İnsana yapılan yatırım yerde kalmasın (II)
Dün bu köşede, eğitimin kişiye sağladığı fayda yanında topluma da fayda sağladığını ifade etmiştim. Ayrıca eğitimin bir toplumun geleceği açısından önemli olduğunu vurgulamıştım.
Eğitimin bu kadar önemli olması, onun için kişiler ve toplum tarafından ayrılan kaynakların daha etkin kullanılmasını daha fazla gerekli kılar. Başka bir ifade ile, eğitimde etkinliğin sağlanması, eğitim için ayrılan kaynakların en verimli şekilde kullanılmasıyla mümkün olur.
En yüksek fayda sağlamak için, eğitimin getireceği bireysel ve sosyal faydalar yani “toplam fayda”, bu eğitim için yapılan masrafların (toplam maliyet) üstünde olmalıdır.
Eğitimde etkinliğin şartları şunlardır:
1-Uzmanlık eğitimi ve formasyon kazanacak olanlar toplumda en geniş tabandan ve bu taban içinde en yetenekli olanlardan seçilmelidir. En kabiliyetli olanlar seçilir ve bunlar için harcama yapılırsa, eğitimden en yüksek verim alınmış olur. Ayrıca en yeteneklilerin eğitimi için, eğitimde fırsat eşitliği sağlanmalıdır. Yalnızca parası olanların eğitim aldığı bir düzen değil, yeteneği olanlara da eğitim imkanı sağlayan bir düzen olmalıdır.
2-İşgücü planlaması yapılmalı ve ihtiyaca göre eğitim yapılmalıdır.
Her ülke gibi Türkiye’nin de toplumsal ve ekonomik kaynakları sınırlıdır. Bu nedenle söz konusu kaynakları en etkin, en rasyonel şekilde kullanmak zorundayız. İşsiz kalmış eğitimli bir insana yapılan yatırım, atıl bir yatırıma dönüşmüş olur.
Türkiye’de işgücü planlaması yoktur. Bu nedenle bazı meslek gruplarında arz açığı, buna karşılık bazı meslek gruplarında ise arz fazlası bulunmaktadır.
Bunun nedeni işgücü planlaması yapılmayıp, eğitimin o günkü piyasa arz ve talebine bırakılmış olmasıdır. Eğitim hizmeti talep edenler, arz noksanı olan alanlara kaymakta, herkes aynı düşündüğü için bu defa da arz fazlası oluşmaktadır. Bilgisayar mühendisliği aynen bu şekilde arz fazlası vermiştir.
Türkiye’de, hekim, hemşire açığı var. Buna karşılık mühendis fazlası var. İktisatçı fazlası var. Yüksek öğretim yapmış olanlar, eğer işgücü fazlası varsa, ilgisiz alanlarda çalışıyor veya boş kalıyor. Bu durum kaynak israfına neden oluyor.
3-Eğitimin sosyal faydası nedeniyle, finansmanının bir kısmı da devlet tarafından yapılmalıdır. Aslında rasyonel olan, eğitimin özel faydasının kişiler, sosyal faydasının devlet tarafından finanse edilmesidir. Ne var ki bu faydalar net olarak ölçülemez. Ancak bir toplumun iktisadi ve sosyal gelişmesi için devletin eğitime yeterli kaynak ayırması gerekir.
4- Eğitim politikası, açık ve şeffaf olmalıdır. Türkiye’de okullaşma oranını yüksek göstermek için ve örgün eğitim önünde biriken talebi kanalize etmek için politik davranılmış ve açık öğretim kurulmuştur. Açık öğretime kayıt yaptıranlar arasında mezuniyet oranı düşüktür. Ayrıca, formasyon açısından ise açık öğretimi, örgün öğretim yerine ikame etmek mümkün değildir. Birçok ülkede açık öğretim ev hanımları için bir kültür programıdır.