İstikrar için piyasaya güvenmek yanlıştır
Temmuz ayında geçen yılın aynı ayına göre ihracat yüzde 11.6 oranında arttı. İthalat ise yüzde 6.7 oranında azaldı.
Yüzde olarak ihracatın ithalattan daha çok artması, büyüme oranını pozitif etkiliyor. Daha önemlisi cari açığın azalmasını sağlıyor.
Ne var ki Ocak-Temmuz olarak bakarsak, 7 ayda ihracat artışı yüzde 7 olmuş, ithalat artışı daha yüksek yüzde 10.2 olmuş. Yine geçen sene 7 aylık dış ticaret açığı 39.8 milyar dolar iken bu sene aynı 7 ayda 46.7 milyar dolara çıkmış.
Temmuz'da ihracatın daha çok artması, hem döviz kurundaki artıştan, hem de iç talepteki düşmeden kaynaklanıyor. İçeride malını satmakta zorlananlar ihracatı zorluyor. Kur artışı da ihracatçının pazarlık gücünü ve kar marjını artırıyor.
İthalata gelince kur artışı ithalatı daha pahalı yapıyor. Aslında bu kur seviyesinde, ithalatın yüzde 73'ünü oluşturan ara malı ve hammaddenin içerde üretilmesi gerekir. Ne var ki güven ortamı ve yatırım ortamı olmadığı için, bu defa içerde, yerli-yabancı kimse yatırım yapmıyor. Bu sonucu doğrudan yabancı yatırım sermayesi girişindeki azalma da gösteriyor.
Bu şartlarda yüksek kurun cari açığı düşürmesi için uzun zaman gerekecektir. Zira Türkiye'nin dış ödemeler dengesi için böyle bir zaman bekleme lüksü yoktur. Zira yerli aramalı ve hammadde ikamesi olmayacağı için bu defa yüksek kur nedeniyle ithalatın azalması, içerde üretim azalmasına da neden olacak ve durgunluk ve eksi büyüme yaşayacağız.
Üstelik kur artışı bir yerde durmadı. Merkez Bankası Temmuz ayı reel kur endekslerini açıkladı. 2003 yılı ve TÜFE bazlı reel kur endeksi Temmuz ayında 76.01 oldu. Bu demektir ki Temmuz ayında TL yüzde 24 daha düşük değerde oldu. Temmuz ortalaması olarak dolar kuru da 4.7873 idi.
Dün dolar kuru 6.3667 oldu. Eğer Euro dolar paritesindeki değişmeyi ihmal edersek ve beklenen dolar-TL enflasyon farkını da da düşersek, demek ki dün itibariyle TL yaklaşık yüzde 45 daha düşük değerdedir.
Siyasi iktidar, geçmiş krizlerden çıkışta bir araç olarak devalüasyon yapıldığını dikkate alarak, bu sefer de nasıl olsa piyasa yapıyor diye istikrar programı yapmıyor hesabı içinde ise yanılıyor… Çünkü geçmiş krizlerde cari açık önemsiz derecede idi. Türkiye'nin ve özellikle özel sektörün dış borç stoku düşüktü. Ancak geçmişte de her devalüasyondan sonra da enflasyon da arttı. Yeni bir istikrar sorunu doğdu.
Bu defa durum farklıdır. Devalüasyonun kurtarıcı değil, tersine yıkıcı etkileri daha ağır basıyor. Bunların başında gelen sorun bir yılda ödememiz gereken dış borçların çevrilmesindeki zorluktur. Bu zorluğu gösteren barometre Dış borç sigorta risk primini gösteren CDS' lerdir. Türkiyenin CDS' i 500 'ler seviyesine çıkmıştır ve İMF kapısındaki Arjantin'den bile daha yüksektir. (Dün Türkiye 494 ; 12 Ağustos'ta Arjantin CDS 434.00 idi.)
Bazı raiting kuruluşları da bu alanda notumuzu yüksek risk seviyesine düşürmüştür.
Sonuç olarak; Kur artışı dursa bile eğer kayıtsız kalırsak, bundan sonra getireceği sorunların başında Türkiye'nin dış borçlarda temerrüde düşmesi gibi ağır bir maliyetin ortaya çıkma ihtimalini de unutmamalıyız.