Kavramların “Dansı”
Bölücü terörün “Haçlı emellerine” hizmet eden bir emperyalist proje olduğu malumdur. Bu konuda kimsenin, herhangi bir şüphesinin kaldığını zannetmiyoruz. Bunun içindir ki sindirme amaçlı silahlı terörün yanında, kavramların ve sözcüklerin anlamlarını değiştirip, milleti ve devleti ayakta tutan temel değerlerin içini boşaltarak zihinleri ele geçirmeyi hedefleyen psikolojik savaş yöntemleri de kullanılmaktadır. Bugün, bölücü-ırkçı terör örgütü PKK/KCK, devleti müzakere masasına oturtacak, ülke bütünlüğünü pazarlık konusu yapacak konuma gelmişse, bunun arkasında böyle bir emperyalist projenin olduğu iyi bilinmelidir.
Kavramlara geçmeden önce, psikolojik savaş yöntemleri ve amacı konusundaki şu tarifi birlikte okuyalım: “Psikolojik savaş, silahlı bir harekât girişiminden farklı araç ve yöntemlerle, bir ülkenin rejimine, topraklarına ve kaynaklarına, ulusal kültürün meydana getirdiği bütünlüğe karşı, bizzat o ülkenin mensupları kullanılarak yürütülen bir saldırı ve savaş türüdür. Psikolojik savaş; insan, toplum ve tümü ile milletin fikir, düşünce ve duygu dünyasına zarar verecek konu tema ve unsurların eylemler biçiminde harekete geçmesidir. Bunun için, düşmanın harekâta veya muharebeye devam isteğini zayıflatmak ve savaşı sürdürmekteki kapasitesini azaltmak amacı güden bütün çabaları desteklemektir.” (wikipedia.org/ Psikolojik Savaş 15.03.2008) Bu tarife göre, ülkemizin durumunu, ciddiyetle düşünmek zorundayız.
Şimdi de, zihinleri karıştıran kavramların dansından örnekler verelim:
“Algı yönetimi mi” dediniz? Son zamanlarda psikolojik harekât yerine “algı yönetimi” sözcüğü kullanılmaktadır. Bize göre algı; bir olayı, bir bilgiyi farklı görme, değerlendirme ve anlama demektir. Meselâ; bir trafik kazasını aynı anda gören 5 kişi, birbirinden farklı anlatacaktır. Çünkü, öncelikler, dikkatler farklıdır. Ama böyle değil de, kişiyi veya toplumu, belli bir amaca yönlendirmek için asılsız haber veya bilgi yayılır, bunun sonucunda da gerçek dışı bir kanaat oluşursa, buna “aldatma yönetimi” demek gerekmez mi? Masum bir sosyal davranış biçimi olan “algı” ile gerçek dışı bilgiye “aldatma” ya dayalı “yönetimi” birbirinden ayırmamız gerekmez mi?
“Federasyon mu” dediniz? Ülkemizde, PKK/KCK terör örgütlerinin “federasyon” istediklerine dair söylemler, çokça dile getirilmektedir. Bu husus, bölücü-ırkçı bazı partilerin tüzüklerinde bile, (Anayasamıza aykırı olarak) yer almaktadır. Bu federasyondan kasıt, herkesin bildiği yönetim şekli midir? Yoksa farklı mıdır? Bakalım: Bilindiği gibi, federal veya federasyon, bir yönetim biçimidir. Dünyamızda az olmakla beraber, bunun en açık örneği ABD ve Almanya’da vardır. İncelediğimizde, eyaletlerdeki federe devletlerin ve çatıda birleştikleri federal devletin, aynı millete ait olduğunu görüyoruz. ABD’deki 50 eyalet devleti ve Almanya’daki 16 eyalet devleti de “Biz Amerikan milletine” veya “ Alman milletine” mensubuz diyor. Her ikisi de, bir ve tek olan milletin devleti olduğu için bunlar, “milli-ulus” devletidir. Ancak bir merkezden değil de çok merkezden yönetildikleri için, “Merkezî-Üniter” olmayıp, federasyon şeklindedir.
Bizde ise emperyalistlerin maşası bölücü-ırkçı terör örgütü ve partileri, “Biz Türk Milletinden değiliz. ‘Kürt’üz” (Kürt kökenli vatandaşlarımızı temsil etmedikleri kesin olduğu halde) iddiası ile ayrı bir etnik-ırk devleti peşinde koşmaktadırlar. Bu model, günümüzde işgalci ABD-İngiliz ikilisinin Irak’ta kurduğu, “Irak Federal Cumhuriyeti” ne; geçmişte ise Sovyetler Birliği ile Yugoslavya’ya benzemektedir. Bu şekle, “çok ortaklı” veya “milliyetli” devlet diyoruz. Böylece, bir millete ait olan egemenliğe son verilmiş; asırların bir ve tek olan Türk Milleti bölünmüş, Devleti paylaşılmış olmaktadır. Egemenlik paylaşılırsa ne olur? Tarih boyunca görülmüştür ki iç savaş kaçınılmaz hale gelmektedir. Karanlık Orta Çağ budur. Günümüzde, emperyalistlerin tuzağına düşen Irak, Libya, Suriye’de yaşanan ve ne zaman sona ereceği bilinmeyen kanlı çatışmalar bunun en yeni örneklerindendir.
“Özerklik mi” dediniz? Bizdeki “Özerklik” oyunu, Türk Milletinden koparılacak etnik bir grubun, ayrı bir kimlik altında devletleşmesidir. Halbuki Fransa’da, “Yerel Yönetimler Özerklik Şartı”na göre, Fransız Devleti ve milletinden ayrı, başka bir kimlikle bir yönetim kurulamaz. Çünkü, devletlerin kuruluş esasları değiştirilemez. Değiştirilirse, o devlet yıkılmış olur. Bölücü-ırkçı- terör örgütü elebaşısına göre, 5 ayrı bölgemizde, Türk Milletinden ayrı bir kimlikle “Özerk Kantonlar” kurulacak; bunların “Öz Savunma gücü-ordusu” olacakmış. Aynen Irak’ın kuzeyindeki Barzani yönetimi gibi. Dünyamızda, ana devlete bağlı ve kurucusu olan milletin kimliğini taşımaya mecbur bulunan özerk bölgelerin ordusu olamaz. Ana devletin kimliğinden ayrı ve ordusu olan yönetimlerin adı ne olursa olsun, ona bağımsızlığı ilân edilmemiş devlet denir. Peşmerge ordusuna sahip Barzani’nin, konjonktür izin verdiği anda, bağımsızlığını ilân etmeyi beklediği gibi. Bunun için PKK asla silah bırakmaz.
Bilelim ki kafa karışıklığı, silahtan
daha yıkıcıdır, çünkü kişi kendini bile
savunamaz.