İstikrarın temel şartı: Demokrasi
Birleşmiş Milletler Demokrasi Fonu (UNDEF), sivil toplum örgütleri demokrasi projelerini finanse ediyor. Bu projeler;
• Cinsiyet eşitliği
• Hukukun üstünlüğü ve insan hakları
• Gençlerin katılımı
• Sivil toplumun hükümet ile etkileşiminin güçlendirilmesi
• Medya ve bilgi edinme özgürlüğü
• Seçim süreçleri, gibi konuları kapsıyor. Ancak bu projeler içinde Dünya'da '' Dikta ile mücadele ve demokrasinin korunması projesi'' yer almıyor.
BM yine de bu alanda neden proje finanse ediyor? Çünkü, Dünya'da despot yönetimler, ideolojileri bileyerek dış düşman yaratarak, iç çatışma çıkararak, korku ortamı yaratarak halkı sindirir ve iktidarlarına devam ederler. Bu yaptıkları yetmez, birde başka ülkelerdeki teröre destek verir veya yaratırlar. Suriye zamanında PKK'yı fiilen destekledi. İran, Ortadoğu'da Hizbullah ile, devrim muhafızları ile dini motiflerle cihad için mi duruyor sanıyorsunuz? Yalnızca Mollaların gücü ve iktidarı için duruyorlar. Despot yönetimlerin bu yaptıkları elbette bütün insanlığa zarar verdi veriyor.
Eğer Birleşmiş Milletler etkili olsaydı, bilgi çağında diktatörler olmazdı. Birleşmiş Milletler Demokrasiyi gerçeğe uygun tarif etmeli ve dünya diktatörleri tasfiye etmelidir. Yoksullukla mücadele gibi, diktatörlükle de mücadele kararları almalıdır. Bu dediğim asırlık hedef olsa da hiç olmazsa gelecek nesiller rahat eder.
BM, Güvenlik Konseyini değiştirmelidir. Kararlar genel kurulda alınmalıdır. Zira demokrasi; Çin ve Rusya gibi demokratik olmayan ülkelerin iki dudağı arasında olmamalıdır. Kaldı ki serbest seçim olma- dığı için diktatörler ilgili ülkelerdeki halkı temsil etmiyorlar.
Demokrasinin olmadığı yerde, hatta kusurlu demokrasilerde bile siyasi istikrar yoktur. Aslına bakarsanız siyasette yoktur. Bizde yasalar imkan verdiği halde hiçbir parti halka ön seçim için gitmiyor. Parti ve lider sultası varsa varsa siyaset yok demektir.
Ekonomiye gelince... Fiilen insan hakları ve siyasi özgürlüklerin olmadığı ülkeler aynı zamanda gelişmemiş ülkelerdir. Fredoom House, 2020 raporlarına bakarsak en düşük fert başına gelir seviyesi bin doların altına kalan 34 ülkenin yalnızca biri özgür ülkedir
Dikta yönetimlerin hiç birinde hukukun üstünlüğü sağlanmamıştır. Çünkü hukukun konuştuğu yerde diktatörler konuşamaz. Demokrasi ve hukuk aksıyorsa, güven ortamı ve yatırım ortamı oluşmaz. Dahası, çağımızda kalkınma kriterleri değişmiş ve içine demokrasiyi, insan haklarını, siyasi özgürlükleri de eklemiştir.
Demokrasi temeline dayanmayan büyüme hem sürdürülemez hem de toplumsal refahı sağlayamaz. Zira toplumsal refah kalkınma ile sağlanır. Demokrasinin olmadığı dikta rejimlerinde kısa veya orta dönemde büyüme olabilir. Ne var ki, aynı zamanda kaynakların dikta elinde veya bir azınlık gurupta toplanması, gelir dağılımını bozar. Devletin sağlık, eğitim ve istihdam yaratmak için ayırması gereken kaynakları, otokrasiyi sürdürmek için destek olanlara dağıtması, gelir dağılımı yanında refah göstergelerini de düşürür. Orta ve uzun vadede kaynak kullanımında etkinlik azalır. Kaynak kullanımında etkinliğin düşmesi büyümeyi de düşürür.
Türkiye, siyasi ve ekonomik istikrar açısından zor geçittedir. Siyaset konuşanlar, siyasi istikrar için çözüm konuşmuyor. Darbeden tutun asıp-kesmeyi konuşuyorlar. Ekonomi uzmanı diye medyada konuşanların tamamı ekonomideki çıkmazdan bahsediyor. Nedenleri sıralıyor. Birileri de striptiz ekonomisi diyor. Yani, ekonomi magazinleşti ve halktan rağbet görüyor. Birileri çözüm konuşunca rağbet görmüyor. Hani Millet kaderine razı gibi.