İnadım inat…
"Doğru mu yanlış mı olduğuna bakmadan bir işte veya bir fikirde ısrar etmek" anlamına gelen inat, kimilerini dinden, kimilerini de candan etmiştir. Özellikle yöneticilerin kuru inatları yüzünden milletlerin nasıl zarara uğratıldıklarını tarihler yazar. Tarihin yazması bir yana, bizzat yaşıyor, görüyoruz. Falan işi inadına yapacağız, filan yoldan inadına dönmeyiz gibi lafları sabah akşam televizyonlardan duymuyor muyuz?
Dinler tarihinde okuduğumuza göre Nuh kavmi, Âd kavmi, Semud kavmi ve benzeri nice kavimler gönderilen peygamberlerin sözlerini dinlememe inatları sebebiyle kimi tufanla, kimi yelle kimi selle helâk olup gitmişlerdir.
Taht veya sen-ben inadı yüzünden milletlerin nasıl tarih sahnesinden silinip gittiklerini anlatmaya kalksak bu sayfalar yetmez. Biz iyisi mi günümüze gelelim ve inat yüzünden kaybettiklerimize kısaca işaret etmeye çalışalım.
***
Ensar-muhacir dedik 5-6 milyon sığınmacıya kapımızı açtık takriben 50 milyar dolar harcadık. Sonuçta ne biz "ensar" olabildik ne de sığınmacılar "muhacir" olabildi. Sınırlarımızın kevgire dönmesiyle kaldık. Artık giren belli değil, çıkan belli değil.
***
Bu ne büyük parti inadıdır ki eğriye eğri, doğruya doğru diyen kalmadı. "Ya benimsin ya toprağın" hesabı hizmet yapılacaksa biz yaparız, başkalarının yapmasına izin vermeyiz anlayışı iktidarı nasıl esir aldı bilmem? Hâlbuki dinimize göre hizmette yarış esastır. (Bkz. Bakara sûresi, âyet: 148)
***
Bu ne parti taassubudur ki -sırf rakip partinin hizmeti diye- fakir-fukaranın ucuz ekmek almasına bile tahammül edilemiyor.
***
Bu ne büyük inattır ki halkın refah seviyesini yükseltemedik dememek için yarın cennete bir zengin girerse bin fakir girecek gibi laflarla insanları fakir-fukara olmaya çağırıyorlar âdetâ.
***
İhracat-ithalat yapıyor görünme inadına çiftçiyi küstürerek dışarıdan saman ithal eder hale geldik. Oysa tarım bizim petrolümüzdü. Petrol kuyularımızı -tarım arazilerimizi- betonla kapattık. Tabii ki hayat pahalılığı olacak ve artarak devam edecek.
***
Her kafadan bir ses çıkmasın, bir kişi kessin biçsin inadıyla "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi"ne geçtik. Her kafadan değil, bir kafadan ses çıkıyor ama her şey altüst oldu. Son on dokuz yılın en yüksek enflasyon rakamını gördük. Buna rağmen hâlâ inadım inat demeye devam ediliyor.
***
"Faiz sebep, enflasyon netice" inadı yüzünden dolar fırlayınca "kur korumalı TL vadeli mevduat hesabı" diye bir şey getirdiler. Yani fakir-fukaranın dişinden tırnağından gram gram artırarak ödediği vergileri toplayıp dolar milyonerlerine dağıtmakta buldular çareyi. İktidara ne diyelim, denize düşen yılana sarılırmış. Lakin burada beni asıl hayrete düşüren şey başta Hayrettin Karaman olmak üzere birtakım İlahiyat profesörünün yapılan bu yağmayı "atiye, devletin bir hibesi" olarak değerlendirmeleri oldu. Bu nasıl din anlayışıdır böyle? Muaviye taraftarlarının erkek deveye dişi demelerinden ne farkı kaldı bu işin? Ah bu parti taassubu ah…
***
İnat konusunda sanırım içiniz biraz karardı. Bir Nasreddin Hoca fıkrasıyla işi tatlıya bağlayalım:
Nasreddin Hoca''nın eşinin nehre düştüğünü gören komşuları "Hocam koş, eşiniz nehre düştü" diye bağırırlar. Bakarlar ki Hoca nehrin yukarısına doğru koşuyor. "Hocam, niye yukarıya doğru koşuyorsun?" dediklerinde Hoca şu cevabı verir: "O çok inattı, muhtemelen yukarıya doğru gitmiştir."
ACZİMİN GİRYESİ:
İNAT
İnat geldi mi biliniz ki göz kararır,
Gidince de gayet tabii yüz kararır.
(Li-müellifihî)