İllâ bir bölücülük yapacaklar!
Türkiye hangi el ve akıllara emanet edilmiş, gördükçe insanın “Başımıza taş yağmadığına şükredelim” diyesi
geliyor.
Egemen Bağış da Erdoğan’ın izini sürüyor ve Avrupa Birliği Karma İstişare Komitesi’nin son toplantısında, “AB süreci Türkiye’de kadınıyla erkeğiyle, Türk’üyle, Kürt’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Alevi’si - Sünni’siyle, sendikasıyla, borsasıyla, esnafıyla, çiftçisiyle yediden yetmişe herkesin ortak paydasıdır ve bu ortak paydayı elimizde tutmak çok önemlidir” diyor.
Bir kere böyle bir ortak payda yok. Bağış, dünyanın gözünün içine baka baka gerçeğin tam aksini söylüyor. Bugün Türkiye’de AB üyesi olmak isteyenlerin oranı yüzde 5’i bulur mu acaba? Yahu adamlar iflas etmiş, AB’ye kıyısından köşesinden bulaşmış İngiltere fırsatını bulsa kaçacak. AB üyesi Yunanistan, adalarını satılığa çıkarmış, Kıbrıs Rum Kesimi lideri, “Bizi bu AB batırdı” diye kameralar önünde ağlıyor. Gerçekten Türk halkının AB üyeliği için yanıp tutuştuğuna inanıyorsanız ve yüreğiniz yetiyorsa koyun halkın önüne bir sandık, görelim bakalım kim haklı? Artık görüldü ki Türkiye, AB’ye değil AB, Türkiye’ye muhtaç. Çünkü bereketli topraklar Türkiye’de, madenler Türkiye’de, çalışacak ve tüketecek genç nüfus Türkiye’de. AB’de bunların hiç biri yok.
İkincisi, “Türk’üyle, Kürt’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Sünni’siyle, Alevi’siyle” diyen Egemen Bağış’ı dinleyen Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi Başkanı Staffan Nilsson’ın içinden neler geçmiştir acaba? “Çaldığımız bölücülük mayası tutmuş” diye mi sevinmiştir yoksa “Yahu bu ne biçim siyaset ve devlet adamı, kendi ülkesini kendi dili ile paramparça ediyor!” diye tansiyonu yükselmiş bulantı mı geçirmiştir?
Düşünsenize, uluslararası bir görüşme yapıyor, bir anlaşma imzalamak için müzakerede bulunuyorsunuz ve muhatabınıza ülke ve devletinizi değil, “Ben Türk’leri, Kürt’leri, Laz’ları, Çerkez’leri, Sünni ve Alevi’leri temsil ediyorum” diyerek bazı ırk ve mezhepler için masaya oturduğunuzu deklare ediyorsunuz.
Bir Batılının bunu anlaması gerçekten mümkün değil. Mesela bir Alman, ülkesi adına masaya oturduğunda, “Ben Protestanları, Katolikleri, Müslümanları yahut Sırpları, Hırvatları, İspanyolları” temsil ediyorum anlamında bir girizgâha tevessül eder mi? Ederse, daha oturduğu sandalyeyi ısıtmadan kendini azledilmiş olarak bulmaz mı? Fransa’da 77 lehçe konuşuluyor, bir Fransız müzakereci Egemen Bağış’laşabilir mi? İspanya’da İspanyolca, Katalanca, Galiçyaca, Baskça, Aranese konuşuluyor. Bir İspanyol siyasetçi yahut devlet adamı ülkesini temsilen bulunduğu bir toplantıda, ben bu lisanları konuşanlar adına buradayım diyebilir mi?
Bunların hiç biri olmaz...
Bunu hiçbir ülke siyasetçisi yapmaz..
Ama Egemen Bağış yaptı. Çünkü aynı şeyi bu ülkenin Başbakanı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu günden beri yapıyor. Aynı Başbakan ne yaptığının farkında olmamalı ki, “Biz din ve ırk milliyetçiliği yapmıyoruz, yapmayacağız” diyor. Din milliyetçiliği dediği İslâm, ırk milliyetçiliği dediği Türklük oluyor. Tamam, bunların hiç birini yapmıyor amma etnik kimliklere sürekli vurgu yaparak etnik milliyetçiliğin en koyusunu yapıyor. Ve bu gayret bir zakkum ağacı gibi meyvelerini vermeye başladı bile. Erdoğan’la birlikte ülkelerinde soykırıma uğradıkları için Türkiye’ye sığınan, bağrımıza bastığımız başka ülke ve ırkların torunları bugün ben şuyum, ben buyum diyor ve kendi dilleri ile eğitim hakkı ister hale gelmiş bulunuyor. Yani bu millet dünkü misafirperverliğinin faturasını dil ve ülke birliğini tehlikeye atarak ödemenin eşiğine gelmiş bulunuyor.
Erdoğanlı, Egemen Bağışlı Türkiye bâdiresi çok, çok tehlikeli bir süreçten geçiyor...
İnsan, bari bu badireli süreçte sınırlarımız güvende olsaydı, komşularımızla sorunlarımız bulunmasaydı diye iç geçiriyor amma maalesef AKP yönetimindeki Türkiye komşuları ile de kanlı bıçaklı. “Stratejik ortak” ve “Tarihî müttefik” dedikleri ise askerinin başına çuval geçiren, beyzbol sopası gösterip, tıpkı Erdoğan ve Bağış gibi Türkiye’deki farklılıkları kaşıyan, Türkiye’ye her geldiklerinde ve Türkiye’den kim kendilerini ziyaret etmişse onlardan her farklılık için ayrı bir statü isteyen mihraklar...
Bu beceriksizliklerin yarısını İttihat ve Terakki yaptı da Türk milleti hem Balkanları kaybetti hem çöken Osmanlı enkazının altında yapayalnız kaldı. O küllerden Türkiye Cumhuriyeti doğdu. Bugün yapılanlar, “Niye doğdun” makamında şeyler. Emperyalizmin yarım bıraktığı tamamlanıyor sanki...