Kamu bankaları halkın cebinden kabadayılık yapıyor

Hangi sosyo-ekonomik sistem olursa olsun, kamuya ait işletmeleri siyasiler her zaman ve her vesile ile kullanmıştır. Bunlar içinde en fazla kullanılan da kamu bankaları olmuştur. Çünkü kamu bankaları istediğini abad edecek imkanlara sahiptir. Özel bankalardan farkı, özel bankaların zarar etme lüksleri yoktur… Oysaki kamu bankalarının sürekli zarar etme lüksleri vardır.

Özel banka kaynaklarını etkin ve verimli kullanmazsa, sonuçta zarar eder ve batar. Kamu bankası zarar ederse bu zarar hazine tarafından karşılanarak 82 milyona sosyalize ediliyor.

Kamu bankaları, konut satışlarını desteklemek için fonlama maliyetinin altında aylık 0.99 (yıllık 11.88) faizle kredi verdi. Eğer bu krediler sosyal konutlar için verilmiş olsaydı, kamu oyunu rahatsız etmezdi. Zira sosyal konut toplumda gelir dağılımının düzelmesine ve sosyal huzurun artmasına katkı yapar. Vergilerimizle sosyal konut maliyetine katılmamızın sosyal faydası vardır. Ancak müteahhitleri kurtarmak için kamu bankalarının konut satışlarına düşük kredi vermesi, halkın cebinden alıp konut alanlara vermek demektir. Dahası eğer hükümet, piyasayı canlandırmak istiyorsa bütün sektörlere aynı imkanı tanıması gerekir.

Öte yandan altyapı yatırımları ve işletmeleri gibi sosyal faydası daha yüksek olan kamu yatırımları ve işletmelerinde zararlarını sosyalize edilmesi tepki çekmez. Ancak bir bankanın bir şirketi kurtarması veya haksız kredi vermesi;

· Zararı finanse eden vergi mükelleflerinin tepkisini çeker. Vergi kaçırma ve vergiden kaçınma eğilimi artar.

· Piyasada haksız rekabete yol açar,

· Zararın sosyalize edilmesine katlanan halka; aynı zamanda karların da sosyalize edilmesini isteme hakkı doğar.

· Simit sarayı örneğinde olduğu gibi, firmanın rehavetine daha çok batmasına neden olur.

Simit sarayı veya lüks konuta düşük kredi, her gün yaşadığımız örneklerdir. Bu tür örnekler geçmişte de çok yaşandı. Gelecekte de yaşanacaktır. Biz toplum olarak banka verdi-vermedi gibi tek bir örneği tartışıyoruz. Gerçekte tartışmamız gereken, ''Kamu bankalarının halkın cebinden kabadayılık yapmasını nasıl önleriz?" sorusuna cevap aramaktır.

1. Kamu bankaları para piyasası içinde çalışır. Ziraat Bankasının ''girişim sermayesi yatırım ortaklığı'' kurması yanlıştır.

Bu ortaklığa gerekçede ''büyüme potansiyeli öngörülen girişimlere finans desteği ile ortak olarak, bu girişimlerin ihtiyacı olan ivmeyi yaratıp, büyümelerini sağlamayı hedeflemektedir. Ortak olduğu girişimlere, finans desteğinin yanında, pazarlama yöntemleri iyileştirmeleri, kurumsal ve stratejik plan alanlarında da destek vererek, sektör bazında güçlenmelerini de sağlamaktadır. '' deniliyor.

Bu bir garabettir… Ziraat Bankası bir şirkete ortak olursa, diğer firmalara karşı haksız rekabet yaratır. Ziraat Bankası'nın işi, bankacılık yapmaktır… Pazarlamacılığı, kurumsal planlamayı işletmeler daha iyi yaparlar… Aksi halde piyasadan silinirler. Kamu bankalarını kendi faaliyet alanları içinde tutmak ve bu tür işlerden uzak tutmak gerekir.

2. Kamu bankalarının zararı "görev zararı" deniliyor. Gerçekte ise lüks konutlara düşük faizle kredi vermenin ya da simit sarayı örneğinde olduğu gibi iktidar yandaşlarını kurtarmanın görev zararı ile ilgisi yoktur.

Halk Bankası, esnafa, Ziraat Bankası çiftçiye düşük faizle kredi verdiğinde aradaki fark uygulama sırasında hazine tarafından karşılanabilir. Tarım ve esnafın kalkınmasına kamu oyu itiraz etmez. Böylece bankalar piyasa şartları içinde çalışır. Batmamak için etkin çalışmak zorunda kalırlar.

Aslında tarım kredisini başka bankalar da verebilir. Yine aradaki faiz farkını hazine karşılar. O zaman kamu bankalarına neden ihtiyaç duyuyoruz. Telekom gibi kamu altyapı tekellerini özelleştirdik, şeker fabrikalarını özelleştirdik ve şimdi Rusya'dan şeker ithal ediyoruz. Et-Balık Kurumu gibi tüketici ve üreticiyi spkelüsayondan koruyan kurumları özelleştirdik. Aslında, bunlar doğru değil idi… Doğru olan kamu bankalarını özelleştirip halkın cebini kurtarmaktır.

Yazarın Diğer Yazıları