İdlib'de Savaş; Türk askeri ateş çemberinde
Türkiye içeride ve dışarıda öyle açmaz bir pozisyondaki… Şu konu çok acil ve önemli, köşe yazısında ona öncelik vereyim desen seçmekte zorlanıyor insan. Kriz konuları ben daha hayatiyim diye adeta yarışıyor.
Ama Türkiye'yi yönetenlerin derdi başka gibi gözüküyor. Beka meselesi propagandasıyla yürüttükleri 31 Mart seçimlerinde seçimlerin ağırlık merkezi olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nı kaybedince konunun neyin bekası olduğu da ortaya çıktı.
YSK'nın kendi içtihatlarına, yasalara aykırı, vicdanları sızlatan yenileme kararıyla AKP ve MHP'nin 23 Haziran için İstanbul'a kamp kuracak olmaları, CB Erdoğan'ın 39 ilçede miting yapacağını açıklaması asıl bekanın ne olduğunu çok net gösteriyor. İstanbul'daki seçim Erdoğan ile İmamoğlu arasında olacak, eğer seçim yapılırsa tabi. Bunu başka bir yazımızda yazarız.
Hep söyledim. Türkiye'nin beka sorunu yok. Türkiye'nin refahına ve güvenliğine yönelik tehditler var. Türkiye'nin yönetilememe sorunu var. Türkiye yönetilemiyor. Yönetilemeyince de tespit, teşhis, analiz, öngörü yapılamıyor. Kurumlar devre dışı. Devletin bilgi birikimi, stratejik kültürü kullanılamıyor. Strateji ve politika belirlenemiyor.
Hal böyle olunca da Türkiye dört bir tarafından güvenlik tehdidi oluşturan kriz ve çatışma noktalarıyla kuşatılmış durumda.
Bekalarını İstanbul belediyesinde görenler Suriye kuzeyinde, özellikle Hatay'ın hemen dibinde yeni bir savaşın başladığını göremiyor.
Halbuki bakın neler oluyor.
Irak ve özellikle Suriye kuzeyinde PKK kontrolünde bir terör bölgesi oluştu. Yurtiçinin yanında terörle mücadelenin cephesi ve alanı genişledi.
Suriye kuzeyinde ABD planlarının kabul edildiği bir sürece girildi. Bu Suriye'de federatif bir yapının hayata geçmesidir.
Türkiye artık Fırat doğusu ve Menbic'e operasyondan bahsedemiyor bile. Afrin'de PKK/YPG yeniden karşı saldırıya geçti. Fırat Kalkanı bölgesi de Afrin'den farklı değil.
İdlib'te güvenlik için geçen Eylül ayında imzalan Soçi Mutabakatı çoktan çöktü. Rusya artık Türkiye'nin oyalamalarına tahammül edemiyor. Gün geçmiyor ki İdlib'in hemen batısında Hmeymim'deki Rus üssüne HTŞ-Nusra'dan drone ve füze saldırıları olmasın.
Lavrov "mutabakat İdlib'deki HTŞ-Nusra militanlarını korumayı öngörmüyor" diyerek adeta Türkiye'ye "senin ne yaptığını biliyoruz" dedi ve Suriye ordusunun karadan operasyonu başlatmasına yeşil ışık yaktı.
Nitekim İdlib'de Rusya-Suriye hava desteğinde Suriye ordusunun kara operasyonu başladı. İdlib'in güney batısından, GAB ovasının güney ucundan girdiler ilerliyorlar. Hedef Halep-Hama M5 karayolu. Oradan kuzeye doğru yönelip Halep-Lazkiye M4 karayolunu da kontrol altına alacaklar. Böylece mevcut İdlib topraklarının yarısı Suriye kontrolüne girmiş olacak.
Rusya şimdilik harekatın tüm İdlib'i kapsayacak geniş çaplı operasyona dönüşmesine izin vermiyor. Safha safha ilerlensin istiyor. Türkiye ile ipleri koparmamak için biraz zamana yayıyor.
Peki bu neye yol açar?
Tabi ki göç tehdidi var. 150 binden fazla kişi rejim bölgelerine geçti, bir o kadar insan da Türk sınırına doğru geldi, geliyor. Ayrıca hem göç edenler hem yerinde duranlar büyük insani dram altında.
Suriye ordusunun Halep-Lazkiye yolunu kontrol altına alacak kadar kuzeye çıkması şuanda Türk gözlem noktalarının bulunduğu tampon bölgeyi Suriye ordusunun alması demek. Yani Türk askerinin bulunduğu yerler Suriye ordusunca çevrelenmiş olacak.
Tabi asıl tehlike Suriye ordusu bu ilk safha harekatını yaparken Türk askerinin Suriye ordusuyla HTŞ-Nusra grupları arasındaki çatışmanın arasında kalması. Aslında kaldı ve hedef oldu bile. Geçen hafta yaralanan askerlerimiz oldu. Türk gözlem noktalarına daha ciddi saldırı olasılığı da artıyor.
Provokasyona açık bir ortam var. ABD'nin böyle bir senaryo peşinde olduğunu söyleyelim. Çünkü ağır saldırı halinde Türkiye'nin ABD'den destek isteyeceği hesaplanıyor. ABD askeri karadan İdlib'e belki girmeyecektir ama havadan koruma ve Hatay'a Patriot sistemleri yerleştirilmesi söz konusu olacaktır.
Tam bu noktada teröristbaşının mektubunu hatırlayalım. O mektubun asıl hedefi Suriye idi. ABD'nin planlarını tarif ediyordu. Yayınlanması da iktidarın ifade edilenleri kabullendiğini gösteriyordu.
Bu durum Suriye'de ABD ile aynı gemide olmak demektir ve Suriye'deki Türk-Rus ortaklığını bozacaktır. Ve bu ABD-Türkiye açısından S-400 sistemlerinden vazgeçilmesi için iyi (!) bir gerekçe olacaktır.
Ayrıca ABD, Avrupa ülkeleriyle birlikte, yeni göç dalgasındaki İdlib'deki insani durumu bahane ederek R2P (responsibility to protect) ilkesini bahane ederek Türkiye üzerinden İdlib'e müdahaleye hazırlandığını söyleyelim.
Bu tuzağa düşememek için Suriye'nin İdlib'i kontrol altına alacağı artık görülmeli. Türk gözlem noktaları çok geç olmadan emniyetle tahliye edilmelidir. İçinde HTŞ-Nusra elemanlarının da olacağı aşikar yeni göç dalgasının Türkiye içine girmesine izin verilmemeli. Ve tabi ki teröristbaşının mektubundaki yol haritasını hemen yırtıp atın. Onun yeniden PKK/YPG'ye talimat vermesine izin vermeyin.