İstikrar için ne yapmalıyız? (27 Mart 2019)
Döviz piyasasındaki hareketler, bu piyasa ile sınırlı değil ve etkisi de yine sınırlı kalmaz. Dövizdeki sert hareketlerin temel nedeni, ekonominin aşırı kırılgan olmasıdır. Son yıllarda hukuki ve demokratik altyapıda meydana gelen gerileme de bu kırılganlığı artırdı. Bunun içindir ki istikrar konusunda dünyadan negatif ayrıştık ve resesyona girdik.
Hukuk ve demokrasi alanında biz ne dersek diyelim, Avrupa Birliği Türkiye raporları, Venedik Komisyonu raporları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, Dünya adalet projesi endeksleri, Türkiye'nin hukuk ve demokrasi alanında dünyanın en hızlı ve fazla kan kaybeden ülkesi olduğunu söylüyor. Piyasa bu raporlara bakıyor. Yerli ve yabancı sermaye de bu raporlara bakıyor.
Çözüm için Kurumsal yapıyı geliştirmeliyiz. Kurumsal yapı, geleneksel ve sosyal kurumlar; devlet, aile, eğitim, hukuk, ekonomi, siyaset ve din unsurlarını kapsar.
Her gelen iktidarın ideolojik bir anlayışı içinde, devletin, eğitimin, hukuk ve din ve siyaset kurumları değişti. Bu kurumlarda çağdaş dünya gerçeğine uyan bir reform yapmak şarttır.
Ekonomide ne yapmamız gerektiğini, mevcut veriler zaten gösteriyor…
Merkez Bankası TÜFE bazlı reel kur endeksine göre düzletirsek, Doların 5.6600 seviyesinde TL yüzde 27 daha düşük değerdedir. Kurun yüksek, TL'nin düşük değerde olması dış rekabet gücünü artırıyor ve fakat aynı zamanda, üretim maliyetlerini artırıyor ve dış borç yükünü artırıyor. Aşırı kırılganlık olduğu için Dolarla yatırım planlaması yapılamaz. Kurlardaki belirsizlik doğrudan yabancı yatırım sermayesi girişini de önlüyor.
Dalgalı kur sistemi, 2012 yılına kadar cari açıktan daha fazla sıcak para girdiği için, dış ödemeler dengesinde otomatik denge işlevini yerine getiremedi. 2003 yılından 2018 yılı sonuna kadar 575.5 milyar dolar cari açık verdik.
Bu günkü ortamda aşırı oynak kurda marjinal önlemlerle istikrar sağlamak mümkün değildir. Söz gelimi MB kur artışını önlemek için faizler ve swap ihalelerini değiştirerek TL musluklarını kıstı.
Kalıcı çözüm üç yıllık bir geçiş dönemi içinde dalgalı kur sistemini değiştirmektir. Dalgalı kur sistemi yerine kurun kontrol edilebileceği ara rejimlere dönmeliyiz. Söz gelimi bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde ve Doğu Avrupa ülkelerinde en fazla uygulanan yönetimli dalgalanma (managed float) modelidir. Bu sistemde kurlar ilke olarak serbest ve fakat Merkez Bankası'nın denetimi altında dalgalanmaya bırakılmıştır. Bu sistem hem serbest dalgalanma, hem de sabit kur sisteminin ülke şartlarına göre özelliklerini taşıyan ara sistemdir.
Dış borç yükü de kırılganlığı artırıyor. Söz gelimi Türkiye CDS 400 baz puanı geçti. Dolarda ortalama borç faizi yüzde 2.5 iken, biz ise ancak yüzde 8 faiz ile dış borç bulabiliyoruz. 2018 yılında 13.7 milyar dolar dış borç faizi ödedik. Dış borçlarda temerrüt riski var.
Çözüm için tek yol; İMF'ye gitmektir. İMF'nin faydası, vereceği taze ve düşük faizli krediden çok alacaklı olanlar için bir çıpa olmasıdır.
Ekonomik bünye de istikrarsızlık arttı. Makro dengeler bozuldu. Resesyona girdik. İşsizlik arttı. Dünyanın en yüksek enflasyonunu yaşıyoruz. Reel sektör zor durumda. Bankaların dönmeyen kredi oranları arttı. Piyasada oligopol yapı oluştu. Kartelleşme var.
Çözüm; yapısal reform yapmaktır. Bu yapısal reformlardan bazıları:
1. Kaynakların en verimli şekilde kullanılması için, her şeyden önce Devlet-Piyasa arasında optimal bir denge kurulmalıdır. Devlet piyasaya doğrudan girerek veya müdahale ederek rekabeti sağlamalıdır.
Ayrıca Bürokrasiyi liyakat esasına göre yeniden yapılandırmak ve Devlet işlerinde şeffaflık sağlamak gerekir.
2. Üretimde dışa bağımlılık oranı düşürülmelidir. Kur sisteminin değişmesi yanında geçici bir süre için, söz gelimi 3 yıl için, ara malı ve ham madde üretiminde tamamıyla ithal ikamesi politikası uygulamalıyız. Bu çerçevede teşvikleri de yalnızca ara malı ve ham madde üretimine vermeliyiz.
3.Çin gibi teknoloji ithal etmediğimiz ülkelerin plastik, oyuncak, incik boncuk gibi ithal mallarına kota uygulamalıyız.
4. Bütçeyi de bir gelir gider tablosu olmaktan çıkarmalıyız. Bütçe politikasını istikrar politikası çerçevesinde yeniden oluşturmak zorundayız. Bu çerçevede popülist harcamaları kaldırmalıyız ve yatırımlara daha fazla kaynak aktarılmalıyız. Yatırımlar ile cari harcamalar arasında da optimal denge kurulmalıdır.