İHD/PKK istedi, AB dayattı, Türkiye yaptı (2)
2004 AB Zirvesi, 17Aralık Kopenhag Türkiye İlerleme Raporuyla egemenliğimizi ve ülke bütünlüğümüzü hedef alan yaptırımlardan örnekler vermeye devam ediyoruz. Tamamı uluslararası hukuka aykırı ve hiçbir AB ülkesinde uygulanmayan bu dayatmaları okuyunca zannedersiniz ki, ülkemizi biz değil, onlar yönetiyor. (1)
* BM İkiz Sözleşmelerindeki çekincelerin kaldırılması:
Genel kural:1.Viyana Konvansiyonuna göre azınlığın tespiti ilgili devlete ittir. 2. Çekince hakkı uluslararası sözleşmeler hukukunun bir parçasıdır.
İkiz Sözleşmelerin: 'Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'ne ait azınlık haklarıyla ilgili 27. Maddesi, Lozan'da kabul ettiğimiz gayrimüslim azınlıkla ilgilidir. Başkaca azınlığımız yoktur. Gereği eksiksiz, hatta fazlasıyla yapılmaktadır. 'Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar'la ilgili Sözleşme'nin 13. Maddesine dair eğitim hakkı ise, bütün AB ülkelerinde olduğu gibi Anayasa çerçevesinde, devlet diliyle yapılmaktadır. İkiz Sözleşmelerin 1'inci maddesindeki "Halkların/milletlerin kendi kaderlerini tayin hakkı" ise. BM anayasasının temel hükümlerindendir. Azınlıklarla ilgisi yoktur. Azınlık hakları, bireyler içindir, topluluk teşkili ve ayrımcılık için kullanılamaz. Bu husus, BM Genel Kurulu'nun 1970 yılında kabul ettiği ilke kararıyla onaylanmıştır.
* 15-17 yaş arasındaki cinsel ilişkiye giren çocuklara hapis cezası verilmemesi:
Malum, telaffuzu bile yüz kızartan böyle bir anlayış, kültürümüze ve inançlarımıza aykırıdır.
* Anadildeki yayınlarda süre sınırı ile devletin bölünmez bütünlüğüne saygı gibi kesin prensiplere bağlı olunmaması:
Bu talepler, AB müktesebatına ve uluslararası hukuka aykırıdır. AİHS'nin hiçbir maddesinde dil hürriyetinden söz edilmediği gibi, dil hürriyetini de teminat altına almamaktadır. AİHM kararlarına göre: resmi dil egemenliği belirler; kamu kuruluşlarında devlet dili [anayasada yazılı olan dil] esastır. Devletin dil birliği politikası olması haklı ve mantıklıdır. Bu kural alfabeler için de geçerlidir; nitekim Türk alfabesinde bulunmayan Q, W ve X harflerinin kullanması için bir vatandaşımızın müracaatını AİHM, resmi dilin ve kurallarının esas olduğuna, buna uymayan harflerin devletin kayıtlarına sokulamayacağına karar vermiştir.
Bu bakımdan hiçbir üye ülke, uluslararası sözleşmeler ve AB müktesebatı gereğince devlet kuruluşlarında azınlık ve anadilde yayın, eğitim, öğretim ve iletişim yapmamaktadır.
* Ekümen sıfatının aleni kullanılması
Patrikhane, şu anda "Devlet içinde devlet"tir. Türkiye'de cemaati olmayan sahte kiliseler, yurt dışındaki 16 patrikhane İstanbul'daki Fener tarafından yönetilmektedir. Temsil ve yönetim siyasi bir iştir, devlet emektir. Şimdi bu fiili durumun resmen kabulü isteniyor.
* Kilise seçimlerindeki kuralların kaldırılması
Bu talepler AB hukukuna ve Lozan'a aykırıdır. Fener Rum kilisesi papazının seçilmesi dahil Lozan'ın hiçbir hükmü tanınmamaktadır. Batı Trakya'da ve Selanik'te Müslüman Türklerin, Cuma namazı kılacak ne camileri, ne cenazelerini defnedecekleri mezarlığı, ne okulu kaldı. Vakıflarına el konuldu. Müftülerini seçmeleri yasak, Türk adını kullanmak için 40 yıl uğraşıldı, AİHM'de davayı kazandılar; ama Yunan hükümeti uygulamıyor. Bu rezalet karşısında AB'den bir ses çıktı mı?
Fener Ekümenik Rum Ortodoks devleti kurulmuş bulunmaktadır. Bu durumun Türkiye tarafından onaylanmasını beklemektedir. Kendine ekümenik devlet diyen Patrikhaneye girmemiz, denetlememiz yasaktır.
* Vatandaşların mülklerinin iadesi
Sevr'de, vatandaştan kasıt, din, dil ve soy azınlığına ait, sahibi bilinmeyen bir taşınmaz varsa, bu azınlığa mensup kişiye verilir, deniliyor. Malum toplulukların tüzel kişiliği olmadığı için taşınmaz sahibi olamazlar. Lozan'da hukuk dışı bu talep çöpe atıldı. AB, unutmamış, aynı dayatmayı gündeme getir. Daha sonra 2008'de çıkarılan, Müslim, gayri Müslim demeden, hepsi için yasa çıkarıp, Sevr'in şartları yerine getirildi. Sahibi olsun olmasın, milyarlarca dolar azınlık vakıfları, onarılıp verildi.
* Çıkarılacak yasalarda STK ve dini topluluklara danışılması:
Demokratik hukuk devletlerinde milli iradeyi millet meclisi temsil eder. Almanya'da Türk Derneklerine ve cami imamlarına soruluyor mu? Kasıt belli…
* Siyasi partilerin Türkçe dışında dil kullanabilmeleri
AB müktesebatına aykırıdır; hiçbir AB ülkesinde böyle bir uygulama yoktur. Demokrasilerde parti ile devlet yapısı arasında, uyum vardır; çünkü partiler, ülkeyi yönetmek için vardırlar. Devlet çoğunluğa göre inşa edildiğinden, uyumlu kurallara dayanır. Bu bakımdan yerel diller ve etnisiteler devlet yapısı içinde yer alamaz. Devletin dili Türkçe ise, birer kamu kuruluşu olan parti de, bu dili kullanmak zorundadır.
* Azınlık vakıfları ve derneklerin izin almadan yurtdışındaki kuruluşlarla ilişki kurması, para alabilmesi ve siyasi partiler dahil istediği yere aktarması.
(Devam edecek)