İktidar cephesindeki yeni krizin adı; “İran”...
“Çözüm sürecinde tıkanıklık aşıldı” diyorlar..
Eskisi gibi sert olmasa da daha temkinli açıklamalarla birbirlerine yükleniyorlar..
İzleme heyeti, üçüncü göz, Öcalan’ın sekretaryası gibi maddeler üzerinde tartışıyorlar da tartışıyorlar... Nihayet (!) HDP genişletilmiş heyetinin 30 Kasım’da İmralı’ya gideceği ilan edildi.
İktidar ile HDP arasında anlaşamıyorlar da anlaşıyorlarmış gibi garip bir görüntü var..
Siz, buna patinaj çekiyorlar diyebilir veya öyle görebilirsiniz.
Başkentteki kafa karışıklıklarını siyasi iktidar ile güvenlik koridorları arasındaki derin görüş ayrıklarını daha önce dile getirdik.
Hatta, Recep Erdoğan ile Ahmet Davutoğlu arasındaki gizlenmeye çalışılan kavga ve krizleri yazdık.
6-7 Ekim olaylarının ardından Recep Erdoğan ile Abdullah Öcalan arasında varılan özel ve de gizli anlaşmaya rağmen bu yaşanan iki geri bir ileri “süreç” neyin nesi oluyor?..
Başkentin yeni bir kriz maddesi daha oldu.. Daha doğrusu iktidarın..
İran krizi patlak verdi.
Bülent Arınç ile Yalçın Akdoğan arasında “yeni yetme” kavgası malumunuz.. Kavga, “çözüm süreci” ndeki yetki ve post kavgası yüzünden kızışmıştı. İktidar içindeki patlak 6-7 Ekim olaylarının ardından daha da genişleyerek büyüdü.
AKP iktidarı kavga enerjisini HDP’den daha çok kendi içinde harcıyor.
Nasıl mı?..
“İrancılık” üzerine..
AKP iktidarında başta Başbakan Ahmet Davutoğlu olmak üzere bir kanat 6-7 Ekim olaylarında İran parmağı olduğu görüşünü seslendiriyor. Bu kanat, eldeki istihbarat raporlarına da dayandırarak İran üzerinden PKK’ya önemli miktarda silah geldiğini ve İran’ın terör örgütüne silah desteği verdiği görüşünü seslendiriyor. Başbakana yakın kaynaklar, “ABD ile İran yakınlaştı, 6-7 Ekim olayları, 3’üncü göz oyunu da bu yakınlaşmanın sonucu. İran’dan PKK’ya yoğun bir silah yardımı var” diyor. Davutoğlu ve ekibi çözüm sürecinde HDP’ye ve de PKK’ya karşı daha temkinli olma pozisyonuna kaymış durumda. Onun için çözüm sürecindeki pazarlıkların dondurulmasını savunuyorlar. Diğer cephede ise Recep Erdoğan tarafı var. Yalçın Akdoğan ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile birlikte. Bu cephe de Ahmet Davutoğlu kanadına trafiğin hız kazanması için sürekli baskı kuruyor. Yalçın Akdoğan kanadı, Ahmet Davutoğlu tarafını “TSK’ya yakın politikalar izlemekle” suçluyor.
Yani anlayacağınız tam bir kafa karışıklığının hakim olduğu iktidar “süreç” için birbirine girmiş durumda. Hal böyle olunca da siz tribünden izleyenler maçın iki de bir neden durdurulup tekrar oynatıldığını anlayamıyorsunuz.
İktidar içindeki “İran” kaynaklı yalpalamanın somut bir fotoğrafını da iki yazıdır ele aldığımız 5 Kasım 2014 tarihli TBMM Dışişleri Komisyonu’nun basına kapalı yaptığı görüşmeden aktaralım. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, bölgedeki gelişmeleri değerlendirirken, bakın komisyona uluslararası krize yol açabilecek ne itiraflarda bulunuyor:
“Ama, şimdi, Irak’taki Maliki rejiminin ve o yönetimin nelere yol açabileceğini biz başında Amerikalılarla çok açık bir şekilde konuştuk. O zamanki Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, ilk başta Irak’tan ayrılırken Maliki’nin İran’a karşı en güçlü direnebilecek bir yönetim olduğunu söyledi Maliki yönetiminin. Ama, son görüşmelerde bu tespitte Dışişleri Bakanlığı olarak yanıldıklarını açıkça söylüyorlar. Yani, biz burada İran, Irak meselesine girmiyoruz. Ama, neticede burada mezhepsi bir yaklaşımın sadece bir mezhebe dayalı bir yaklaşımın toplumun diğer unsurlarının dışlanmasının nelere yol açabileceğini biz gördük. Ama Amerika kaç sene sonra gördü, ondan sonra değişti.
.......
Bugün İran’la ilişkilerimize baktığımız zaman siz tarihini de bilirsiniz, o Çaldıran öncesini de bilirsiniz, sonrasını da bilirsiniz, hiçbir zaman İran’la ilişkilerimiz, kardeşlik hissiyatı vardır, söylenir ama böyle mükemmel olmamıştır, inişli çıkışlı olmuştur. İran’la siyasi ve ticari ilişkilerin sürdürülmesinin ne kadar zor olduğunu bunu sadece biz değil, tüm dünya bilir. Müzakere şeylerinin ne olduğunu ve nasıl olacağını özellikle sizler çok daha iyi bilirsiniz. Bugün İran’la ilişkilerimizin limoni olmasının sebebi de Suriye ya da İran’ın bölgedeki politikaları. Biz bunları doğru bulmuyoruz. Özellikle mezhepçi yaklaşım çok tehlikelidir. Çok risklidir. Avrupa’da din savaşlarına baktığımız zaman nelere yol açtığını hepimiz hatırlıyoruz, görüyoruz.”
Amerika’ya tapınanların ne duruma düştüğünü görün!..
Bu satırlar, “çözüm süreci” ve terör bölgesindeki gelişmelerle birlikte stratejik çukura nasıl battığımızı biraz daha anlatmaya yetti mi?..