IMF'ye ihtiyaç var mı?

IMF raporları, dünya ekonomisi için iki ülkenin risk yarattığını yazıyor… Arjantin ve Türkiye.

Arjantin bir yıl önce IMF ile stand by düzenlemesi yapmış ve 57 milyar dolar kredi anlaşması yapmıştı. IMF başkanı bu kredinin IMF tarihinde en yüksek kredi olduğunu açıklamıştı. Ne var ki o zaman Arjantin'de yüzde 29.5 olan enflasyon bir yılda, Mayıs 2019 da yüzde 57.3' e yükseldi. 2018 yılında eksi 3.5 olan büyüme oranı da bu sene eksi 5.8 olarak bekleniyor.

Arjantin-IMF ilişkileri sürecine baktıkça, akla gelen ilk soru Türkiye IMF ile stand-by düzenlemesine giderse kısa sürede bir iyileşme olur mu?

Türkiye'nin IMF ile yaptığı stand-by düzenlemesi önceki yıllarda 1994 ve 2001 krizinde etkili olmuştu. Bir yıl içinde ekonomi krizden çıkmıştı. Ancak o yıllarda finansal kriz vardı. Bankalar batmıştı. Devlet kefil olmuş ve mevduat kurtulmuştu. Reel sektöre, yatırımlara ve işsizliğe bu günkü kadar yansımamıştı.

Belki daha önemlisi önceki krizlerde Türkiye'nin dış borç riski yoktu.

Bu gün bir finansal kriz yok ve fakat dış borçlarda temerrüt riski yüksektir. Türkiye'nin dış borç iflas risk primi, 23 haziran öncesinde 519 baz puana kadar çıkmıştı. Seçim sonrasında düştü. Dün 39 baz puanda idi. Yine de normal ülkeler içinde dünyanın en yüksek risk primidir.

Türkiye IMF ile stand-by düzenlemesi yapar ve kredi alırsa dış borç riski azalır. Spekülatif yabancı yatırım sermayesi IMF'yi çıpa olarak görür. Türkiye'nin dış borçlarda temerrüt riski yüksek olduğu için temerrüde düşmek yerine İMF'ye gitmesi daha iyidir.

Bu gün ayrıca depresyona yol açan siyasi , hukuki ve ekonomik sorunlar da mevcuttur.

1. Başkanlık sistemi ve uygulaması, demokraside kan kaybı olarak algı yarattı. Türkiye'de ve dünyada tepkiye neden oldu. Son yıllarda bu algı nedeniyle yurt dışına sermaye çıkışı ve beyin göçü yaşanıyor.

Parantez içinde söylemek gerekir ki, başkanlık sitemlerinde Parlamento halkla yönetim arasında köprüdür. ABD de başkanlık sistemi var. Senatörler ve milletvekilleri halkın sorunlarını yönetime aktarabiliyor ve denetleyebiliyor. Türkiye de başkanlık sistemi parlamentoyu ayak bağı olarak gördü ve parlamenterleri denetim sürecinden tamamıyla dışladı.

Yeni bir Anayasa ile başkanlık sistemi kaldırılmalı ve parlamenter sistemine dönmeliyiz.

2.Uluslar arası kurumlar, Türkiye'nin hukukun üstülüğünde geri düştüğünü açıklıyor. Bu sorun piyasa tarafından ve sermaye için güven kaybı yaratıyor.

Doğrudan yabancı yatırım sermayesi ve yerli sermayenin yatırım yapması için hukuk reformu yapılmalı ve güven tazelenmelidir.

3. Yapısal sorunların başında, devlet-piyasa optimal yapısının bozulması geliyor. Devlet tekellerinin özel sektöre geçmesi, üretimin dışa bağımlı yapı kazanması, piyasada oligopol yapı yarattı. Merkez Bankasının bankaları koruması, bankalarda kartelleşme yarattı.

Bütçe de yatırımların yüzde 7 dolayına gerilemesi, buna karşılık popülist cari harcamaların artması, kamu-özel işbirliği projeleri ile bütçede oluşan uzun süreli borç yükü kamu kaynak kullanımında etkinliği düşürdü.

Kamu imkanlarının inşaat sektörüne tahsisi özel sektöre karşı haksız rekabet yarattı.

Bürokrasinin yavaş işlemesi, yatırım maliyetlerini artırdı ve yatırımları caydırdı.

Bütün yapısal sorunlar, faktör verimliliğini düşürdü. Üretim maliyetleri arttı ve enflasyona yansıdı.

Yapısal sorunların çözülmesi için uzun dönemli bir planlama ve bir istikrar programı yapmak gerekir. Bu program olmadan IMF destek vermez. Bu programı IMF olmadan da yapabiliriz. Ne var ki bu programın aynı zamanda popülizmi kaldırmak gibi bir siyasi maliyeti de vardır. IMF olursa kredi dilimlerinin açılması için programa uymak zorunda kalıyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları