sözlükte.. bir daha bakmalı.. ölüm âsûde bir bahar ülkesi miydi? ölmeden önce ölünür müydü?
Kaç çeşit çiçekti senin ellerin.. dokununca kelimelere sen, kaç çeşit kokardı senin ellerin.. dokununca kelimelere sen, nasıl kadîm besteler çalardı parmakların.. dokununca kelimelere sen, dünya şenlenirdi.. dokununca kelimelere sen dünyam şenlenirdi.. dokununca kelimelere sen âlem rengârenk, âlem rengâhenk renklenirdi...
Yine dokunsan kelimelere.. dokunsan sen yine kelimelere.. parmaklarından kadîm besteler işitsem.. dünyam şenlense.. âlem şenlense.. âlem rengârenk, âlem rengâhenk renklense...
Ya da.. ya da yine dokunsan kelimelere.. gözümden yaş olarak aksa.. gönlümden yas olarak.. yine dokunsan kelimelere sen.. azrail’in selâmı olsa bana meselâ kelimelerin ve ben “ve-aleykümselâm..” desem cân-ı gönülden vecd ile ve dahi aşk ile, râzıyım yine de ben.. meçhûle karışsam.. ama kelimelerin tükenmese.. kelimelerin ölmese de ben ölsem.. kelimelerin ölmese de dünyam varsın rengârenk olmasa da o büyük kapının ardındaki sonsuz karanlığın karası olsa yalnızca.. kelimelerin ölmese de dünya ölse.. kelimelerin ölmese de âlem ölse.. kelimelerin ölmese de renkler ölse gecenin en şedît karası olsa tüm renkler ve kadîm besteler sussa ebdiyen...
Ama kelimelerin ölmese...
Her şey olsa her şey ama senin kelimelerin ölmese...