Kaybeden hep biz oluyoruz
AKP iktidarında, uygulanmakta olan kur politikası nedeniyle, 170 milyar doları aşkın cari dış açık verdik. Bu açık kadar da borçlandık. IMF önerilerinde ve G-20 kararlarında, spekülatif fonların kontrol altında tutulması istendiği halde, Türkiye “cari açığımı kapatamam” korkusuyla sıcak parayı kontrol etmiyor.
Sıcak para girince, kur düşük kalıyor... Kur düşük kalınca cari açık artıyor. Yani AKP Türkiye’yi bir kur çıkmazına soktu.
Öte yandan eğittiğimiz gencimize de iş veremiyoruz. Bunlar da başka ülkelere gidiyor.
Bir insanı eğitmek, yetiştirmek, nitelikli iş gücü yaratmak, fabrika kurmak gibidir. Vasıflı işgücü ve uzman olmadan ekonomik kalkınma da olmuyor.
Sovyetler Birliği dağılınca, ekonomisi de çökmüştü. Ancak gerek Rusya ve gerek bu bloğa bağlı ülkeler şimdi hızla kalkınıyor. Bunun sebebi komünist düzende herkesin eğitilmiş olmasıdır. Vasıflı ve uzman işgücü stokunun bulunmasıdır.
Eğitimde üç defomuz var.
1) Biz senelerdir eğitim konusunda popülist davranıyoruz. Plansız eğitim yapıyoruz.
* Bastıran milletvekili vilayetine üniversite kurduruyor.
* Herkese üniversite diye, açık öğretim fakültelerine binlerce öğrenci alıyoruz. Bunların yalnızca yüzde 10’u mezun oluyor. Bu açık öğretim fakültelerinde, doktor gibi, bilgisayar uzmanı gibi, ülkenin ihtiyaç duyduğu bölümleri kurmak mümkün değil. İşletme, iktisat dallarına binlerce öğrenci giriyor. Sonunda mezun olanlar da iş bulamıyor. Açık öğretim olduğu için akademik kadrolara da giremiyorlar. Genç insanları yanlış yönlendirmiş oluyoruz.
* Siyasi iktidar, eğitimde işgücü planlaması yapmıyor. Yani ülkenin ihtiyacına göre vasıflı işgücü ve uzman, ara eleman-teknisyen yetiştirmeyi öngören bir planlama yapmıyor ve yapmaya da niyeti yok. Eğitimdeki tartışma imam hatiple sınırlı kalıyor. Elbette ki ülkeye imam hatipli de gereklidir. Ancak tüm sistemi imam hatip üstüne kurarsanız, eğitimde kaynak israfı ve başarısızlık kaçınılmaz olur.
* YÖK, yasa gereğince üniversite kurmak zorunda kalıyor. Buna rağmen yüksek öğrenimde işgücü eğitimi planlaması yapabilir.
2) Mesleki eğitime önem vermiyoruz. Sanayimizin ihtiyacı olan ara eleman yetiştiren, meslek eğitimi yapan liseler çok yetersiz. Herkes üniversiteye girecek şekilde eğitim görüyor. Üniversite önünde birikme oluyor.
3) Eğittiğimize de çalışma imkanı vermiyoruz. Eğitip uzman yaptıklarımızı, nitelikli işgücünü, başka ülkeler kapıyor.
* Uzman için, çalışma altyapısı önemlidir. Bu altyapıyı oluşturmak için, araştırma ve geliştirme harcamalarını artırmak gerekir. Bizde özel sektör devletten hazıra konmaya alışmış. Bu nedenle özel sektörde araştırma ve geliştirme birimleri yok denecek kadar azdır. Devlete gelince. Devlet maaş veremiyor. Nerede kaldı ki araştırma için kaynak ayırsın.
* Üretime ve istihdama dayanmayan günü kurtarma politikaları, işsizliğin artmasına neden oldu. Nitelikli işgücünü yetiştirip, işsiz bırakınca, başka ülkeler kapıyor.
Türkiye’den zaman zaman, başta bilgisayar uzmanları olmak üzere, Almanya, Kanada ve ABD uzman alıyor.
Beyin göçü, fakir ülkeleri daha fakir yapıyor. Bu ülkeler ellerindeki imkanları gelişmiş ülkelere bedava veriyor.
Beyin göçünü önlemenin en doğru yolu, üretime ve istihdama dayalı politikalar geliştirmek, eğitimde işgücü planlaması yapmak, eğitimde imam hatip gibi takıntılardan kurtulmaktır. Ancak bunu beceremeyen ülkeler için Birleşmiş Milletler, beyin göçü alan ülkelerin, beyin göçü veren ülkelere eğitim tazminatı ödemesini zorunlu kılmalıdır.