İhbar yine asılsız çıktı
Emniyet güçleri bu kez de milletvekilinin paltosuna suikast iddiasıyla alarma geçirildi. Farklı adreslere yapılan eş zamanlı operasyonları, bir temizlik görevlisinin “aranan palto zaten poliste” ifadesi bitirdi
Gazetelerin “heyecan”, “kriz”, “gerilim” içeren başlıklarına bakılırsa, TBMM önceki gün eşine bir 007 Bond filmlerinde, tamam bir de Mc Hammer dizilerinde, e tabi Agatha Cristie romanlarında, ha son olarak da kozmik odasına girilen Genelkurmay başkanlıklarında yaşanan türden bir “operasyon”a sahne olmuş.
Polis ekipleri, aynı zamanda AKP İstanbul Milletvekili de olan, Mümtaz’er Türköne’nin eşi Özlem Türköne’nin, sonradan tuvalette unuttuğu anlaşılan paltosuna ulaşmak için, binanın farklı birimlerine eş zamanlı baskınlar düzenlemişler. Bütün aramalara rağmen, milletin vekilinin sırtından sızdırıldığı sanılan paltoya ait herhangi bir ize rastlanamamış.
AKP Grubu’ndakilerin “Kısmetindeyse gelir, gelmezse de bir ihtiyacı olan giymiştir, dua et, sadakan olsun” geyiklerine rağmen iki saat kesintisiz devam eden operasyon, bir temizlik görevlisinin “Ben tuvaletin askısında şüpheli bir palto bulup, güvenliğe verdiydim emmeee verdiğiniz eşgale uyuyor mu bilemeyom...” itirafıyla son bulmuş. Böylece iktidar etrafında dönen “asılsız ihbarlar” zincirine bir halka daha eklenmiş.
Olayın ardından konuyla ilgili bir açıklama yapan Türköne “Büyütülecek bir şey yok. Meclis polisimiz sağolsun 2 saat içinde paltoyu buldu. Maddi ve manevi değeri olmayan bir palto ama kaybolması can sıkıcıydı” demiş.
Şükredin. Ya partili büyüklerine özenip, “Ben unutmuş olamam, bu bir komplo...” diyerek işin içine savcıları katmaya kalkışsaydı!...
Bu olay üzerine yazılabilecek okkalı birkaç satır vardı ama, Özlem Hanım yatsın kalksın Oğuz Çelikkol’a dua etsin. “Pembe İncili Kaftan” kaynağı, sayesinde kurutuldu, kurutulacak.
Yukarıda aktardığım haberi okurken yanımda bizim sülaleden biri olsa yapıştırırdı lafı: İyi kendini unutmamış! Vekillik hali, memleketin derdine derman aramaktan bitap düşmüş olabilir. İşçinin, emeklinin, memurun cebine giren parayı üç beş kuruş daha arttırmak için bütçe hesaplarına dalmış olabilir, paltoyu değil, adını unutur insan... Eninde sonunda insan; hiçbiri değilse yaradılışı öyledir. Huyunu suyunu bilenler de lojmanın, bakanlıkların, başbakanlığın, köşkün filan yolunu unutmasın diye “krokiler” çizip cebine koymuşlardır... Olur ya...
Özlem Hanım’ın TBMM’de neredeyse olağanüstü hal ilan ettirdiğini okuyunca aklıma ilk gelen ihtimal bu oldu açıkçası. Yoksa niye bu kadar paniklesin değil mi? Düşünsenize milletvekilinin cebinden başbakanın evinin krokisi çıkıyor. O daha derdini anlatamadan, kroki buldu mu suikastçı etiketini yapıştırmaya ayarlı rejim bekçileri tarafından derdest edilmez mi? Sonra 4.5 saat ayakta sorgu. Adının “Ergenekoncu”ya çıkmasına mı yansın, ailecek yaptıkları kariyer planlamasının yok yere heba oluşuna mı?
Başka ihtimaller de yok değil tabii:
Belki bir İsrail markasıdır palto!
Veya vekil seçildiği gün (yaz ortasıydı gerçi ama..) bir Neo-Osmanlı tavrı olarak, eşi tarafından törenle kuşandığı “palto”ydu belki de; kuşak veya taç yahut kaftan gibi, gizli bilgileri koruyordu belki(!)
Sizin de üzüldüğünüz şeye bakın Özlem Hanım; “Dervişlik olsaydı bir lokma, bir hırka / Biz de alıverir idik otuzla kırkla...”
* * *
Şahin’in hırsı zarar ettiriyor
İzlenme oranlarını arttıramayınca reyting sistemini eleştirerek sistemden kopan TRT, kendi reytinglerini ölçtüreceği firmaya 1 yıl için 3.9 milyon TL ödeyecek. TRT Genel Müdürlüğü önceki gün, 2011’e kadar reyting sisteminden çekildiğini duyurmuştu. Ancak Cumhuriyet’in ulaştığı bilgiler, TRT’nin bu restinin ve reyting hırsının kuruma pahalıya patladığını gözler önüne serdi. TRT kendi reytingini ölçtürmek için ağustos ayında ihale açmıştı. İhale KDV hariç 3.971.000 TL’ye SBT Analiz isimli firmaya verilmişti. Yani ihaleyi alan şirket halkın parası ile ölçüm için gerekli sistemi kuracak sonra ölçüm yapmaya başlayacaktı.
TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin AGB’nin ölçüm yaptığı il ve denek sayısının azlığını eleştiriyordu. Ancak, ihale şartnamesine göre TRT adına ihaleyi alan şirket 15 ilde 2 bin 684 denek ile ölçüm yapacak. Bu “ballı” ihalenin ardından gözler TRT’nin ünlü reyting şirketi AGB’ye önceki yıllarda ne kadar ücret ödediğine çevrilmişti. Şahin’in CHP’li Ali Rıza Köktürk’e verdiği yanıtlar, TRT’nin reyting hırsının kuruma 3.4 milyon TL’ye mal olduğunu ortaya koydu. Şahin, AGB firmasına 2005’te 828 bin 280, 2006’da 845 bin 682, 2007’de 796 bin 678, 2008’de de 591 bin TL ödeme yapıldığını açıkladı. Buna göre TRT, 2010 yılı reytinglerini ölçtürmek için 2008’de 3 milyon 379 bin 986 TL daha fazla para ödemiş olacak.
l Fırat Kozok / Cumhuriyet
Her türlü şikayetiniz için:
TRT Genel Müdürlüğü: 03123 463 43 43
İbrahim Şahin (TRT Genel Müdürü): 0312 463 20 00
Ahmet Çavuşuğlu (TRT Haber Dairesi
Başkanı) : 0312 463 48 39
Ahmet Böken (TRT Haber Dairesi Başkan Yardımcısı): 0 312 463 46 10
* * *
Bilgi edinme hakkı
TRT’nin, Yeniçağ’ın manşetlerini toplumdan -ısrarla- saklamayı sürdürmesi üzerine okurlarımızdan şikayetlerini bize değil, bu sakandalın sorumlularına bildirmelerini istemiştik. Her vatandaşın, devletten bedelini ödeyerek aldığı hizmetin dağılımında bir adaletsizlik sezdiğinde hesap sorma hakkı vardı. Yeniçağ okurları “sorumlular”ı aradıklarında “İlgililere ileteceğiz...” cevabını alıyorlarmış. İyi de bizim verdiğimiz telefon numaraları zaten “ilgililere” ait. “İlgililer”e talimat veren “kurum dışı” güçler mi söz konusu, yoksa “ilgililer” tenezzül edip hizmetle yükümlü oldukları vatandaşa cevap mı vermiyorlar orası muallakta. “Demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün gereklerinden” olarak “devletin halkın denetimine açıklığı”nı kanıtlamak üzere çıkardığı yasayla, her vatandaşın kamu kurumlarından “bilgi edinme hakkı” bulunduğunu hatırlatmak isterim. TRT yönetimi bu hakkı yok saymadığını gösterene kadar, biz şikayette bulunan okurlarımızı yukarıdaki numaralara yönlendirmeye devam edeceğiz....
* * *
Vatanı Özlem Hanım mı savunacak
Genelkurmay Başkanlığı’nın bağlanması halinde Milli Savunma Bakanlığı koltuğuna oturmayı hak eden iki AKP milletvekili var:
İlk aday: İktidarın kadrolu karikatüristi Sabah gazetesi çizeri Salih Memecan’ın İstanbul AKP milletvekili karısı Mesude Nursuna Memecan! Amerikan eğitimi ile yetişmiş Türk-Amerikan İş Forumu’nda aktif görevler üstlenmiş, Pentagon’la yakın ilişki kurma kabiliyetinde 53 yaşın olgunluğunda bir şahsiyet olarak Milli Savunma Bakanlığı’na yakışacaktır. İkinci aday: Eski ülkücü yeni Zaman gazetesi yazarı Mümtaz Apostrof Er Türköne’nin İstanbul AKP milletvekili karısı Özlem Piltanoğlu Türköne! Özlem Hanım Kamu yönetimi okumuş, Türk-İslam Sentezi’yle yoğrulmuş 34 yaşında dinamik bir şahsiyet olarak koltuğunu dolduracak kapasitedir. Her iki aday da birbirinden değerli siyasetçiler olduğu için civan padişahı Fatih Sultan Recep’in hangisini koltuğa oturtacağını kestirmek gerçekten güç. Ama Türk Silahlı Kuvvetleri’nin lağvedilerek yeni bir ordu kurulmasını öneren Apostrof’un karısı Özlem Hanım’ın koltuğa daha yakın olduğunu söylemek de kehanet sayılmaz!
l Deniz Som / Cumhuriyet
* * *
Taze demokratın eski kankası
Geçen gün Sabah’ın eski sahibi Dinç Bilgin ile yapılmış bir röportaj okudum. Söyleşi Star Gazetesi’nde Fadime Özkan tarafından gerçekleştirildi. Bilgin, o dönem ile ilgili bir özeleştiri yaptıktan sonra Mehmet Barlas’taki değişime dikkat çekiyor. Şöyle diyor: “Demek istediğim evet, hepimizin dolabında iskeletler var. (NTV’de) Yorum Farkı’nı izliyorum, çok zaman Mehmet’ten (Barlas) yana oluyorum, öbürüne göre daha demokrat. Ama 12 Eylül döneminde en yakın arkadaşı Evren’di. Askeri hücumbotla Boğaz’da yalısına gelmişti Evren. Biz de davetliydik. Türkiye o zaman öyleydi, hepimiz şartlanmıştık.”
Türk basınının tarihini ileride yazacak olanlar, bugünleri değerlendirirken güçlü rüzgârların önünde savrulanları, kırılmamak için boyun eğenleri daha iyi değerlendirecekler.
l Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet
* * *
GÜNÜN SÖZÜ
Erdoğan, İsrail’le yaşanan son krizde medyayı beğenmiş, “Türk medyasının durduğu nokta özlediğim noktadır” demiş. Medyada “tek ses”i özlediğini herkes biliyordu zaten... l Haldun Ertem
* * *
Biri Hürriyet’le kafa buluyor
Hürriyet’in İnternet sitesinde bir haber dikkatimi çekti: Başkan Yardımcısı Joe Biden’ı yatakta bir kadınla gösteren reklam ortalığı birbirine katmış.
Video’yu tıkladığım zaman anladım. Meğerse bir kez daha Türk basını The Onion’ın tuzağına düşmüş...
The Onion’ın tek bir özelliği var: Her şey yalan... Ama o kadar ciddi bir şekilde düzenleniyor ki haberler, bilmeden inanabiliyorsunuz.
Sanırım hurriyet.com.tr’nin ’Dünya’ editörü de İnternet’te karşısına çıkan videoyu hiç düşünmeden, sorgulamadan, ‘Ya böyle bir haber olur mu’ demeden kullanmış...
The Onion yayınlandığı ilk günden beri fenomen: Yaklaşık 20 yıllık bir geçmişi var, 1996’dan beri de İnternet’te... 2007’den beri de Onion News Network adıyla ’görüntülü haber’yayınlıyor... Böylesine yaygın bir ağ olmasına rağmen hala Türkiye’deki gazetecileri avlayabiliyor... Güler misiniz, ağlar mısınız...
l Oray Eğin / Akşam
* * *
Bir türlü koyamadığınız ad faşizm
Bu yönetim için “Sivil dikta değil” diyorlar... “Tek parti rejimi”ne itiraz var... “Diktatorya”yı beğenmediler... “Padişah”lığı kendisi kabul etmedi... “Vezir-i azam” az geldi... “İmparator” çok...
Ülkeyi tek parti yönetiyor... Tek partinin, tek lideri, teks esi var...
Yargının “yar..” kısmı, yani yarısının yatak odalarını dinleterek, evlerini aratarak, izleterek, kovalatarak bastırıyorlar... Yargıdan geriye kalan “...gı” kısımının gıkı çıkmıyor, çünkü yargının başı da, aslında tek adamın Adalet Bakanı ile müsteşarı... Kendilerini eleştirenlerin üzerine “suçlu” diye yargıçları-savcıları salıyorlar... Ya kendileri suç işlerse?.. O zaman üzerlerine gelen savcı-yargıç yargılanıyor...
Medyanın dörtte üçüne el koydular... Sivil toplum örgütleri sindi... Patronların örgütü başkan bulamıyor, işçi sendikaları ise üye... Emekçi örgütleri eksi (-) zam yapıldığı gün çiçek verdiler...
Dünyanın he yerinde bunun tek adı vardır: Faşizm...
l Bekir Coşkun / HaberTurk
* * *
TEKEL işçilerine desteğe gittiler
Tekel işçilerinin mitingine destek için gelen aydınlar; coşkuyla karşılandı. Banu Avar; Tekel işçilerinin ortak hareket etmelerinin önemini anlattı. Arslan Bulut; işçilerin uluslararası bir kuşatma ile karşı karşıya bırakıldığını söyledi. Halil Nebiler; moralin yüksek olmasından duyduğu sevinci dile getirdi. Can Ataklı; işçilere karşı hükümetin tutumuna dikkat çekti. Ben ise; cumhuriyetle mücadele edenlerin, Tekel işçileri ile mücadele edenler olduğunun altını çizdim.
l Rıza Zelyut / Güneş
* * *
MİNİ YORUM
Dönekliğin yolu itiraftan geçermiş
Emre Kongar, dün Medya Polemik’te de yer verdiğimiz “Faşizmin psikolojik temelleri” yazısında “dönekler” in en belirgin karakteristik özelliğinin günah çıkarırcasına “itiraf” olduğunu kaydediyordu. Ertuğrul Özkök’ü “türbanlı demokrasi” açılımı yaptığı yazısında “Eski bir genel yayın yönetmeni olarak hayıflanıyorum. Yuh olsun bana” derken görünce o satırları hatırlayıverdim...