İşte yılın anketi: Okuyun, cevaplayın, sorgulayın karar verin:
Bidon kafalı mısınız?
Dün manşetlerde ‘Sultanahmet büyüledi’ temalı fotoğraflar ile ‘Ezan hassasiyeti’ vardı. Obama’nın ‘barışçıl, demokrat...’ sıfatları arasına ‘saygılı, nezaketli’yi de ekledik. Her gazete, yine misyonuna uygun ‘ziyaret sonrası genel kanaat bildirimleri’ yaptı... Buna göre artık “Kemalist Devrim’le kurulmuş ve mandacı, laik ve dini metinlerin yüklediği misyonla dünyayı ele geçirmeye çalışan ABD’ye hayran, İslam ülkesi olmayan ve Müslüman, Batılı ve Ortadoğu Projesi’nin fonksiyonel piyonu, stratejik ittifak yürütülen ama model ortak...” diye ‘kimliğinin ucu açık’ bir ülkeydik.
Medyanın notu
Obama 100 üzerinden, yıldızlı 100 aldı.
’Göbek adı’ Hüseyin diye, ’kimliğinden dolayı bizden ilan edilmesine’ öfkelenenler, ’kod adının’ II. Cumhuriyetçi olduğunu görünce ”Evet bizden“ naraları attılar. Milletin seçtiği temsilciler aracılığıyla egemenlik hakkını kullandığı TBMM’de, milletvekillerine talimat veren Obama, ”köklü reformlarla demokratikleşme“yi savunduğu için Mehmet Altan tarafından “kulübe” kabul edildi.
Ahmet Altan, açık açık Türkiye’deki siyasilerin aklına, zekasına, algılamasına hakaret etti. ”Bizim siyasetçiler, hayatı bir türlü anlayamadıklarından, bu yeni hayatın temsilciliğini üstlenmiş gözüken Obama bizzat gelip, “yeni çağa ayak uydurun” dedi. Anlamazlarsa, çok çabuk sahneden inecekler“ diye yazan Altan Türk siyasilerin ”jetonlarının köşeli“ olduğunu savunmakla kalmadı, Obama’nın yörüngesine girmezlerse koltuklarından olacakları tehdidini de savurdu. Anlaşılan Obama’nın ‘yeni dünya’sında da ‘var olmak için yok et’ formülü geçerli.
Başkanın Türkiye’ye ”küresel kimlik siyaseti“ önerdiğini duyan Yasemin Çongar’ı sahnelere dönme heyecanı sardı.
Ya E.A.’ya ne demeli? Damarını kessen kanı ”kırmızı-beyaz-mavi“ akacak Obama ”milliyetçileri sinir edecek bir dönemi başlattı“ diye dört köşe. Türkü dinlemem ama ”Amerikan halk müziği olan Country“siz yapamam, kafası değişmiyor işte. Ben milliyetçinin de Amerikanını severim!
Kemalizm dersi
Her daim emperyalizmin Ortadoğu hesaplarını ve Türkiye’nin hangi yollarla kullanıldığını yazan İlhan Selçuk bile ”Başkan Obama Türkiye’ye boşuna gelmemiş... Hiç olmazsa bizimkilere bir ders verdi...“ noktasına gelmiş.
Ne dersi? Kemalist devrim ve Atatürk’ü özümseme...
”Kemalist Devrim“, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde ”manda ve himaye elbette kabul edilecektir“ denilerek mi inşa edilmişti?
Atatürk, bağımsızlığı dış siparişlerle mi korudu?
Sırf ”laik“ deyip, Ilımlı İslam projesine tepki gösteren kişi ve kurumların ağzına bir parmak bal çaldı diye; kucağımıza yeni bir azınlık, soykırımcı yaftası ve artık bizden biri olan dost Obama’yı Afganistan ve Irak’tan kurtarma operasyonunun ortağı olma mecburiyetini bırakan ABD Başkanı’nı meşrulaştırmaya değer mi?
Bu ülkede bugüne kadar kimler neler demedi? Neticede hayat bir dans değil mi? Önemli olan, ortağımızın, küresel ritme uygun aacağı sonraki adımda ayağımıza basıp basmayacağı...
İşin yandaşı, tarafı, bağımsızı kalmamış. Neredeyse tüm gazeteler Birgün’ün manşete taşıdğı Obama afyonunu’nun torbacısına dönmüşler.
Şimdi tarihi bir açıklama: Fehmi Koru’nun yazısını çok sevdim. Obama’nın Türkiye ile ilişkisini ”nefreti sevgiye çevirmenin anahtarı“ diye nitelemiş. Füme rengi emperyalist olmuş mu sana her kapıyı açan maymuncuk...
Obama’nın Türkiye’ye iyi bir ders verdiği muhakkak. Ama bu ders ne laiklik, ne nezaket, ne demokrasi üzerine... Bu dersin konusu ”devlet adamlığı ve uluslararası ilişkiler “.
Obama, ‘Ermenistan sınırını açın’ diyerek... ‘Kürt azınlık’tan bahsedip, Lozan’ı takmayarak... ‘Siz Davos’ta ne yapardınız?’ sorusuna ”No comment“ diyerek... Irak’ta, Irak Başbakanı’nı, Irak’ı işgal karargahına çağırıp ‘ifadesini’ alarak bir devlet başkanının ‘ülkesinin çıkalarını’ nasıl tavizsiz savunduğunu gösterdi. Hüseyin hattı karşısında gülümsese de, liderliğimize hayran olsa da, uçağın merdivenlerinden hoplaya zıplaya inip, Ayasofya’da kedi başı okşasa da, yönettiği devletin kırmızı çizgilerini bırakın yeşile döndürmeyi, tonunda bile oynama yapmayacağını ilan etti.
Kucağına atladılar
Ve bu ‘sınır tanımaz Amerikan milliyetçisi’ne...
Bohçasını kapan, bırakın ‘hem ağlarım, hem giderim’i, hiç naz-niyaza başvurmadan, dünden razı biçimde ruhunu sundu.. Bedenini sundu.. Ülkesini sundu.. Köşesini sundu.. Hadi gazeteci olduğunu idia edenler, aydınların 1918’de girdiği asırlık bunalımdan çıkamadılar, hadi onlar mütareke basının kalıntıları.. Ya toplum?
Bu ortamda, son seçimde sandıkta gösterilen iradeye saygıyla, ama önüne de geçilemez bir kaygıyla sormak istiyorum:
ABD Başkanı’nın uçağı Esenboğa’ya indikten sonra, selamını almak için, televizyonlarınızın karşısında yirmi dakika hazırolda beklediniz mi? Atatürk’ün huzurunda bir eli kalbinde poz verirken içinizde sıcaklık hissettiniz mi? Her gördüğüne el ense çekişini gülümseyerek, sempatiyle izlediniz mi? Hüseyin hattına gülümserken, bir an bile Irak’ta ölenlerden binlercesinin adının da Hüseyin olduğunu unuttunuz mu? “Yes we can” sizin için de bir motivasyon cümlesine dönüştü mü?
Bu soruların hepsine ”Evet“ cevabı verdiyseniz, üzgünüm ama böyle topluma, böyle basın... Yok öyle değilse, size bidon kafalı muamelesi yapanlara bir işaret verin. Yoksa Obama’yı, TBMM’de öpülmek üzere yine bekleriz....
++++++
GÜNÜN SÖZÜ
Obama’nın çelik tuvalet tankı CIA korumasında ABD’ye götürülmüş. Tüh, eğer götürülmeseydi bazılarımız içinde boncuk bulurdu...
* Akif Kökçe
++++++
Al sana gazetecilik(!)
5 Nisan günü bir haber zuhur etti. Medya balıklama atladı: Başbakan’a suikast tüneli!
Terörle Mücadele Ekipleri, Libadiye kavşağı ile Ümraniye çıkışı arasında “esrarengiz” bir tünel ortaya çıkarmış.Tünele yakın bir yerde yapımı süren hastane kısa süre sonra Başbakan tarafından açılacakmış. Demek ki, Başbakan’a suikast hedeflenmiş. Mühimmat araması yapılıyormuş... Fener ve çekiçler bulunmuş... Acaba kafasına çekiç mi fırlatacaklarmış...
Ve dün, neresine kazma sallasan tarih çıkan İstanbul’da bulunan “suikast tüneli”nin aslında Osmanlı dönemi su yapılarından birine ait bir galeri olduğu ortaya çıktı... Görün işte basının halini. Görün de, akıl süzgecinizden geçmese de, haber diye inanmayın her yazılana. Malum, fantazi dünyası zengin çok arkadaş var sektörde...
++++++
Rokoko liberaller mide bulandırıcı
10 metreden görseler bile camiyi tanıyamayacak durumda olan ‘Rokoko liberaller’ bir süredir ‘inanç özgürlüğü’ ve ‘düşünce hürriyeti’ diyerek dindarların hakkını savunuyor gözüküyorlar. Bir insanın inancını tam anlamıyla en tatmin edici bir şekilde yaşayabilmesi ancak laik demokraside mümkündür. Bunun olabildiği tek Müslüman çoğunluğa sahip ülke de Türkiye’dir. Moda diye, şıklık olsun diye ve güce taptıkları için, dini hak ile özgürlükleri şimdilerde savunmaya başlayan ‘Rokoko liberaller’e sadece acıyorum. Ekranlara filan çıkıp Atatürk ile alay etmeyi marifet sanan profesör bozuntularını gördüğüm zaman da midem bulanıyor. İnsan kendisine, varlık nedenlerine bu derece ihanet edip de nasıl bu kadar rahat olur anlayamıyorum. İçinize tüküreyim tümünüzün.
* Serdar Turgut / Akşam
++++++
Ermenistan kapısı için kırmızı çizgiler
Obama’nın Türkiye’de üzerinde durduğu konulardan biri Türkiye - Ermenistan sınırının açılması idi. Peki bizim kapıyı açmak için yaklaşık 15 yıldır dayattığımız üç koşul ne oldu?
Onur Öymen bakınız ne diyor: Bir; Ermenistan Anayasası’ndan ve benzer temel belgelerden Türkiye’nin toprak bütünlüğüne aykırı hükümleri çıkartacak. İki; Türkiye aleyhindeki soykırım iddiasından vazgeçecek. Konunun tarihçilerden oluşan ortak heyetler tarafından araştırılmasını kabul edecek. Üç; işgal altında bulundurduğu Azerbaycan topraklarından geri çekilecek.
Şimdi sorulacak soru şudur; biz bu koşullarımızı Ermenistan’a kabul mu ettirdik yoksa Kuzey Irak’taki kırmızı çizgilerimizde olduğu gibi bunlardan da vaz mı geçtik?
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
Kendinizden utanın
Tuncay Güney’in ifadelerine dayanarak, sayısız kişi ve kurumu suçlayan, birçok meslektaşını hedef gösteren Yasemin Çongar ve Ahmet Altan özür dilemeli
Yalan haberler yapan, sızdırılan belgeleri hiçbir editoryal elekten geçirmeyen gazetenin başındaki Ahmet Altan’la Yasemin Çongar... İnsanları damgalamaktan, yargısız infazdan, dezenformasyondan hiç mi hiç çekinmezler... Bu gazetenin gözü dönmüş gibidir. Freni patlamış bir otomobil gibi yokuş aşağı son sürat gider ve hiçbir durak tanımaz...
Dedik ki onlara.. ‘Biraz daha ihtiyatlı olun, yalan haberin büyüsüne bu kadar çok kapılmayın, yarın ne olacağı, bu işlerin altından ne çıkacağı belli olmaz, fazla heyecanlı davranıyorsunuz ve hata yapıyorsunuz.’ Alın işte Ergenekon soruşturmasının temelini oluşturan Tuncay Güney’in ifadelerini...
Çongar ve Altan’ın gazetesi Tuncay Güney’i küçümseyenleri eleştiriyordu, onu güvenilir ve ciddi bir kaynak olarak görüyor, haberlerini onun ifadeleri üzerine inşa ediyordu.
MİT, Tuncay Güney’in ifadesinin işkence altında alındığını açıkladı. MİT’in açıklamasından yandaş basının tamamının üzerine atladığı bu ifadelerin bir geçerliliği kalmadığını öğreniyoruz. Ergenekon sırf bu meczubun söylediklerine dayanarak başka gazetecileri katmaya çalışan bir gazeteci cenahının elinde patladı. Tuncay Güney bu ifadelerin daha evvel işkence altında alındığını söylemişti, ama onun ifadelerine itibar edenler nedense bu açıklamayı görmezden gelmişlerdi.
Meslektaşlarını karalayanlar, yalan haber üretenler hiç değilse kendi vicdanlarıyla baş başa kalsa... Gerçi benim pek umudum yok...
Ama en azından Çongar-Altan ikilisinden bir özür, bir açıklama beklemenin yerinde olduğunu düşünüyorum.
Ya şimdi ‘Hata ettik’ deyip kaybetmek üzere oldukları itibarlarını yeniden kazanmak için girişimde bulunacaklar... Ya da... Ya da onlar da... Neyse işte...
* Oray Eğin / Akşam
++++++
MİNİ YORUM
Obama ve ayrılık dumuru
İki haftadır TRT’de kaçırmadan izlediğim bir yapımım oldu nihayet. Ayrılık dizisini merakla izliyorum. Erivan’da başlamıştık. Bu bölümde Güney Osetya’ya geldik. Geçen haftada da yazmıştım. Ana tema Türkiye ile Rusya’nın ittifak yapmasının zararları ve Amerika’nın önceki gün itibarıyle aldığı adla model ortağı olma konumunu korumak. Keşke Obama da izleyebilseydi... Gerçi Yeniçağ günlerdir yazıyor ama hem Obamanıa dumuru, hem söz konusu dizi hatırlatma ihtiyacı duyurdu. Biz Karabağ yüzlerce kardeşimizin mezarı, trajedisi, emaneti. Ve Amerika’nın açın dediği sınırı biz Karabağ’ı yani bizim olanı alana kadar açmamak üzere kapatmıştık...