İstikrarın iki anahtarı; reel faiz ve istikrar programı

ABD ve Avrupa, 2008-2012 finansal krizinden çıkmak için eksi reel faiz politikası uyguladılar. Bu tutumun nedeni, 1930 Dünya Buhranı’nı da yaşamış olmanın getirdiği tedirginlikti.

Sonrasında eksi reel faiz enflasyonu artırdı. Çünkü eksi reel faiz ile harcamanın maliyeti düşük kaldı. Tüketim ve talep artışı enflasyona neden oldu. Pandemi nedeni ile tedarik ve üretimin aksaması da işin tuzu biberi oldu.

ABD’de 2022 temmuz ayında TÜFE oranı yüzde 9,1 oldu. 2022 büyüme beklentisi de düşüktü. Zaten 2,1 olarak gerçekleşti.

FED faizleri 0-025 seviyesinden, kademeli artışla 2023 Eylül ayında yüzde 5,50 seviyesine çıkardı. ABD’de GSYH’da büyüme düşük (yüzde 2,1) olmasına rağmen, FED fiyat istikrarını önde tutarak faizleri artırdı ve sonuçta 2022 temmuz ayında yüzde 9,1 seviyesine çıkan yıllık TÜFE’yi 2023 Ağustos ayında yüzde 3,7’ye düşürdü.

FED başkanı Jerome Powell “istikrar için Reel faizin pozitif olması gerekir” dedi.

AB de 2022 yılında yüzde 0,7 olan düşük büyümeye rağmen, yüzde 10,6 oranında çıkan enflasyonu önlemek için faizleri sıfır seviyesinden yüzde 4,50 seviyesine çıkardı. Şimdi Euro Bölgesi’nde yıllık TÜFE oranı yüzde 5,2’dir.

Aslında, fiyat istikrarını sağlamak büyümeden daha önemlidir. Her şeyden önce yüksek enflasyonda, GSYH deflatörünü de net olarak hesaplamak zordur. Dahası istikrar sorunu varsa, kalıcı büyüme de sürdürülemez. Zira belirsizlik nedeni ile fizibilite hazırlamak ve yatırım planlaması yapmak zordur.

Özetle; gerek ABD ve gerek Avrupa istikrar için faizleri artırarak reel faiz politikasına döndüler.

Türkiye de 2018 kur şoku nedeni ile yüzde 25’e çıkmış olan TÜFE’yi MB faizini artırarak ertesi sene yüzde 9’a düşürmüştü.

Bu şartlar altında ne oldu da Türkiye dünyanın ve kendisinin yaşadığının aksine karar alarak faizleri düşürdü. Bu kararın Nas’la ilgisi olmadığını anladık. Nas yalnızca bir kılıf olarak kullanıldı.

Türkiye’de mevduat faizi eksi 31’e kadar yükseldi. Şimdi Merkez Bankası gösterge faizini yüzde 30’a çıkardı ama yüzde 60 dolayında bir TÜFE beklentisi içinde MB faizine göre, eksi reel faiz halen yüzde eksi yüzde 18,75’tir.

Türkiye’de rayların yerine oturması için MB’nin reel faiz politikasına geçmesi, gösterge faizini enflasyonun birkaç puan üstüne çıkarması gerekir. Bu da yetmez, ekonomi yönetiminin inandırıcı bir istikrar programı yapması gerekir. Çünkü, ABD’de reel faiz istikrar için yeter ve fakat Türkiye de, oligopol piyasa yapısı olduğu için, demokratik ve hukuki altyapı olmadığı için ayrıca bir istikrar programı gerekir.

TÜFE düşünce MB tekrar faizleri TÜFE düşüşüne paralel olarak düşürmelidir.

Merkez Bankası, dünyaya ayak uydurup, istikrar programı eşliğinde reel faiz politikasına dönerse;

TL’den kaçış duracaktır. Dolarizasyon daralacaktır. Sıcak para yoluyla döviz girişi olacaktır. Türkiye’nin CDS oranları düşecek ve dış borç temerrüt riski azalacaktır. İstikrar programı ile sıcak para yerine doğrudan yatırımı teşvik edilebilir. Üretimde ithal girdi payı düşürülebilir.

Asıl soru; Dünya reel faiz uygulamasına geçti, biz neden geçemedik, sorusudur.

Ben senaryo sevmem, ama sanki Türkiye’yi zorla dibe çekmek isteyen mahfiller var. Örneğin, MB dünkü faiz artışı tahminlerinde JP Morgan 500 baz puan, İngiliz Barclays 250 baz puan, Societe General 600 baz puan artış tahmin etmişti. Yerli malı finansçılar da benzer tahminlerde bulundu. Kimse reel faize geçmeden, istikrar sorunu çözülmez demedi.

Demek ki, önceden MB’ye Cumhurbaşkanı müdahale ediyordu. Şimdi bankalar dolaylı yoldan müdahale ediyor ve MB’yi yönlendiriyor. Çünkü bankalar yüzde 30’a aldığı fonları, yüzde 50‘nin üstünde kredi olarak satıyorlar.

Ekonomi yönetimine de benim güvenim kalmadı. Şimşek, Haziran’dan beri bankaların 7,7 milyar dolar, reel sektörün de 3,3 milyar dolar dış borç aldıkları ile övündü. Gerçekte ise, bu on milyar borçla övünmek yerine, bu sene ilk 7 ayda Çin’e karşı vermiş olduğumuz 25 milyar dolarlık açığın çözüm yolunu söyleseydi, daha inandırıcı olurdu.

Yazarın Diğer Yazıları