İhd/pkk istedi, ab dayattı, Türkiye yaptı (7) (100 yılın medeniyet projesinden, beka sorununa…)
DEĞERLENDİRME
17 Aralık 2004 zirvesinde, müzakere tarihi alma pahasına ve AB'ye uyum adına ülkemizin bütünlüğünü ve egemenliğini hedef alan 90'dan fazla yaptırımlardan örnekler verdik. Görüldü ki tamamı AB hukukuna ve şartlarına aykırı veya AB yetki alanına girmeyen taleplerden oluşmaktadır. Yaptırımların önemli bir kısmının da gereğini yaptık.
Üstelik üzülerek ifade edelim ki AB yaptırımlarını; anayasamıza, Lozan ve Londra-Zürih antlaşmaları ile BM, Avrupa Konseyi, Avrupa İnsan Hakları sözleşmesi ve AİHM içtihatlarına açıkça aykırı olduğu halde kabul ettik. Böylece, Türk Milletini "etnik" bir topluluk konumuna indirilip, kışkırtılan ve desteklenen sosyal gruplara önce "azınlık", sonra "özerklik" statüsü kazandırmak suretiyle devlet, millet ve vatan bütünlüğünün dağıtılması için ortam hazırlandı. Bu amaçla PKK terör örgütü ve türevleri muhatap alınarak millî ve üniter Türk devleti Irak'ta olduğu gibi federal yapıya dönüştürülmek istendi. Kurallar ve kurumlar bütünü demek olan devlet yapısında hasıl olan çelişki, kargaşa ve çözülme ile kamu düzeni ve kanun hakimiyeti zayıflatıldı. Bölücü terör örgütleriyle mücadelede çok büyük can ve mal kaybı uğradık. ABD, yöneticilerimizle anlaşarak 2003'den itibaren güvenlik güçlerimizin Barzani bölgesine girişini yasakladı. Böylece, aslında Irak sınırımız terörle mücadeleye kapatılarak bu ülke terör örgütlerinin korunaklı kalıcı üssü ve merkezi olmuştur. Devreye ABD'de de girerek memleketimiz kuşatılmıştır.
Yaşanan bu ağır tabloya rağmen, "ne pahasına olursa olsun" anlayışıyla, AB yaptırımlarının gereği için uyum yasalarını çıkarmaya devam ettik. Halbuki; 2004 İlerleme Raporunda; "Türkiye'nin katılımı… ucu açık bir süreç olup, sonucunu önceden tayin etmek mümkün değildir. Müzakerelerin ve daha sonraki aşamadaki onay sürecinin sonucuna bakılmaksızın; Türkiye ile AB arasındaki ilişkiler, Türkiye'nin Avrupa yapısına (kurumlarına) bütünüyle demirlenerek sürdürmesi sağlanmalıdır." hükmü açıkça yazılıydı.
Alman Başbakanı Merkel de 'imtiyazlı bir ortaklığın' Türkiye'nin tam AB üyeliğine bir alternatif olarak görülebileceğinin altını çiziyordu. Aslında son AB zirvesinden de bu sonuç çıkmadı mı?
Özetlersek; "Türkiye üye" yapılmayacaktır. Gümrük Birliği anlaşmasında olduğu gibi karar organlarında yer almayacaktı. Bu yoldan Egemenliğimizi Türkiye adına AB kullanacak; Konsey neyi uygun görmüşse, Türkiye onu yapacaktı. Eğer, ayrılmaya kalkarsa, AB kurumlarına demirle bağlandığından, bu mümkün olmayacaktır.
İlginçtir; AP'nun Türkiye ile ilgili kararlarının tamamı; Kıbrıs, Ermeni meselesi, Patrikhane, Heybeli Ruhban Okulu ve Ege sorunu ile bölücü terör PKK, etnik ve yeni dini azınlık yaratmak konularıyla çerçevelenmiştir. Demek ki, Türkiye AB ilişkisi denilince AP, bunları anlıyor.
17 Aralık 2004 AB Zirvesinde ulaşılan sonucun özeti böyledir. Zirvede bulunan Başbakan Erdoğan ile Dışişleri Bakanı ve Başbakan yardımcısı Gül, idam fermanımız gibi görülmesi gereken ve önceki yazılarımızda da örneklerini verdiğimiz kararlar için; "AB İlerleme Raporunu beklediğimiz gibi, objektif buluyoruz. Bunların hepsi de haklı ve gerçekçi taleplerdir; hatta eksik bile gereğini yapacağız." şeklinde olmuştur. Bu onayı gören AB neler yapmaz ki?
AB büyüsünden çıkmayınca:
1) Sovyetler Birliği'nin dağılması, Türkiye'ye duyulan ihtiyacı azaltmıştı.
2) AB'nin Türkiye'yi ortak yapmayacağı açıktı. Bu belli idi.
3) "Demokratikleşme" ve "özgürleşme" aldatmacası ile iç dinamikler tahrik edildi, aldırmadık; terör saldırıları ve psikolojik savaş propagandalarıyla moraller bozuldu, zihinler karıştırılarak devlet ve millet dokusu zayıflatıldı; seyrettik.
4) Türkiye Cumhuriyetini, federasyon adı altında çok ortaklı devlete dönüştürmek üzere milli-üniter yapının temellerine dinamit kondu önemsemedik.
5)Emperyal güçler tarafından kuşatıldığımızı fark edemedik.
6) AB projesine uyum sürecinde olduğu gibi, değişen dünya şartlarında da yerimizi belirleyemedik; yönümüzü, yolumuzu bulamadık; Türk milletine ve tarihimize dayanmayı düşünmedik.
İşte AB- İHD/PKK organik bağının belgesi
Yetkililerce ve kamuoyunda yaratılan rüzgârın etkisiyle, olumlu görülen bu yıkıcı taleplerin tek bir kaynağı vardır; o da, PKK'nın yan kuruluşu gibi çalışan "İnsan Hakları Derneği- İHD"ye aittir, Bu kaynağın adı, "Kopenhag Siyasi Kriterleri ve Türkiye-Mevzuat Taraması" raporudur. Çok ilginçtir; AB'nin, Türkiye'den hiçbir isteği yok ki, bu temel belgede yer almasın! Hukukçu uzmanlar tarafından hazırlandığı anlaşılan bu rapor İHD Genel Başkanı Hüsnü Öndül tarafından, 13 Temmuz 2000'de, Ankara'da AB Komisyonu Genişlemeden Sorumlu Komiseri Günter Verheugen'e elden verildi. Daha sonra da Ekim 2000'de 320 sayfa hacminde kitap olarak piyasaya sürüldü. (Devam edecek.)
Tatvan ilçesine gitmek üzere havalanan askeri helikopterin kaza sonucu 11 askerimiz şehit oldu, 2 asker de yaralandı. PKK canileri tarafından kaçırılıp rehin alınıp katledilen 13, operasyon ekibinden de 3 askerimiz olmak üzere 16 şehidimizin ardından bu elim kaza da ciğerlerimizi yaktı. Aziz şehitlerimize Allah'tan rahmet 2 yaralımıza da acil şifalar diliyoruz. Türk Milletinin ve sevgili ailelerinin başı sağ olsun.