İllegalleşme korkuttu
Kısa süre öncesine kadar referandumda “Evet” oyu vereceğini söyleyen Milliyet yazarı Tezkan, AKP’nin Türkiye’yi George Orwell’ın tasvir ettiği telekulak ülkesinden beter hale getireceğini gördüğü için kararını değiştirdiğini açıkladı
Benim evet oyumun onların istediği evetle aynı olmadığını anlayınca.. Anayasa değişikliği ötesinde başka planlarının olduğunu hissedince..
Referandumun araç olduğunu fark edince..
Bu işe alet olmak istemedim..
Hayır’da karar kıldım..
Neye alet olmamam gerektiğini anlatacağım, ama önce kırılma noktamı söylemem gerek..
*
Duymuşsunuzdur; bazı Yargıtay üyelerinin birbirleriyle yaptıkları konuşmalar internet sitesinde yayınlandı..
Telefonları mı dinlendi?
Ortam dinlemesi mi yapıldı?
Nasıl yapıldı, kim yaptı; meçhul..
Ama yöntem alışıldık.. Misal, birileri sizin telefon konuşmanızı kaydediyor, birileri sizin evinizde dostlarınızla yaptığınız sohbeti, işyerinde arkadaşlarınızla yaptığınız konuşmayı, lokantada, kahvede, çay bahçesinde yaptığınız geyik muhabbetini gizlice kayda alıyor..
Sonra istediği bölümleri, internet sitesi vasıtasıyla yayınlıyor..
Ertesi gün bazı gazeteler manşete oturtuyor..
Biz de, ’Aaa adam internete düşmüş vah vah’deyip geçiyoruz..
*
Maalesef, Başbakan evet oyu isterken bu yasadışı dinlemelerdeki konuşmaları gerekçe yaptı..
Yapılanı meşrulaştırdı.. Yasadışı dinlemelere bir anlamda onay verdi, güç verdi..
*
Hal böyle olunca.. İnsan düşünmeden edemiyor; demek ki, güçlü bir evet çıkarsa bu illegal vaziyet legal hale gelecek..
O dinleme cihazı yatak odamıza kadar girecek.. Telekulaklar ortalıkta cirit atacak..
George Orwel’ın tasvir ettiği ülkeden beter olacağız!..
İşte benim kırılma noktam bu..
Bilirim ki yasadışı kayıtların mevzu edildiği ortamlardan demokrasi çıkmaz..
*
Başka örneğe geçelim..
Başbakan miting konuşmalarında sözü döndürüp dolaştırıp yüksek yargıya getiriyor..
Öyle laflar ediyor, öyle örnekler veriyor ki..
O meydanı dolduranlar..
Anayasa Mahkemesi’ni..
Yargıtay’ı, Danıştay’ı yuhalıyor..
Yüksek yargı üyelerini, hâkimleri, savcıları yuhalatma kampanyasına da alet olamam..
Başbakan’ın kendini mahkûm eden hâkimlerin burnunu sürtme operasyonunun parçası olmayı da kabul edemem..
Başbakan’ın rövanş alma, öç alma, hesap sorma isteğini benim evet oyumla gerçekleştirmesine de izin veremem..
Bir ülkede..
İktidar partisinin mitinginde..
Hâkimler, savcılar yuhalanıyorsa, yine bilirim ki oradan demokrasi çıkmaz..
Yargıç yuhalama şöleninin figüranı olamam..
*
Daha başkaları da var..
Misal, verilen her evet oyununun yüzde 99’unun AKP’ye verilmiş oy sayılacağına dair Başbakan Yardımcısı’nın net beyanı var..
Hani anayasa oyluyorduk!
Soruyorum.. Referandumun soyla sopla ne ilgisi var! Ana muhalefet partisi liderinin merhum annesi bile evet kampanyasına malzeme yapılıyorsa..
Hayırcılar kafadan darbeci ilan ediliyorsa..
Bertaraf olursunuz sinyalleri veriliyorsa..
Hain gözüyle bakılıyorsa..
Tek adam yönetiminin temelleri atılmaya çalışılıyorsa..
Bütün bu olup bitene hayır demekten başka ne diyebilirim ki..
*
Diyeceğim şudur..
12 Eylül’de hayır..
* Mehmet Tezkan / Milliyet
++++++
Havada “Hayır” kokusu var
Televizyon kanallarında konuşanların çoğunluğuna, caddeleri, meydanları kaplayan “evet” afişlerine bakınca, sanki referandumda “evet” çiler çoğunluktaymış gibi bir izlenim doğuyor. Anketlerse “Hayır”ların biraz önde olduğunu gösteriyor.
Son zamanlarda gözle görünmeyen, ama hissedilen bir “Hayır” havasının yayıldığını görmemek mümkün değil.
Baskı arttıkça, “bertaraf” edilme korkusu yayıldıkça, “Hayır”cılara “öcü” muamelesi yapıldıkça “Hayır”ların arttığını gözlüyorsunuz. Yolda, otobüste, metroda... Adeta gözden göze, kulaktan kulağa geçen ama sesli dile getirilmeyen bir “Hayır” dalgası yükseliyor.
“Kasabanın Sırrı” gibi...
İstanbul’un bir caddesinin tam ortasına boydan boya bir pankart asılmış. “Bilmemne esnafının oyu evet” diye... Oysa o semti, o caddeyi, o esnafı bilenler, bu referandumda hayatta evet emeyeceklerinden eminler. Daha önce verdikleri oy belli. Ama o pankartı birileri asmış. Sanki tüm esnafı temsil ediyormuş gibi. Esnaf, o pankarta sessiz, suskun bakıyor sadece...
“Kasabanın Sırrı”, referandumda “Hayır” çıkmasına yeter mi bilinmez. Ama, referandum sonrası için, içten içe bir uyanışı saklayıp büyüttüğü belli.
* Hikmet Bila / Vatan
++++++
‘O acıları, darbeci(!) ben yaşadım’
En güzel kitaplarımızı yaktık. En kutsal fotoğraflarımızı yırttık. En can dostlarımızla görüşemez hale getirildik. O kısa kişisel tarihimizi unutmak ve hayata hiç bilmediğimiz yeni ve acımasız bir yerden başlamak zorunda kaldık. Ve mahallemizin sevimli ablaları, okulumuzun cana yakın öğretmenleri, kırk yıllık bakkallarımız, dondurmacımız, simitçimiz. Hepsi bir anda “muhbir vatandaş”a dönüştü.
* * *
Bana Sait’i geri getirebileceklerse... “Ben”in yerine “biz”i yeniden koyabileceklerse... YÖK’ü kaldırabileceklerse... İnsanı hiçe sayan ve sadece zengini yücelten bu acımasız ekonomik düzeni çöpe atabileceklerse... Ağır cezaya dönüştürülen eski DGM’leri gerçekten yok edip, hâlâ devam eden haksız tutuklamaları, cezaya dönüştürülen yargılamaları bitirebileceklerse... Oyumu gerçekten “herkesle eşit” hale kavuşturabileceklerse... İnançlarıma, özel hayatıma, kişisel tercihlerime, arkadaşlarıma karışmaktan vazgeçebileceklerse... Ve en önemlisi; 12 Eylül’ün hesabını sadece Kenan Evren’den ve üst düzey birkaç kişiden değil; tüm işkencecilerden, muhbir vatandaşlardan, sadist asker ve polislerden, işbirlikçi devlet memurlarından, dönemin kaymakamlarından, valilerinden, hâkimlerinden, savcılarından... Bu darbe anayasasına o günlerde “Evet” oyu veren her 100 kişinin 92’sinden sorabileceklerse... İstedikleri oyu kullanacağım iki gün sonra! Ama; daha önce sayısız kez değişen anayasayı sırf bir kez de kendileri değiştirecekleri... Ve bu değişikliklerle şimdi 19 yaşında olan çocuklara yeni bir “otuz yıl hesabı” yaptıracakları için asla dediklerini yapmam onların... İnanmıyorum hiçbirine... Benim acımı yaşamadılar; 19 yaşımda yaptığım hesabı yapmadılar; tam tersine her idamın ardından sevinç çığlıkları attılar çünkü...
* * *
O acıları ben yaşadım, o gözyaşlarını ben döktüm Sait’in arkasından... Benim arkadaşlarım çürüdü cezaevlerinde... Ve bu otuz yıl, benimle birlikte bu acıyı çeken insanların hayatlarından çalındı sadece... Şimdi beni “darbeci” ilan ediyorlar bir de... Neden? “Dediklerini yapmayacağım”, “Geçmişimi satmayacağım” diye...
* Mustafa Mutlu / Vatan
++++++
Yüzsüz propaganda
Başbakan bayram namazından çıkarken bile halka siyasi propaganda yapmayı gerekli görüyorsa... Bunun için seçim otobüsü önceden Sultanbeyli’ye getiriliyor, alanda ses düzeni kuruluyorsa... Başbakan bayram namazından çıkan halka atacağı nutkun getirisinden fayda umuyorsa. Referandumun sonucu konusunda hâlâ emin değil demektir. Dağ taş “Evet” afişleriyle dolu. “Hayır” diyen dayak yiyor. Devletin bütün imkânları “Evet” yönüne akıtılıyor. TRT hâlâ yüzsüz bir şekilde evet propagandası yapıyor... Birileri Türkiye - Slovenya maçında “Türkiye şampiyon olacak mııı?” diye bütün salona abuk bir soru sorup “Eveeeeeet” yanıtı alıyor ve bundan da medet umuyor... Bütün bu irili ufaklı ama tek yanlı propagandaya rağmen hâlâ evet ve hayırların şansları eşitse, halkın bu direncinden en başta AKP ders çıkarmak zorundadır...
* * *
Yaşadığımız döneme uygun bir nükte...
Hayat kadınına sormuşlar:
- Bu işi neden yapıyorsun
- Namusumla yaşamak için, demiş.
Siyasetçiye sormuşlar:
- Referandum kampanyasında neden faşizm uyguluyorsunuz?
Cevap:
- Demokrasiyi genişletmek için.
* * *
AKP’nin propaganda ekseni “12 Eylül’ü tarihe gömmek, darbecilerle hesaplaşmak” ...
Hafızanız güçlü mü?
Öyleyse anımsayınız...
AKP anayasa değişikliği hazırlığı yaparken aklında ne 12 Eylül, ne darbelerle hesaplaşmak vardı. Bu konuyu ortaya Deniz Baykal attı. Gelin 15. maddeyi kaldıralım diyen Deniz Baykal’dı. Erdoğan’ın bu öneriye ilk tepkisi “Güldürmeyin beni” olmuştu. Sonra CHP’nin gerisinde kalmamak için darbe konusunu sahiplendiler. Bugün CHP dahil herkesi darbecilikle suçluyorlar!
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
Karton korku yarattılar
Seçimle gelenler seçimle gitmelidir.
Halk, “beğenmediği... yalancı bulduğu... oğlunu-kızını işadamı bursuyla okutuyordu başbakan oldu altın kaplama muslukla aile boyu villalara taşındı...” dediği insanları seçim sandığında geldikleri yere göndermelidir.
Kafanızı ütülemek istemem!
Demokrasi kültürü diyorlar.
Ergenekon davalarını izledikçe görmekteyiz ki; “ordu darbe yapma düşüncesini terk etmiş, halkın cumhuriyete, laikliğe ve bölünmez bütünlüğe sahip çıkma olgunluğuna geldiğine” karar vermiş.
Darbeci diye karton korku yarattılar.
Darbe istemiyoruz.
Temiz referandum istiyoruz!
Bugün geldiğimiz noktada aklı başında hiçbir insan, kurum, sivil toplum örgütü, Türkiye’yi yakından izleyen araştırma kurumları, “darbe ihtimalinden” söz etmiyor. Ama referandum bitip sandıklar açılınca bilgisayara yüklenen sonuçların tasnifine ve toplanmasına hile girebilir korkusundan çok
kişi söz ediyor.
*Necati Doğru / Sözcü
++++++
Basında olağanüstü hal uygulaması
Terör bölgesi olan Güneydoğu Anadolu’dan olağanüstü hal kaldırıldı. O sistem şimdi getirildi, Ankara ve İstanbul’un üstüne çöktürüldü. Özellikle basın, sıkıyönetim dönemlerinden daha yaman bir baskı altında. Başbakan Erdoğan, olağanüstü hal bölge valisi...
İstediğini sürüyor, istediğini içeri tıktırıyor, istediğini işten attırıyor.
Görüntü ortada: Başbakan, Türk basını üstünde olağanüstü hal uyguluyor. Böyle bir güçlü baskı, böyle ta kılcal damarlara işlemiş korku görmedim ben. 12 Mart’ı, 12 Eylül’ü yaşadım. Darbeciler gazeteleri yasakladılar ama bu kadar teslim alamadılar. Basın teslim oldu ama bu bile yetmiyor. Ne kadar AKP yandaşlığı yapsalar Tayyip Bey bunu az görüyor. O yüzden gazeteleri yönetenler şaşkın ördek gibiler... Haberleri kuşa çeviriyorlar, olmuyor; AKP’lileri göklere çıkartıyorlar yetmiyor; evet propagandası yapıyorlar; az geliyor. Durmadan yazar atarak, yönetici değiştirerek Tayyip Bey’in gazabından kurtulmaya çalışıyorlar.
Ama karşıdaki bir kez ele geçirmiş bunları... Oynuyor da oynuyor.
Ey Avrupa’nın sahte demokratları!
Sizi de İsa Mesih’e şikayet ediyorum...
* Rıza Zelyut / Güneş
++++++
Referandum sonucunu merak ediyorsanız, kabaca söyleyeyim daha önceki hesabımı:
Yüzde 90’ın gözünde yüzde 10 zaten hain!
Yüzde 90’ın yarısı, yani 45 için de öteki hain. Öteki 45 için de beriki.
Netice yüzde 55-45 çıkar.
Hangi “hainler” toplamının Evet veya Hayır’ı 55 yapacağını ise bilemem!
* Umur Talu / Habertürk
++++++
MİNİ YORUM
Kişilik katliamı
Cengiz Çandar dünkü Radikal’de “Evet diyeceğini açıklamış Sezen Aksu gibi tanınmış sanatçılar, kişilik katli kampanyalarının hedefi haline getirildi. “Hayır” oyu açıklayanlara yönelik benzer davranışlar işittiniz mi hiç?” yazmış. Göz göre göre yalan söylemek dedikleri böyle bir şey olsa gerek! Darbelerden inim inim kıvranmış, vücutlarında da, zihinlerinde de hala derin darbe yaraları taşıyan insanlara “darbeci” diye hakaret savurmaktan öte kişilik katliamı mı olur!