İnsan hakları ve özgürlükte kan kaybettik

Diktatörlüğün bir insan için ne kadar eziyet olduğunu, yaşayan bilir... ‘Diktatörlüğün Psikolojisi’ kitabını yazan Fathallı M.Moghaddam, İran’da şahlık döneminde özgürlük tutkusu içinde yaşadı. Humeyni’nin, adalet, barış ve özgürlük vaatlerine kandı ve fakat sonunda kendi tespiti ile büyük hayal kırıklığı yaşadı.

İnsanların özgürlük tutkusu yaratılışın bir sonucudur. Amerikan Bağımsızlık Bildirgesini yazanlardan ve ABD’nin üçüncü başkanı olan Thomas Jefferson özgürlüğün yaradılışa dayanan kaynağını “Bize can veren Allah, özgürlüğümüzü de verdi” şeklinde ifade etmiştir.
İnsanlığın özgürlük mücadelesi, 10 Aralık 1948’de İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ile daha çok anlam kazanmıştır. Bu bildirgenin birinci maddesi, “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdanla donatılmışlardır. Birbirine kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar” şeklindedir.
Orta Doğu toplumlarında, geleneksel patronaj ve nepotizm her zaman demokrasinin gelişmesini engellemiştir. Babadan oğula ve akraba kayırmacılığı anlamına gelen nepotizm ve demokrasi konusu Azerbaycan’da şöyle hicvediliyor:
Rahmetli Aliyev ölüm döşeğinde... Danışmanları olan aksakallılar başında bekliyor.. Aliyev’e sorarlar... Allah gecinden versin, sizden sonra yerinizi kim alacak? Kim şef olacak? Aliyev de, elbette ki oğlum diye cevap verir. Danışmanları tereddüt ederek sorarlar. Halk buna ne der? Antidemokratik olmaz mı ? Aliyev de; Eğer iki oğlum olsaydı, ikisi arasında istediğinizi seçin derdim. Demokratik olurdu. Tek oğlum var.. Ne yapayım halkın şansı yok.
Türkiye demokrasi açısından diğer Orta Doğu toplumlarına göre, bir adım daha ileridir. Bunu büyük ölçüde laik devlet yapısına borçludur. Buna rağmen, uluslararası karşılaştırmalarda İnsan hakları ve demokratik özgürlükler konusunda giderek kan kaybetmiştir.
* Dünya genelinde “İnsan Hakları Ve Demokratik Özgürlükleri” takip eden Washington merkezli sivil toplum kuruluşu Freedom House’un (Özgürlük Evi) 2014 raporunda, Türkiye ‘kısmen özgür’ ülkeler arasında yer aldı.
* Yine aynı kuruluş “Dünyada basın özgürlüğü” raporunda Türkiye’yi ‘Basın kısmen özgür’ statüsünden “Basın özgür değil” statüsüne düşürdü.
* Paris’te bulunan Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Örgütü’nün 2014 yılı basın özgürlüğü raporunda da Türkiye 180 ülke arasında 154. sırada ve “Basının zor durumda olduğu ülkeler” arasında yer aldı. Maalesef Türkiye’de basın özgürlüğü son yıllarda giderek kötüleşti. Söz gelimi basın özgürlüğü sıralamasında 2005 yılında 98’inci iken, 2006’da 100, 2007’de 101, 2008’de 103, 2009’da 123, 2010’da 138’inci sırada yer aldı. 2014’te 154. sıraya geriledi.
Toplumsal, ahlaki kurallar, dinler, cemaatler, devletler, ideolojik ve siyasal örgütlenmeler özgürlüklerin sınırlarını çizen yapılardır.
Moghaddam, özgürlüğün sınırlarını çizen bu yapılara, çok iyi iki örnek göstermiş. İran’da Humeyni, Güney Afrika’da Mandela, insan hakları ve demokratik özgürlük vaat eden iki yasaklı iken, Mandela iktidara geldiğinde vaat ettiği özgürlüğü daha da genişletmiş, Humeyni ise her şeyi unutmuş ve elindeki gücü istismar ederek ülkeyi yasaklara boğmuş ayrıca ülkenin tek ve mutlak hakimi olmuş.

Yazarın Diğer Yazıları