İşsizlik ve yoksulluk asla bir kader değil
Nisan ayı işsizlik oranı yüzde 13,9 olarak açıklandı. Tarım sektörü işsizliği gizlediği için, işsizlik oranı olarak tarım dışı işsizlik daha gerçekçi bir göstergedir. Nisan ayında tarım dışı işsizlik oranı da yüzde 16,2 oldu.
TÜİK''in açıkladığı bu oranlar, AB ülkeleri için gerçekçi olabilir. Ama Türkiye şartlarında gerçekçi değildir. Çünkü en az işsiz sayısı kadar da, iş aramayıp ve fakat çalışmaya hazır olanlar var. Bunlar resmi iş arama kurumlarına başvurmadıkları için işsiz sayılmıyor. Fiili olarak işsizdirler. TÜİK eski sistemde, iş aramayan ve fakat çalışmaya hazır olanları ayrıca açıklıyordu. Şimdi bunları atıl işgücü içinde gösteriyor. Yani açıklanan işsiz sayısı 4,5 milyon ve fakat iş aramayan işsizleri de katarsak, fiili işsiz sayısı 9 milyon dolayındadır. Bu gerçeği potansiyel işgücü oranı da gösteriyor.
TÜİK Potansiyel işgücünü: "Referans haftasında ne istihdamda ne de işsiz olan çalışma çağındaki kişilerden; iş arayan fakat kısa süre içerisinde işbaşı yapabilecek durumda olmayanlarla, iş aramadığı halde çalışma isteği olan ve kısa süre içerisinde işbaşı yapabilecek durumda olan kişilerdir." şeklinde tarif ediyor.
Dahası iktisadi kalkınma ve gelir dağılımın düzelmesi için, Türkiye elindeki insan gücü kaynaklarını etkin kullanmak zorundadır. Atıl işgücü oranının yüzde 27,4 olması, bu kaynakları etkin kullanmadığımızı gösteriyor. Bu şartlarda eğer bir istihdam programı yapacak olursak, gerçek işsizlik oranının yüzde 27,4 olduğunu kabul ederek işe başlamamız gerekir.
Yine Türkiye''nin elinde en büyük imkan ve koz genç nüfustur. Genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 25,6 oldu. Genç nüfusu eğitiyoruz ve fakat iş yaratamıyoruz. Beyin göçü yoluyla Türkiye insan gücü kaynaklarını kaybediyor.
İşsizliğin sonucu gelir dağılımında aşırı bozulma ve yoksulluktur.
Türkiye''de işsizlik arttı, işsizlikle birlikte yoksulluk arttı fakat bu defa da devlet yoksula sahip çıkmıyor.
AKP Genel Başkanı Erdoğan grup toplantısında; muhalefetin açlıktan bahsetmesi nedeniyle ''''Aç olanları buyurun siz doyurun'''' dedi.
Bu söz açıkça, iktidar partisinin yoksul ve aç olanları dışladığını gösteriyor. Zira yoksulluğu önlemek ve açları doyurmak devletin işidir. Devlet halkın refahını sağlamak için vergi toplar. Aynı halk devlet yönetimini geçici olarak seçtiği iktidara emanet eder. Siyasi iktidar devleti işsiz ve yoksul yaratmak için değil, bunları çözmek için görev alır. Bu sorunları muhalefete bırakanlar, iktidarı ve devlet gücünü de muhalefete vermek zorundadırlar.
Kaldı ki işsizlik ve yoksulluk asla bir kader değil.
İşsizlik ve yoksulluğu çözmenin en etkili yolu yeni yatırım yapmak ve yeni istihdam yaratmaktır. Oysaki Türkiye''de güven sorunu oluştuğu için yerli ve yabancı sermaye yatırım yapmıyor. Tersine yerli sermaye de yabancı sermaye de yurt dışına çıkıyor.
Özel sektörün yatırım yapması için, hukuk ve demokrasinin, kurumsal devletin yeniden oluşturulması ve parti devletinin kaldırılması gerekir. Mevcut Başkanlık sistemi buna izin vermez. Bu sistemi kaldırmak gerekir.
Devletin, popülist amaçla dağıttığı bütçe kaynakları ile her ilde, o ilin kaynaklarını değerlendirecek yatırım yapması gerekir. Aynı kaynakları sosyal amaçlı kullanması gerekir.
Planlama yapılması ve bu plana uygun olarak devletin piyasaya müdahale etmesi, oligopol ve kartelci yapıları kaldırması, stokçuluğu önlemesi, özel tekelleri, elektrik dağıtımını devletleştirmesi gerekir.
Halkın siyasi tercihini kendi geleceği için iyi kullanması gerekir.
Sosyal medyada dolaşan bir benzetme var;
Yarış atı yarışı kazanırsa, at sahibi 2 milyon lira alır. Jokey 200 bin lira alır. Ata da havuç verirler.
Havuç yiyen biz olmamalıyız.
NOT; Önceki gün ''''Üniversitelerimiz ziyan oldu'''' başlıklı yazımda 2004 sonrası İstanbul Üniversitesi rektör atamasına açıklık getirmem gerekir. 2005 yılında Mesut parlak Ahmet Necdet Sezer tarafından atanmıştı. 2009 ve sonrasında AKP''ye yakın adaylar atandı.