İşte "Kentsel Dönüşüm"
Yerel seçimler öncesi, sokak isimlerinde “parti tabanına mesaj” olarak değerlendirilen değişiklikler yapan Üsküdar Belediyesi, anlaşılan o ki, “saltanat” sevdasını unutamıyor
Üsküdar Belediyesi -durup dururken- ilçedeki birçok sokağın adını değiştirme kararı almış. Vatan yazarı Mustafa Mutlu, sokakların eski ve yeni adlarını karşılaştırınca; ’cumhuriyet’e karşı saltanat’, ’milliyetçiliğe karşı ümmetçilik’ tavrı sergilendiği sonucuna varmış. Buna neden olanın ise AKP’li belediyelerin ’tabanlarına mesaj’vermek için düğmeye basması olarak değerlendirmiş.
Gayet de ’dini bütün’olan Mehmet Akif’ten ne istediniz?
Aziziye tabyalarına karşı Nizam-ı Cedit çılgınlığı nedir?
Sorulacak çok soru var tabii...
Ama insanların daha derinliksiz; düz ve yüzeysel yaşadığı günümüzde, birilerinin çıkıp “hoop ne oluyor orada” diye sormasını istiyorsak, onlara hayatlarını daha hızlı ve somut biçimde etkleyecek veriler sunabilmeliyiz...
Söz konusu olan belediyelerin sokak isimleri konusundaki işgüzarlıklarıysa böyle sayısız veriyle çıkılabilir ’tepki göstermesini beklediğimiz’ toplumun karşısına.
Bir kere onca tabela sökülecek, yenileri takılacak gereksiz işgücü kaybı ve masraf (tabii amaç birilerine para kazandırmaksa gereksiz masraf değil havadan kazanç oluyor).
Sonra vatandaşın posta karışıklığı çilesi başlayacak.. Bankalara, okullarına, işyerlerine, fatura merkezlerine bu adres değişiklikleri bildirilecek ki hayatları alt üst olmasın...
Halbuki belediyeler hergün binlerce metrekareyi imara açıyor. Oralarda yeni semtler oluşuyor. Bir sokağa “Nasip” adı vereceksen niye “Eren” sokağın adını değiştiyorsun, yeni sokaklardan birine koy bu adı da... Bırak kaç yıllık “Attila Sokak” ın adıyla uğraşmayı da, “Mevlana” tabelasını yeni bir sokağa as!
Ertuğrul Gazi de Türk tarihinin parçası, Genç Osman da... Mesele sokaklara onların isimlerinin cerilmiş olması olmamalı... Mesele bu işin, iktidarın bir icraatı gibi, ’karşıtlık yaratmaya çalışarak’, ’dönemleri, sembol isimleri, kavramları çatıştırarak’yapılması olmalı!
*
İktidar Ankara’dayken ‘geleceğe uzanan her yol batı’ der, payitahta gelince işler, Üsküdar sahilindan Topkapı Sarayı’nı izleyen başkana ilham gelir ibre geçmişi ve doğuyu gösterir... Lakin iki yol da geçit vermez, çünkü pusulanın ayarı kaçmıştır
*
İstiklal şairiyle
derdiniz ne?
Yerel seçimler yaklaştı ya AKP’li belediyeler tabanlarına mesaj vermek için düğmeye bastı.
Bu belediyelerden biri, Üsküdar Belediyesi...
İlçedeki 20 kadar sokağın isimleri geçenlerde değiştirildi...
Eren Sokağı’nın adının, Nasip Sokağı...
Atilla Sokağı’nın adının, Mevlana Sokağı...
İsmailbey Sokağı’nın adının, İsmailağa Sokağı...
Barbaros Sokağı’nın adının, Ertuğrul Gazi Sokağı... olarak değiştirilmesini anlayabiliyorum...
Ama İstiklal Marşı’nın şairi Mehmet Akif Ersoy’un ismini taşıyan sokağa neden asıl adı Şeyh Musa Azmi olan Hattat Hamit Aytaç’ın adı verildi?
Ya da:
Öztürk Sokağı, neden Genç Osman Sokağı oldu? Yoksa Genç Osman’ın Üsküdarlı akrabaları kampanya mı düzenledi?
Kahramanlığıyla destanlaşan Aziziye Tabyaları’nın ismini taşıyan Aziziye Sokağı’nın, Nizam-ı Cedit Sokağı olmasını kim istedi?
Ve...
Türküleriyle hâlâ gönüllerde yaşayan Aşık Veysel’in adı kimi rahatsız etti de, onun ismini taşıyan sokak Dostluk Sokağı’na dönüştürüldü?
***
Soruların yanıtını ben vereyim:
Ulusal tarihimizde büyük rol oynamış kahramanların yerine, İslâm tarihinden isimlere sığınmaya başladılar.
Sırf bu yüzden Mehmet Akif Ersoy’un inançlı bir Müslüman olduğuna bile aldırmadan, İstiklal Marşı gibi “milli” bir şiiri yazdığı için sildiler yerine bir “şeyh” in adını tercih ettiler!
***
Sokak isimleri iktidarların zihniyetini göstermeleri açısından önemlidir...
Darbe dönemlerinde darbecilerin adını sokaklara verenler, bugün yine aynı yöntemle başka siyasi mesajlar vermeye soyundular.
Hiç kuşkunuz olmasın sıra Atatürk’ün ismini taşıyan sokaklara, caddelere, mahallelere, bulvarlara, okullara da gelecek...
Yeter ki ortam müsait olsun!
Öyle değil mi Sayın Üsküdar Belediye Başkanı?
* Mustafa Mutlu/ Vatan
+++++
Okudukça horozlanmış!
Mevlüt Özcan’ın, başını örtmeyenlere “anonim” dediği yazıya kadınlardan tepki gelmedi. Kadınlar “anonim” olarak anılmaktan rahatsızlık duymayan, “erkeğim öyle münasip gördüyse, kabülümdür” diyen, tam da “horoz-tavuk” ilişkisinde dayatıldığı gibi “teslimiyetçi” bir tutum sergileyince, erkekler de üzerlerine düşeni yapmaya karar verdiler. Milli Gazete’nin gazıyla ilk “horozlanan” Yenişafak’tan Abdullah Muradoğlu oldu:
“ Milli Gazete’de ” Erkeğin hanımındaki hakları “ ve ” kadın kocasına itaatkar olmalıdır “ başlıklı yazılar gayet ilgi çekti.
Yazıda tavuk ve horoz ile muhabbet kuşu resimleri kullanılmış.
Niyeyse basında farklı bir şekilde yansıtıldı olay..
Çünkü herhangi bir çiftin resmini kullanmak hem izin hem telif hakkı gerektiriyor.
Milli Gazete editörleri de telif hakkı talep etmeyeceklerini düşünerek bu resimleri kullanmışlar.
Eğer böyle değilse, o zaman yazıya bir muziplik katma gereği duymuşlardır.
Yazıyı okudukça akide şekeri gibi zevkten eridim.
Ne yalan söyleyeyim, bir erkek olarak çokça duygulandım..
Okumak yetmezdi, harekete geçmeliydim..
Yazıyı kesip buzdolabının kapısına pat diye yapıştırdım.
O gün ev ahalisi gezmelere çıkmıştı..
İzin almak ne kelime, telefonla bildirmişlerdi o kadar..
Ses etmedim ama erkeklik gururum fena halde incinmişti arkadaşlar..
İşte o yazı imdadıma yetişmişti.
Herkes haddini bilmeliydi..
Her erkeğe de okumasını, okutmasını tavsiye ederim..
Erkekliğe iyi geliyor.
Laf aramızda, bayağı horozlandım yahu!”
Hadi bu satırları ’her şakanın altında bir gerçek yatmayabilir’ deyip es geçelim, baştan sona latife olduğuna inanalım, ama Özcan’ın söylediklerine gerçekten inanmaya hazır, arkasında tek sıra halinde dizilmiş dört kadınla gezmekten gurur duyan, kızlarını biraz serpilince kar getireceği için besleyen, fazlalık gören, okutmayan, göstermelik bir namus etiketiyle öldüren abiler, babalar, eşler, amcalar, dayılar... Mevlüt Özcan’ın ancak gülünebilecek bir figür olduğunu idrak edemeyecekler... Ya onlar bu yazıları okuyunca ne oluyor? Açın bakın gazetelerin üçüncü sayfalarına!
+++++
atv izleyicisine kötü haber:
Nazlı ekranlara dönüyor (mu)!
Nazlı Ilıcak, Sabah’taki köşesinden kardeş kurumları atv’ye ve yöneticilerine övgüler yağdırmış. “ Birçok haberi, kapsamlı biçimde, ayrıntılarıyla sunuyor seyircilerine.Bu başarı, reytinglere de yansıdı. Başarıda ” 2 Fuat “ın payı var: Fuat Uğur (Genel Yayın Yönetmeni), Fuat Kozluklu (anchorman). Sezonla birlikte başlayacak dizilerin, atv haberlerindeki başarıyı yakalamasını umut ediyoruz. O zaman, Fatih Ediboğlu’nu da öven bir yazı kaleme alabilirim.”
Koskoca atv yönetimi de, senin kadar yol yordam bilir herhalde. Kapılarını aşındırıp iş isteyecek halin yoktu ya, en iyisini yaptın Nazlı. Bu kafayla, yeni sezonda -sen ölçüm aletini ters mi tutuyorsun, ters mi okuyorsun, anlayamadın herhalde- kanalın yükselen değil, düşen ratinginde mutlak payın olacaktır. İnanıyorum. Yolun açık olsun!
+++++
Artık gerçeği takdir ‘Vakit’i
Çöken bina kaçak kursu olmadığına tek suçlu da gaz firması ilan edildiğine, o çocuklar da sabahın beşinde orada temizlik için toplandığına göre şimdi ki takdiriniz ne Vakitçiler? Onlara “şehit” diyebilir miyiz? Kur’an öğrenirken öldürülmedilerse de ’cennetlik’midirler? Yoksa ahiretteki mekanlarını Allah’ın takdirine mi bırakmalıyız? Peki, sizin kurs yöneticileri yırttığına göre, artık ailelere kaybettikleri evlatlarının ardından üzülme, gözyaşı dökme izni veriyor musunuz?
+++++
Birinci sayfa yolları Özkök’ten,
sen çıkardın Bekir’i çileden!..
Hürriyet’in ’muhalif’ yazarı Bekir Coşkun bir kaç gün önce “Tatilden dönüşümü belirten spotlar dışında, birinci sayfada gösterilmeye değer bir yazım yok muydu?” diye sordu.
Kendisi de tatilden yeni dönen Hasan Pulur cevapladı: “Demek ki yokmuş! Yoksa genel yayın yönetmenlerinin şehzade ve sultanlarına gösterilen ilgiyi senin de yazılarına gösterirlerdi. Hem şükür et ki, tatilden dönüşünü birinci sayfadan duyuruyorlar, buna da hasret olan var!”
Uzun bir aradan sonra Hürriyet, Coşkun’un yazısını 1. sayfadan anonslayınca da Pulur dayanamadı ve bakın neler yazdı: “Bekir Coşkun güçlü ve kuvvetli bir yazardır, o yazısının mürekkebi kurumadan, baktık, yazısı birinci sayfada... Ertuğrul Özkök bir yazı yazmış, Başbakan ve eşinden olmayacak bir şey istemiş: “Boğaz’da bir balıkçı lokantasına gidin, içki içmeseniz bile, masalarda oturanlarla boş kadeh kaldırın, yeter!” Coşkun da “Çok beklersin Ertuğrul Özkök” diye cevap verince hemen yazısını birinci sayfaya almışlar. Demek birinci sayfaya çıkmak için ille şehzade ve sultan olmak gerekmiyor, bu da bir yol, bir yöntem!
Urfalı ne demiş: “Hakkında hayırlı olsun!” Bizim ki de tereciye tere satmak! Urfalıya Urfa lafı satıyoruz.
+++++
MİNİ YORUM
ERGUNEKON
Ümraniye Davası’na ilişkin yazasım yok. A’dan Z’ye trajikomik gelişiyor. Gülüyor insan. Sonra gülünç bulduklarının bazıları için ‘müebbet fermanı ‘olduğunu hatırlıyor. Sonra bu durumu ‘aba altındaki sopa’ya döndürenleri farkediyor. Ergun Babahan yazmış yine: “Ergenekon, yakalarında ay yıldızla dolaşıp bu ülkeye en büyük kötülüğü yapanların maskelerini düşüreceği için önemli.” Keşke abamın altında sağı solu dürtükleyebileceğim bir sopam olsa; “Ergenekon kaleminde 12 yıldızla dolaşanların maskesini düşüreceği için önemli” yazabilsem. Ve keşke sorabilsem adının ilk üç harfi, Ergenekon’a aidiyet şifren mi yoksa ERGun?
ST