İstikrarsızlık kritik eşikte

Bugünkü siyasi ortamda, bugünkü terör ortamında ekonomide istikrar bekleyemezsiniz... Ancak eğer ekonomik istikrar sorunu olmasaydı, acaba siyasi ortam bu kadar gergin olur muydu? Terör bu kadar tırmanır mıydı? Bu soruyu da göz ardı etmemek gerekir.

Ekonomik istikrar sorunu yeni değil... 1970'li yıllardan beri yaşıyoruz. Son on yılda ise, plansız ekonomi dönemine girildi, devletin düzenleyici ve denetleyici işlevi kaldırıldı, ekonomi sıcak para ve spekülatif yatırımların tekeline girdi ve maalesef istikrar sorunu çığırından çıktı.

* 2004 yılı Eylül ayında yıllık enflasyon (TÜFE) yüzde 8.1 idi. Bu Eylül ayında da yüzde 7.95'tir.

* Aynı yıl büyüme oranı yüzde 9.4 iken, son 4 yıldır yüzde 2 ile yüzde 3 arasında değişiyor. Bu sene de yüzde 3 olarak gerçekleşmesi bekleniyor.

* 2004 yılında yıllık olarak ortalama işsizlik oranı yüzde 10.8 idi. Bu senede değişmedi, Orta Vadeli Program'da yüzde 10.5 olarak hedef alınmıştır.

* 2004 yılında cari açığın GSYH'ya oranı yüzde -0.3 idi. Bu sene durgunluğa rağmen yüzde -5.8 olarak gerçekleşmesi bekleniyor.

* Tek iyileşme bütçe açığında oldu. Ne var ki bütçe açığını düşürmenin maliyeti de yüksek oldu. Tekeller dahil devletin 60 milyar dolarlık yatırımı özelleştirildi. Şimdi tüketici bu hizmetleri daha pahalı satın alıyor. Yetmedi, devletin aldığı kira ve bedeller beş-on kat artırıldı. Yatırımları olumsuz etkiledi. (Bu makro göstergeler aşağıdaki tabloda yer alıyor.)

1-166.jpg

İşsizlik, sosyal sorunların temel nedenidir. TÜİK, iş aramayan ve iş bulsa çalışacak olanları işsiz saymıyor. Eğer bunları da katarsak ''Temmuz ayı fiili işsizlik oranı yüzde 18.2'' oluyor.

2-139.jpg

Gelir dağılımı da giderek bozuluyor. OECD'ye göre 34 üye ülke içinde Türkiye en eşitsiz beş ülke arasındadır. İşçi ve memurun milli gelirden aldığı pay 2001 yılında yüzde 7.1 iken 2014 yılında yüzde 4.8'e geriledi.

Türkiye orta gelir tuzağına takıldı... Cari kurla, fert başına gelir 4 sene yerinde saydı. Bu sene 8.876 dolara geriledi.

3-091.jpg

Bütün bu göstergeler ekonomide istikrarsızlığın eşiğine gelindiğini, bundan sonra toplum refahının daha çok düşeceğini gösteriyor.

Kronikleşen istikrar sorununun tek çözümü yapısal çözümlerden geçiyor. Siyasi partiler para dağıtma yarışına girmiş... Yapısal çözümleri mevzuatla sınırlı görüyor ve üstünde durmuyorlar.

Gerçekte, çözüm için önce planlama yapmak, iktisat politikalarını koordineli olarak bir plan içinde yürütmek gerekir.

Bu çerçevede:

1) Öncelikle devlet-piyasa dengesini sağlamak gerekir.

Piyasada rekabeti sağlamak için devlet-piyasa optimal dengesi kurulmalıdır. Devlet-piyasa dengesini, toplumun ihtiyaçlarına, ekonomik konjonktüre ve kalkınma modeline uygun olarak yeniden yapılandırmak gerekir. Bürokrasi yatırımların önünde engel oluşturma noktasına geldi. Bürokrasiyi azaltmak için devletin fonksiyonlarını güncelleştirmek gerekir.

Yalnızca vergi toplayan ve harcayan bir devlet anlayışı da yanlıştır. Hükümetler devleti güçsüz kılmak yerine, devlet gücünü kullanarak, kaynak yaratmasını, istihdam yaratmasını ve yaratılan bu kaynakların adil bölüşümünü de sağlamasını bilmelidirler.

2) Ekonomide sektörel denge kurulmalıdır.

Küresel süreçte bütün dünyada reel sektör ile finans sektörü arasındaki denge de bozuldu. Finans sektörü balon yaptı. Reel sektörü temsil etmekten uzaklaştı. Borsalardaki şirketlerin hisseleri, şirketleri temsil etmekten uzaklaştı.

Sektörel dengenin yeniden kurulması için, sermaye piyasasında spekülatif faaliyetlerin ve manipülasyonun önlenmesi, borsa hareketlerinin ve sıcak para girişinin kontrol edilmesi gerekir. Buna karşılık reel sektörde özellikle devletin mülkiyet haklarına haksız el atma gibi tasarruflarının değişmesi gerekir.

3) Üretim ithalata bağımlı yapıdan kurtarılmalıdır.

Üretimde yüzde 70 oranında ara malı ve ham madde kullanılıyor. İhraç ettiğimiz bazı malların yüzde 80'i ithal girdidir. Bu nedenle kur arttığı halde rekabet gücümüz artmadı. Zira ithal ara malı fiyatları da arttı. Düşük büyümeye, kur artışına ve petrol fiyatlarının düşmesine rağmen hâlâ yine cari açığın millî gelire oranı yüzde 5.8 olarak bekleniyor.

İthal ara malından kurtulmak için, yerli ara malı ve ham madde üretiminin ayrıca teşvik edilmesi gerekir.

Yazarın Diğer Yazıları