Ismarlama manşet
Radikal’in “İçimizdeki ırkçılık” başlığıyla duyurduğu anketin arkasından, DIHAA olarak anılan “Demokrasi ve İnsan Hakları için Avrupa Aracı” programı çıktı. Brüksel Türkiye’ye yılda ortalama 1 milyon euro fon sağlıyor
Diyelim ki, görece ‘kahraman’ olmanızın yolu bir sorunu çözmenizden geçiyor. Çözeceksiniz çözmesine de küçük bir sorununuz var: Ortada sorun yok!
Zafere giden her yolu mübah sayanlardansanız yapabileceğiniz tek şey var, o da önce çözülecek sorunu yaratmak.
Yani bildiğimiz kaos teorisi; düzen düzensizlikten doğar!
İlk telaffuz edildiğinde hepimizin “Yok öyle bir şey” diyerek karşı çıktığı, ancak süreç içinde dillere pelesenk olan “Kürt sorunu” da bu stratejiyle dayatılmadı mı?
Türkiye’nin, ırk, dil, din, mezhep ekseninde çatışan topluluklar arenasına dönüşmesinden ekonomik veya siyasi rant / iktidar sağlayan her yapının, dönüp dolaşıp bu köprüden geçeceği ortada...
İşte son örnek. Radikal’in “İçimizdeki ırkçılık” manşetiyle ya bilmeden kullanıldığı, ya da bilinçli olarak parçası olduğu yeni bir ayrıştırma alanının işaret fişeğiydi.
Frekans Araştırma Şirketi’nin Türkiye genelinde 1108 kişiye uyguladığı ankete göre toplumun yüzde 57’si ateist, yüzde 42’si Yahudi, yüzde 35’i Hıristiyanlarla komşu olmak istemiyordu. Katılanların yarıdan fazlası gayrımüslümlerin ordu, yargı, MİT gibi kurumlarda çalışmalarına karşı çıkıyordu.
Aynı soruları farklı alanlarda eğitim almış, farklı şehirlerde doğup büyümüş, siyasi eğilimleri farklı 20 kişiye sorduk. Gazetenin diliyle “içimizdeki ırkçılar”ın oranı yüzde 2 veya 3’te kaldı.
Bu 1108 kişinin neye göre belirlendiğini sormak farz oldu.
Mesela anket hangi illerde, hangi ilçelerde, hatta hangi mahallelerde yapıldı?
Soru sorulan deneklerin yaşı, cinsiyeti, eğitimi, gelir durumu, aile yapısı, sosyal ortamı vs. gerçekten Türkiye toplumu diye genellenebilecek özellikte miydi?
Anket söz konusu şirkete Beyoğlu Musevi Hahamhane Vakfı tarafından “ısmarlanmış”. Bir cemaat toplumun kendisine bakışını öğrenmek isteyebilir tabii. Asıl önemli olan araştırmayı destekleyen kurum: Avrupa Komisyonu.
Anket Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu, Demorasi ve İnsan Hakları için Avrupa Aracı programı çerçevesinde verilen fonla yapılmış.
Kısa adı DIHAA olan program çerçevesinde 2002 yılından beri Türkiye’ye yılda ortalama 1 milyon euro aktarılıyor. Tek proje için 2 milyon euro akıtıldığı da olmuş, 500 bin euroluk mikro hibeler verildiği de. 2007-2010 dilimi için de ülkemize ayrılan fon 3 milyon euro. Ek olarak da proje götüren sivil toplum kuruluşlarına direkt olarak Brüksel’den verilen paralar var.
Projelerde aranan ortak özellik “Yeterince temsil edilmeyen grupların sivil topluma katılımını ve toplumda temsilini artırmak”.
Buna göre projelerin mutkala içermesi gereken öncelikler arasında “İfade, basın, örgütlenme, toplanma, din, vicdan, inanç özgürlükleri, kültürel haklar, kırılgan grupların sosyal hakları” var. Hedef belli, yöntem belli, kaynak belli...
İsmet Berkan diyor ki “Araştırmanın ısmarlanması Türk Yahudi cemaati açısından değişimi ifade ediyor. Bugüne kadar pek ortaya çıkmamayı, tartışmaların bir parçası olmamayı prensip edinmiş cemaat, daha görünür olmak istiyor anlaşılan.”
Zaten her yerde olan Yahudiler “daha görünür” olmak için ne yapmalılar sayın Berkan? Kürtler ve Ermeniler’in düşürülmeye çalışıldığı tuzağa balıklama atlayıp sözde iddialarla ‘ayrıcalıklı haklar’ mı istemeliler? Böylece onları da soruna devşirecek bir ‘tartışmanın parçası’ mı olmalılar?
Üç gün önce “Gazeteciliğin evrensel ilkelerinden biri de, ırkçılık-ayrımcılık yasağıdır” diye yazan Primat’ın ettiğine bakın. Bu yorum “varmış gibi” yaparak, ırkçılığa bir yaşama alanı açmaktan ve Avrupalılar’ın istediği gibi, birlikte yaşama irademizi “pamuk ipliğine bağlı” hale getirmekten başka neye yarayacak?
++++++
Medya ağaları bu sorulara cevap verebilir mi?
“Bir grup aydın”ın Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ hakkındaki suç duyurusu tartışma yarattı. Ufuk Uras’ın suç duyurusunu Savcılığa teslim etmesinin ardından, bu isimlerin “Demokrasinin şerefini kurtarmak için, halk iradesinin alım-satım işlerine bakan, insanı kul olarak gören ‘ağalar’a dokunan Başbuğ’dan şikayetçi olarak”neden oldukları ironiye dikkat çekmiştik.
Melih Aşık da sorularıyla benzer bir tezata dikkat çekmiş:
“1- Bolu Valisi başta olmak üzere kimi bürokratlar da sık sık siyasi nitelikte konuşmalar yapıyorlar. Bunlara karşı herhangi bir suç duyurusunda bulundunuz mu?
2- Başbuğ, Brüksel, Washington ve DTP ile aynı paralelde konuşsa suç duyurusunda bulunur muydunuz?”
Ağalara soru sorma cesareti(!)ni gösteren bir diğer isim de Hürriyet’ten Yalçın Bayer. Bayer, adını vermediği bir hukukçu-siyasetçinin cümleleriyle şöyle diyor: “Genelkurmay Başkanı’nın bölgedeki koşulları değerlendirirken, “Son terörist ortadan kaldırılıncaya kadar mücadele devam edecektir” demesinin siyaset yapmakla ne ilgisi var, ama görevini yapmakla ilgisi ortada... Suç duyurusunda bulunanlara göre acaba “Biz terörist saldırılar ile mücadele etmek istemiyoruz, hükümet bizi zorluyor” demesi mi demokrasiye uygun düşerdi?”
++++++
ABD hesabına beyin yıkamak
Taraf gazetesi dün manşetten verdiği haberde Atatürkçüleri en hassas yerinden
yakaladı:
“Anıtkabir’i vurabilirler”
Neymiş... İran Şahab 3 füzelerini denemiş... 2250 kilometre menzilli bu füzeler Anıtkabir’i vurabilirmiş...
Saf adam bu durumda ne düşünür?
1. Patriot füzelerini bir an önce satın alıp İran sınırına yerleştirelim...
2. İran’a karşı ABD’nin yanında yer alıp gerekirse birlikte saldıralım...
Biraz kafası çalışan adam ne düşünür peki:
- Türkiye’nin patriot füzesi satın alması için beyin yıkıyorlar.
- Türkiye’nin ABD hatrına İran’la bozuşması için kamuoyu oluşturuluyor...
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
Yandaş kavgası
Habertürk’te Yiğit Bulut’un hazırlayıp sunduğu Sansürsüz programına katıldım.
Bulut, “neden yandaş medya diyorsunuz, bunda bir aşağılama yok mu?” diye sordu.
Dün bu programla ilgili çok sayıda mesaj aldım. “Kızıyorlar diye yandaş demekten vazgeçmeyin sakın, biz herkesin ne olduğunu biliyoruz” uyarılarıydı.
Yandaş ya da taraftar, medyanın bir bölümü bu dönem çok kötü bir sınav veriyor.
* Can Ataklı / Vatan
++++++
Birbirlerine girdiler
Radikal’in başındaki Primat, gazetecinin ayrımcılık yapmaması gerektiğini yazınca, Hürriyet yazarı Mehmet Y. Yılmaz, Nur Çintay A.’nun orduevine gidenleri hedef alan yazısını hazırlatıp “madem öyle neden özür dilemedin” diye sormuştu. Primat dün evlere şenlik bir cevap verdi: Bu eleştiriyi senin gibi alaycı/aşağılayıcı ifadeler kullanan birinin yapması düşündürücü...
Kısaca “tencere dibin kara seninki benden kara”.
++++++
Direktife doymadı
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı, ABD yönetimine, “Muhaliflerin baskılarına aldırma... Irak’ta bir tek bile ABD askeri bırakma” diyebilir mi? Nasıl oluyor da Ermenistan ve Türkiye dışişleri bakanlarıyla görüşen ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, “Ülkelerinizdeki muhalefete aldırmadan bu anlaşmada son noktaya gelin” diyebiliyor? Hangi cesaretle Türk Dışişleri Bakanı’na dönüp, “CHP’yle MHP’ye aldırmayın” cümlesini kurabiliyor?
* Mustafa Mutlu / Vatan
++++++
Faşizm manzaralı medya
Sesler kesildi. En sivri dilliler ortadan yok oldular. Sivil toplum örgütlerinin önderleri sıvıştılar. Televizyonlarda aykırı haber yok. Yeni yayın dönemleri açıklanıyor, yorumcular tekdüze, tartışmacılar aynı fikirde... Gazetelerin manşetlerinde sudan haberler... Akademisyenler, en heyecanlı aydınlar, muhalefet, siviller, askerler içlerine kapandılar...
Bence İstiklal Marşı’mızın “Korkma...” diye başlaması öyle boşuna değildi.
Telefonda bile konuşmaya korkuyor, bir teki dahi dünyaya bedel kahraman Türk...
Diyelim ki otomobil sohbeti yapanlar “bu hükümeti de beğenirim doğrusu” diyor durup duruken... Ve kaporta boyanın hükümeti beğenmekle ne ilgisi olduğunu düşünürken, içnizden telefonun dinlendiği şüphesi düşüyor ve kaportayı-boyayı bırakıp siz de başlıyorsunuz:
“Daha ne yapsın adam?”
Eğer insanlar; düşündüklerini söylemekten, ağzılarını açmaktan korkuyorlarsa...
Dünyanın her yerinde bunun tek adı var dır:
Faşizm...
* Bekir Coşkun / HaberTürk
++++++
AKP’nin ekmeğine yağ sürülüyor
Şişli Belediye Başkanı Sarıgül ve Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Balkız neden iktidarı değil sadece CHP’yi hedef alıyor?
Mustafa Sarıgül neden parti kuruyor?
Cevabını yine ben vereyim: Mustafa Sarıgül, 2011 seçimlerinde, CHP’ye darbe vurmak için parti kuracak.
Bu işin içinde AKP parmağı olduğunu da tahmin ediyorum. Çünkü; hem ekonomik kriz hem de şu Kürt açılımı; AKP oylarını yüzde 30’un bile altına çekecektir. CHP ise buralara tırmanacaktır. MHP de ciddi biçimde yeni oylar kazanmaktadır. Bu gidişin sonucu; AKP’nin muhalefete inmesi demektir. Bu olasılığı önlemek için hem ABD’de hem de Türkiye’de ince planlar yapılmaktadır.
Sarıgül’ün CHP oylarını bölmesi ile AKP’nin iktidarda kalması sağlanacaktır.
Öyle olmasa, Sarıgül’ün AKP tabanından oy alacağı anlaşılsa, dün, Yeniçağ’da Sabahattin Önkibar’ın yazdığı üzere, hükümet Şişli Belediyesi’ndeki durumu koz olarak kullanıp Sarıgül’ü perişan eder. AKP yönetimi biliyor ki Sarıgül CHP’yi tırtıklayacak bu da kendilerine yarayacaktır...
Sarıgül’ün CHP tabanına seslenen partisinden başka bu tabandan oy almak amacındaki bir parti hazırlığı daha yapılıyor. Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) da sol bir partinin kuruluşu için Türkiye’de yoklama yapıyor. ABF Başkanı Ali Balkız, geçen cuma akşamı bu amaçlı toplantılardan birisini de İstanbul’da yaptı. Yeni ve sol bir partinin kuruluş hazırlığı olan bu toplantıda bir konuşmacı CHP’yi faşist ve ırkçı bir parti olarak suçlayıp yerden yere vurdu. Belli oldu ki bu kanat da CHP’yi hedef tahtasına koymuş. ABF’nin girişimi de sonuçta AKP’nin ekmeğine yağ sürecektir.
* Rıza Zelyut / Güneş
Tevekkeli değil yandaş Fehmi Koru can hıraş “CHP’nin durumu yüzünden oluşan” muhalefet boşluğunun doldurulmasını savunuyor...
++++++
MİNİ YORUM
Büyük lokma yut...
AKP’li Suat Kılıç ile MHP’li Oktay Vural arasında canlı yayında yaşanan tartışma HaberTurk sunucusu Özge Özsağman’ı zor durumda bıraktı. Oktay Vural, Özsağman’a “AKP’nin borazanı mı oldu bu televizyon?” diye çıkışırken, Özsağman da Vural’a “söyledikleriniz yüzünden yüzünüz kızaracak” diye tepki gösterdi. Kabul canlı yayının idaresini elde tutmak zor iş. Ama ne demiş atalarımız? Büyük lokma yut, büyük söz söyleme. HaberTurk kendisini Erdoğan ile özdeşleştiren Genel Yayın Yönetmeni ve yandaş hakları koruma kollama hizmeti veren programlarıyla devam ederse Vural’ın yüzünün kızarması pek mümkün görünmüyor.