Karanlığa simsiyah örtü!..

"Karanlığa gömülmek, karanlığa kalmak, karanlık basmak, karanlık etmek, alaca karanlık" ve nihayet "zifiri karanlık..."
Bir de "karanlığa göz kırpmak"la "karanlığı yırtmak" deyimleri var ki, adeta birbiriyle çatışıyor bu ülkede...
Çünkü her türlü karanlık işi çevirenler, her karanlığı fırsat bulup gemilerini de yürütüyorlar...
Üstelik karanlık ortamlarda alavere dalavere çevirenlere suskun kalınırken, tüm bunların karşısında karanlığı yırtmak isteyenlerin önüne kapkara duvarlar çekiliyor ki, eyvah eyvah...
İşte pervasızlığın zirve yaptığı son 20 yıl, karanlıkla aydınlığın da en çok çatıştığı dönem oldu...
Karanlığın kendi içerisinde aşamaları, yöntemleri, renk değişimleri ve görevleri de var şüphesiz...
İdeolojik karanlık hiç kuşkusuz en sinsisi...
Kökeni bağnazlık olan ideolojiler de, aydınlanmaya açtıkları savaşı kara bir pervasızlıkla sürdürmekten kaçınmıyorlar...
Nerede aydınlık varsa bir kapkara taarruz yürütülüyor ki, yaşamın her alanındaki ışığı söndürmeyi hedefliyor, işte bu sinsi saldırıdan devlet de, hukuk da, birey de, ahlak da yara alıyor...
Türkiye'de, bürokrasi-siyaset hattında karartmayı laf cambazlığıyla dayatan bir paradoks var ki, tam da şaşkınlığın ötesini işaret ediyor...
Düşünsenize, ülkeyi 21 yıldır yöneten partinin amblemi "ampul..."
AKP, adalet ve kalkınmayı hedeflerken toplum sanmıştı ki, bu uğurda ileriyi net olarak görebilmek için ampul denen icadı sembol seçmişti...
Oysa AKP, Atatürk'ün Aydınlanma Devrimi'nin karşısında tarikat ve cemaatlere taviz veren, bu gaflet nedeniyle FETÖ'cülerin darbe girişimine de maruz kalan bir siyasi iktidar olarak uyanmamakta ısrar ediyor...
Bir gecede binlerce okulun imam hatibe dönüştürülmesi, tarikat-cemaat okullarına, yurtlarına, dershanelerine, hatta medrese adı altındaki yasa dışı hücrelere izin verilmesi ve Tevhid-i Tedrisat'la oynanarak laik eğitimin hedef alınması dinci gruplara az gelmiş olacak ki, "ne istediler de vermedik" denilen FETÖ'cüler karanlıktaki tavizlerden yetinmeyerek devleti ele geçirmeye çalışmışlardı...
/////////////////////////

Yolsuzluk, rezalet ve yasak...
++++++++++
Cemaatin sadece sinsice değil, karanlık bir ortamda, devlet içinde devlet kurmaya çalışarak "paralel örgütlenme"ye gitmesinin AKP nasıl farkına varmadı, işte o da büyük bir muamma!!!
Hadi diyelim ki AKP "muhafazakâr bir grup, büyümeye çalışıyor" diye cemaate göz yumdu, peki yüzlerce kişinin öldüğü darbe girişimi sonrasında, devletin içerisinde başka tarikat ve cemaatlerin sızmasından halen nasıl ders alınmıyor?..
Hadi Fethullahçılar sinsice devletin bütün yapısındaki, hatta sivil toplumdaki çalışmalarını perdeleyerek ve asıl tehlikeyi karartarak büyüdüler de, faaliyetlerini günümüzde apaçık yürüten tarikat ve cemaatlerin emniyetten orduya, Sağlık Bakanlığı’ndan Dışişleri'ne kadar cirit atması ileride nasıl savunulacak?..
Peki, tarikat ve cemaatlere destekten de öte, yurtlarında ve medrese adı altındaki hücrelerinde intihar, cinayet, falaka, tecavüz olayları toplumda büyük tepki çekmişken, bunlara yönelik yoğunlaşan karartma operasyonlarına ne demeli?..
Daha önce de zülfüyâre dokunulunca, yolsuzluktan vurgunculuğa kadar bir dizi yargı konusunun üzerine simsiyah örtü çekmekten başka anlam ifade etmeyen "yayın yasağı" uygulaması amacını fazlasıyla aşmıyor mu?..
Hadi zihinsel engelli ya da kendini savunamayacak insanlara yönelik istismarın, iftiranın, saldırının tüm detaylarının kamuya servis edilmesinin önüne geçmek için (haysiyet cellatlığı yapan) asılsız yayınlar durur da, tüm toplumu tehdit eden rezaletlerin medyaya haber olmasını engellemek "kamu"nun hangi "yararı"na hizmet ediyor acaba?..
İşte içinde tarikat olunca, tıpkı daha önce küçük çocukla evlenilmesi ve seri tecavüz olayı yargılamalarında olduğu gibi, 12 yaşında bir çocuğun gizemli intiharıyla gündeme gelen Adıyaman'daki Menzil grubu da söz konusu haberlere yayın yasağı istemiş, mahkeme de hemen kabul etmiş...
/////////////////////

Don Kişot'un kirli "yorgan"ı!..
+++++++++++++
Türkiye'de medyanın en az yüzde 85'inin yandaş olduğu bilinirken, toplumun doğru haber almasında etkin olması gereken basına yönelik engellemeler yetmezmiş gibi, yayın yasağı furyasının iyice amacından çıkması demokrasiyi yaralamıyor mu?..
Peki; skandallar yetmezmiş gibi, toplumu sarsan, iktidarla muhalefet arasında büyük çatışmaya yol açan yolsuzluklarla ilgili haberlere getirilen "yayın yasağı"na ne demeli?..
Medya Araştırmaları Derneği'nin 2021 yılının Eylül ayında, yayın yasaklarının içerikleriyle ilgili yayımladığı bir raporda, medyadan
kaldırılması talep edilen haber içerikleri 12 başlık altında sınıflandırılmıştı...
Bu başlıklar "siyasal çatışma, çevre tahribatı, yolsuzluk ve usulsüzlük, sabotaj, görevi kötüye kullanma, cinayet, taciz, darp, yaralama, intihar, nitelikli dolandırıcılık, kumar oynamak" şeklinde kategorize edilmişti...
Kaldırılması talep edilen haberlerin tematik dağılımında, "yolsuzluk ve usulsüzlük" konularında 336 içeriğin, "görevin kötüye kullanılması" ile ilgili 308 içeriğin internet mecralarından kaldırıldığı saptanmıştı...
658 içerik kaldırma emrinin 580’inde "kişilik haklarının ihlal edilmesi" hukuki gerekçe olarak gösterilmişti...
Evet; karanlık da kendi içinde iki sinsi görev üstlenince, karanlık işler çevirmek ve bunları siyaset, bürokrasi hattında olabildiğince karartmak, bazı özdeyişleri de akıllara getiriyor;
Ne dersiniz; Don Kişot'un yazarı Cervantes'in "Karanlık, bütün günahların üstünü örten kirli bir yorgandır" saptamasından mı ders alınmalı, yoksa Alman filozof Friedrich Nietzsche'nin "Karanlık yüz, aydınlık yüze baskın gelince, o vakit hayat o insan veya millet için cehenneme döner" sözünden mi?..

Yazarın Diğer Yazıları