Kabadayı isen neden IMF'ye gittin?

Başbakan “IMF isteklerimizi kabul ederse, anlaşmayı imzalarız” diyor. Ve “Ülkemin menfaatlerine zarar getiremem.” diye de ilave ediyor.
Başbakana şunu sormak gerekir... Dünya ekonomik krizine rağmen bizden başka hiçbir gelişmekte olan ülke, örneğin Brezilya, örneğin Arjantin, örneğin Hindistan IMF ile borç almak için müzakere yapıyor mu?
Brezilya Başkanı Lula, “Biz IMF’ye kredi verebileceğimizi söyledik” diyor.
Dünya Ekonomik Krizi nedeniyle bizim gibi sürekli kaynak kaybeden ülkeler daha zor duruma düşmesin diye, birçok ülke IMF’ye kaynak verdi. IMF bu kaynakları örneğin Meksika gibi ülkelerle yeni bir stand-by yapmadan kullandırdı. Neden Türkiye’ye gelince IMF aynı şekilde ikili anlaşmalarla kredi vermiyor da stand-by düzenlemesi istiyor?
Stand-by düzenlemesinde, hükümet yapacaklarını bir niyet mektubu şeklinde anlatıyor. Bu niyet mektubunu ve ekinde performans kriterlerini IMF’ye veriyor. IMF Direktörler Kurulu uygun görürse, ülkeye kredi açıyor.
Performans kriterleri tutmazsa veya IMF uzmanları, yaptıkları gözden geçirme sırasında uygulamada eksik görürlerse, borç vermeyi askıya alıyor. Kredi dilimi açılmıyor. Yani kredisi kesiliyor.
Özet olarak, Türkiye borç isteyen bir ülke iken, IMF de borç veren bir kurum iken, Başbakan kabadayılık ederse yalnızca kendini kandırır.
Başbakan kabadayılık yapacak idiyse, neden 2003 yılında IMF ile ilişkiyi kesmedi? Kabadayılık IMF’yi kovmaktır... IMF’yi kovmaya neden cesaret edemiyor?
Öte yandan Başbakan bu güne kadar ülke menfaatlerini nasıl gözetti?
1) Özelleştirme ile satılan kamu varlıkları, işletmeleri ile TMSF tarafından yapılan satışlar 50 milyar dolardır. Bunun 20 milyar dolarlık kısmı yabancılara satıldı. Gelen para ile Türkiye yeni yatırım yapmadı. Alt yapı yatırımı yapmadı. Bu nedenlerdir ki bugün eğitim ve sağlık hizmetleri yapılamıyor.
2) Hazır ve verimli yatırımların yabancıya satışı nedeniyle 2003-2008 yılları içinde dışarıya toplam 28.3 milyar dolar kâr transferi yapıldı. Dışarıya bu kâr transferi her yıl artarak devam edecektir.
3) 2002-2008 yıllarını içine alan AKP iktidarında Türkiye 155 milyar dolar cari açık verdi. Başka ülkelere kaynak aktardı. Bizim döviz kaybımıza karşı, bizimle ekonomik ilişki içinde olan ülkeler döviz kazandı. Sayın Başbakana şu soruyu da sormak gerekir. Bu politikalar sonucu kimler zengin oldu?
4) Hazine Müsteşarlığı rakamlarına göre, Türkiye’nin toplam dış borç stoku, 2002 yılında 129.5 milyar dolar iken, AKP iktidarında yüzde 114 artarak, 2008 yılı sonunda 276.8 milyar dolara yükseldi.
5) AKP iktidarında Türkiye de iç tasarruf oranı düştü. 2002 yılında özel tasarrufların Milli Gelire oranı yüzde 24 iken, AKP iktidarında özel tasarruflar düştü. 2007 yılında yüzde 14’e geriledi. Oysa ki dünya özel sektör ortalama tasarruf oranı yüzde 21.5’tir.
Başbakan, iç tasarrufları artırmak yerine, büyümeyi dış borçla ve dış kaynakla finanse etti. Bu nedenle ekonomi ile ilgili bakanlar IMF’yi Türkiye için yeni kaynak girişine imkan verecek bir çıpa olarak tarif ediyorlar.
Hem IMF’yi çıpa olarak görüp, hem de kabadayılık etmeyi kimse yutmaz.
Yukarıdaki verdiğimiz tablo, Türkiye’yi IMF’ye muhtaç kılmanın kabul edilemez yanlışlığını gösteriyor. Bu yanlışlığı yapan Başbakan değil mi?

Yazarın Diğer Yazıları