İstikrarın anahtarı iyi yönetimdir
2018 dördüncü çeyrek ve 2019 yılında, ekonomide daralma olacağı belli oldu. Öte yandan 2018 enflasyonu da yüzde 20'nin üstünde çıktı ve 2019 yılında eğer siyasi bir sorun yaşamazsak, düşebilir.
Enflasyonla mücadele denilince ilk akla gelen kemer sıkma politikaları oluyor. Kemer sıkma da ekonomide daralmayı hızlandırıyor.
İkisine birden çözüm olur mu? Türkiye şartlarında olur. Önce enflasyona doğru teşhis koymak gerekir. Sonra enflasyon ve durgunluğun iki ortak paydası, üretimi dışa bağımlı olmaktan kurtarmak ve yapısal sorun haline gelen verimliliği artırmak gerekir.
Yüzde 20.30 olarak gerçekleşen 2018 TÜFE oranı yüksek bir orandır. İstikrar sorununun devam ettiğini gösteriyor. Dahası yüzde 33.64 olan Yİ-ÜFE oranı da, üretim maliyetlerinin daha yüksek olduğunu ve bu maliyetin perakende fiyatlara yansıyacağını gösteriyor.
Hükümetin, yüzde 25 enflasyonu yüzde 20'ye düşüreceğiz demesi, uluslararası piyasalar, uluslararası değerlendirme kuruluşları, IMF ve Dünya Bankası açısından hiçbir anlam ifade etmez. İki nedenle:
1- Millî paranın korunması ve enflasyon hedefini merkez bankaları yapar. MB 2006 yılından beri açık enflasyon hedeflemesi yapıyor ve bugüne kadar hiçbir zaman tutturamadı. Bu nedenledir ki Merkez Bankası'na olan güven azaldı ve ekonomi senelerdir kırılgandır
2- Yüzde 20 ve üstü enflasyon oranı dünyada bizim gibi gelişmekte olan ülkelere göre ve dünya enflasyon ortalamasına göre çok yüksektir. 2018 gelişmekte olan ülkeler enflasyon ortalaması yüzde 4- 5 dolayındadır.
Dünyada en yüksek enflasyon yaşayan ülkeler, Venezuela, Kuzey Kore, Güney Sudan, Libya ve Suriye gibi ülkeleri, Türkiye ile karşılaştırmak doğru değildir. Bu ülkeler siyasi kaos, dikta ve savaş içinde olan ülkelerdir.
Dünyanın en yüksek enflasyonunu yaşadığımız halde, bunu başarı gibi göstermek, Türkiye'ye olan dış güveni sarsar.
Üretimin dış girdiye, ithal ara malı ve ham maddeye bağımlı olması, kur şoku yaşadığımızda üretim maliyetlerini artırıyor. Yİ-ÜFE'nin yüzde 40'a kadar çıkması bu nedenle oldu. Üretim maliyetleri de perakendeye yansıyor.
Yani kur şoku enflasyonu artırdı, büyümeyi düşürdü.
Öte yandan, kur şoku ithal ara malı ve ham maddenin pahalı olması yanında, ithalatın finansmanını zora sokuyor. İthal girdinin azalması, içeride ikame üretim olmadığı için, üretimin azalmasına neden oluyor. Büyüme düşüyor. 2018 üçüncü çeyreğinde böyle oldu.
Bunun çözümü paketlerle olmaz. İthal ara malı ve ham madde sektöründe ithal ikamesi politikası uygulamak ve içeride yatırım ortamı yaratmak gerekir.
Türkiye'de düşük verimlilik hem üretim maliyetlerini artırıyor. Hem maliyet enflasyonu ortaya çıkıyor. Hem de üretim hacmini düşürüyor. Durgunluk ve daralma ortaya çıkıyor.
Söz gelimi devlette verimlilik düşüktür. 2019 bütçesinde yatırımların payı yüzde 6.1'dir. Buna karşılık katma değer yaratmayan cari transferlerin payı yüzde 40.8'dir.
Piyasada oligopol yapı var. Bu yapı içinde devletin bazı müteahhitleri ya da sektörleri kayırması haksız rekabet yaratıyor.
Çalışanlarda verimlilik düşüktür. Çünkü çalışanlar geçim derdindedir.
Devlet popülist harcamaları kaldırırsa, haksız rekabet yaratmaktan vazgeçerse, piyasada rekabeti sağlarsa, verimlilik artar. Artan verimlilik üretimi artırır ve büyümeyi artırır. Üretim artışı arzı artırır. Fiyat artışları frenlenir.
Öte yandan maaşlarını artırırsak çalışanlar geçim derdinden kurtulur. İş gücü verimliği artar.
Düşük gelir grupları ve çalışanların enflasyonunu gösteren gıda fiyatları 2018 yılında TÜFE'nin üstünde, yüzde 25.11 oranında arttı. Gıda harcamaları düşük gelir grubu harcamaları içinde yarı yarıya yer tutuyor. Bu nedenle, ''maaş ve ücret artışları için ayrı bir geçinme endeksi hazırlamak gerekir'' çalışanın hakkını verirsek iş gücü verimliliği artar.