İsmail Abi ne yapsın?..
Diplomasinin dili...
Her şey süt liman, durağan, yolunda seyrederken pek aldırış etmeyiz. Gündelik hayat içinde pek de merak salmayız.. Hatta, ezkaza bir şeylere kafamız attığında işi monşerlere havale eder sıyrılır gideriz.
Kulağımıza çoğu zaman hoş gelir, iç siyasete ayar veren "memleket büyüklerinin" sağa sola efelenmeleri... Nara atmaları... Falanca devletin başına posta koymaları... "Kodum mu oturturum" efelenmeleri... Yüreğimizin yağını eritir... Enini sonunu düşünmeyiz.. Çok sıkıştık mı?.. Atarız topu monşerlerin üstüne günah keçisi ilan etmekten geri durmayız.
Öyle de olmadı mı şu geçtiğimiz kısa zaman diliminde?..
Irak'ta Başbakan değiştirmeye kalkmadık mı?.. Suriye'de, Mısır'da, Libya'da kelle koparma operasyonlarına girişmedik mi?.. Gömülmedik mi stratejik çukura?..
Pardon!.. Ne buyurdunuz?.. "Dış politikada strateji değişti" mi, "aldatılanlar hatalarından dönüyor" mu dediniz?..
Affedersiniz ama o zaman ben de "yine ıskalıyorsunuz" derim en hafif tabiriyle!..
Diplomasinin dili diye boşuna girişmedim yazıya. R. Erdoğan'ın BM Genel Kurul toplantısı için gittiği geziden başlayıp sıcak bir kulis haberi ile gerçek fotoğrafı bir kez daha ortaya koymaya çalışacağım.
Malum medya vasıtasıyla okyanus ötesinden aldık yine en sağlıklı haberleri!..
R.Erdoğan, ABD'ye evinde sert mesajlar vermiş; "5 mesaj, uyarı"... Canlarına okumuş, paylamadığı, çıkışmadığı lider kalmamış neredeyse... Sadece yazılanlardan değil, kulaklarımızla da duyduk gözlerimizle de gördük TV ekranları vasıtasıyla; herkese yine haddini bildirdi "dünya 5'ten büyüktür" diye...
Sadece diplomatik dilde değil anlayana çok net bir protesto manası taşır Erdoğan'ın BM Genel Kurulu'nda bom boş salona yaptığı konuşmalar da... Neyse!..
Sahada olup bitenlerle diplomasinin dilinin örtüşmesi, sahada zafer kazanıyorsan diplomasi masasında yaptığınız manevra ve hareketler ve masadan kalkarken kazandıklarınız veya kaybettikleriniz gerçek gücünüzün göstergesidir. Yoksa bağırır durursunuz, bu da içeride size teba olan bir güruhu memnun etmekten öteye geçmez.
Sorarlar!..
Sen, BM'de, ABD'nin evinde cemi cümle adama posta koyarken, nasıl oluyor da Suriye topraklarını işgal eden PKK/PYD ile birlikte oralarda ABD, askeri üsler kurabiliyor?..
Tel Abyad'da, PKK/PYD işgal ettiği gümrük bürosuna ABD bayrağı asıyor. Şanlıurfa'nın Akçakale ilçesinden görülen bu gelişmeye nasıl müdahale edemeyip sonuç alamıyorsun?.. Bunun manası, ABD ben sana komşu oldum sıkıysa gel bu PKK/PYD'ye müdahale et de göreyim demek değil mi? Bu Türkiye'ye meydan okuma değil mi? Tehdit değil mi, şantaj değil mi?..
Sen, iliştirilmiş gazetecilerin vasıtasıyla Türkiye'de yaşayanlara dünyaya diklenen lider masalları yayarken, ABD'nin PKK/YPG'ye doğrudan silah yardımı kararı aldığı dünya gündemine patlatılıyor.
Ne yapıyorsunuz?..
"PKK/YPG varsa, Rakka-Musul operasyonunda yokuz" diyebiliyorsunuz ancak!.. Halbuki işiniz bunu söylemek mi?...
Tavşan dağa küsmüş, dağın umurunda değil!..
PKK/YPG'yi yok edebiliyor musunuz?.. Hayır!.. Peki, çok hevesli olduğunuz Rakka-Musul operasyonları için ABD'yi PKK/YPG'den vazgeçirebilecek diplomatik gücünüz var mı? Hayır...
Başbakan Binali Yıldırım'ın şu tepkisine bakın;
"Eğer hâlâ böyle bir kararın arkasındaysalar ancak esefle karşılarız..."
Dünyaya efelenen (!) liderin Başbakanı sadece teessüf edebiliyor... Adam yıllardır, Kandil'de gizlice yaptıklarına Suriye'de açıktan devam edeceğini ilan ediyor. Herkese bağırıp çağıranlar (!) sadece teessüf etmekle yetiniyorlar!..
Haa, BM'de boş salonlara bağırmak, muhtarlara hitaben yapılan konuşmaları tekrarlamak diplomasinin ne gücü ne de dili demekmiş. Paçavra ederler işte böyle... Sahada gözüne sokarlar ABD bayrağını, ülkene sıkılacak silahları verirler teröristlerin eline... Sonra gelirler oteline, alttan alarak, ince ince dalga geçerek, seni yağlıyormuş, övüyormuş, dediklerine hak veriyormuş numarası yaparak diplomasi dersi verirler!..
Bizlere de o bıyık altı alaycı gülüşleri izleyip acımızdan kavrulmak, yediğimiz kalın hakaretleri ve düşmanlıkları hazmetmek kalır!..
***
Bakın!..
15 Temmuz alçak darbe girişiminden hemen sonra, R. Erdoğan AB liderlerine en yüksek perdeden esip gürlüyordu. Tutumlarını çok sert bir dille eleştiriyordu. Haklı olmak ayrı bir şey...
Eski Başbakan Mesut Yılmaz, Avusturya televizyonuna çıkıp, Türkiye'nin nasıl bir badire atlattığını ve Avrupalı müttefiklerimizden beklentilerimizin ne olduğunu kendine özgün üslubu ile anlattı. Bu canlı yayından sonra Başbakan Binali Yıldırım ile Mesut Yılmaz Çankaya Köşkü'nde görüştü. Güvenilir kaynaklardan ulaştığım bilgilere göre; teşekkür mahiyetindeki görüşme sırasında, Yılmaz, Erdoğan'ın üslubundaki sertliğe dikkat çekti. Yılmaz, Erdoğan'ın uluslararası ilişkilerde daha dengeli ve sakin bir dil kullanmasının daha etkili ve yararlı olacağı konusunda görüşlerini dile getirdi. Binali Yıldırım'dan da Erdoğan'ın diplomatik lisan konusunda uyarılmasını istedi. Yıldırım, verdiği cevapta, Erdoğan'ın kendisine kulak asmayacağını belirtmesi üzerine, Yılmaz "Bunu Sayın Cumhurbaşkanına anlatacak, ikna edebilecek kimse yok mu? Onları devreye koysanız" dedi. Binali Yıldırım'ın söyledikleri daha da ilginçti;
"Kimseyi dinlemez. Şu sıralarda sadece İsmail Abi'yi (TBMM Başkanı İsmail Kahraman-aht) dinliyor. O da 2 dakika."
Şimdi siz söyleyin bakalım; monşerler ne yapsın?..