İşimiz Almanya’ya mı kaldı!..
Seçim meydanlarındaki atışmaları, algı operasyonlarını, her türlü hır gürü 5 dakikalığına bir tarafa koyun. Size Türkiye gerçeklerinden -tabii ki sıcak gündemle alakalı- 3 haber sunalım.
Birinci haber, terör bölgesinden;
“Niye 3 kare aynı fotoğrafı verdin” diye sorarsanız, olayı iyice yakından, en ince ayrıntısına kadar görün diye. 12 Mayıs tarihinde Mardin Kızıltepe Koçhisar Mahallesi’nde bulunan Sıtkı Türkoğlu İlkokulu’nun bahçesinde Türk Bayrağı gönderden indiriliyor ve yakılıyor. Okulun bahçesine PKK militanları HDP flamalarını asıyor. Olayı haber alan güvenlik güçleri tekrar Bayrağımızı göndere çekmek için okula gidince çevredekilerin tepkileri ile karşılaşılıyor. Bayrak göndere çekiliyor. Güvenlik güçleri şimdi, bayrak ne zaman indirilecek diye bekliyor. Bu ve benzeri fotoğraflar Ankara’ya anında ulaştırılıyor. Güya HDP ile “çözüm süreci” kavgası eden AKP iktidarından ses seda var mı? Yok... Neden? Çünkü, 7 Haziran’a kadar kayıkçı kavgasında anlaştılardı da ondan.
İkinci haber, sıfırlanan Deniz Feneri e.V davasından;
Almanya’da “yüzyılın yolsuzluğu” olarak nitelen dava beklenen(!) sonuca ulaştı. Fakat adliye koridorlarında büyük isyan var. Sizler bu isimleri maalesef duyamıyorsunuz. Çünkü; korku imparatorluğu yüzünden herkesin bağıramaması için kendine göre geçerli ve makul sebepleri var. İş burada, biz gazetecilere düşüyor. Bakın, kararın ardından Deniz Feneri dosyasını çok iyi bilen adliyedeki yargı çevreleri ne diyor;
* “Bu mahkeme kararının ortaya çıkmasında mesele şurada; soruşturmadan örgütü çıkarırsan bu dava bu hale gelir. Örgüt olsa, burada eğilimler bambaşka bir yere oturur. İşte içinin sulandırılmasının, boşaltılmasının sonu budur. Bu davayı, bu soruşturmayı içini bu kadar boşaltırsan beraat vermek zorunda kalır. Buna rağmen deliller hakikaten hukuki ve güçlüydü. Olandan bile mahkûmiyet çıkmalıydı. Şimdi orta yerde bir 50 milyon Euro var. Kimse bunu sahiplenmedi. Şöyle bir gerekçe olabilir mi? 600 civarında alındı belgesi var sahte. Bu adamlar dinlendi, yüzde 90’ı ’imzalar bana ait’değil dedi. Kalanı da dedi ki ’ben bu miktar yardımı almadım. Aldım ama’dedi. Bunun içinde alt başlıklar da vardı. ’Ben bunun Türkiye’de sır olduğunu sanıyorum’diyenler vardı, ’belediye’diyenler vardı, ’kaymakamlık’ diyenler vardı. Diyor ki mahkeme, yardımın dağıtıldığı yerin aşırı kalabalık olması nedeniyle belgelerde karışma olabileceği falan. Böyle bir gerekçe olabilir mi? Artvin’in kazasındaki köy muhtarının mühürü Kütahya’daki alındı belgesinde çıktı. Bu nasıl bir yardım yerinin karışması? İşte organizasyon burada. Adamlar bir muhtar mühürü yaptırmışlar her yerde basıyorlar ya. Facia, facia, facia... Artık, Alman yargısından medet ummak lazım.”
* “Davanın yer değiştirmesinin sebebi şuydu; Gidişat iyi değildi. Bunun içine Valiler girecekti, bunun içine Kaymakamlar girecekti, partililer girecekti. Adamlar bunu görüyorlar, biliyorlar. Bürokrasi girecekti, siyaset girecekti. Belgeleri bunların eline verilmiş, bunlar o belgeleri kullanıyorlar. X yerin belediyesi ya da Kaymakamlık, Fakir Fukara Fonu yardım dağıtıyor. Orada yasada şöyle bir hüküm var, senden kimin yardım aldığına dair söyleyemezsin, gizli kalacak bu, belgeler zaten gizli kalacak. Alındı belgelerinin ekine, Deniz Feneri’nin ekinde kaymakamlıktan yapılan başvurunun belgeleri çıktı. Kaymakamlığa soruldu, ’bu belgeler sendeki belgeler mi?’ Ondaki belgeler çıktı. Kaymakamlar, Valilerle örgütlü yürüyor buradaki iş. Kaymakamlık, Valilik sen, senden yardım alanın belgesini Deniz Feneri’ne nasıl verirsin? Adamın gayrimeşru hesabını denkleştirmeye nasıl katkı sağlarsın? Bu örgüt değildir de nedir Allah aşkına?”
* “Yargının geldiği pozisyona bakarsan çok da sürpriz bir sonuç değil. Yargının içinde bulunduğu durumu görmüyor musunuz? Her gün sipariş üzerine kararlar veriliyor. Böyle bir yargı haline dönüştük. Deliller dosyadaydı zaten. Neyi kaldı, neyi gitti onu da bilmiyoruz. Ne değişti, dosyada deliller mi değişti, başka bir şey mi değişti, farklı bir şey mi var, bilmiyoruz. Türkiye’nin yargısındaki gelişen durumlar o dosyayı da etkiledi. Vaziyet onu gösteriyor.”
Üçüncü haber, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın “kumpas mağduru 73 subay göreve döndü. 46’sının Yüksek Askeri Şûra’da terfi edebileceği” açıklaması ile ilgili;
Ağustos Şûrası gerçekten çok kritik olacak. Ama ortada Bakan Yılmaz’ın dillendirmediği bir gerçek var. Söz konusu subayların terfi edebilmesi için İstanbul Savcılığı’nın Yargıtay’a verdiği temyiz dilekçesini geri çekmesi lazım. Bu dilekçe orada durduğu sürece kanuni olarak YAŞ’ta herhangi bir işlem yapılamıyor. Askeri yargı çevrelerine sordum. Kendilerine temyiz dilekçesinin çekildiğine dair herhangi bir bilgi ulaşmadığını kaydettiler. İsmet Yılmaz bu ince ayrıntıyı niye atladı acaba?.. Paralel takas mı söz konusu?..