İdlib Cehennemi!
Önce tabloya bakalım. Adını BOP mimarlarının koyduğu "Arap Baharı"nda kan gölüne dönen iki ülke, Libya ve Suriye'de başından itibaren resmen biz de varız. Sınırlarımız dışında ilk defa sonucu kestirilemeyen, bedeli ağır kanlı bir çatışma içindeyiz. Şu anda bölücü teröre karşı Suriye'nin beş noktasında askerlerimiz mücadele ediyor. Fırat'ın batısında Cerablus, El Bab, Afrin ve İdlib'de; Fırat'ın doğusunda Tel Abyad ve Resulayn'da şehitler veriyoruz. Aslında, Suriye konulu Astana, Soçi, Ankara ve Tahran mutabakatlarıyla esasları belirlenen bir yol haritamız vardı. Bölgeden sorumlu devletler; Türkiye, İran, Rusya ve Rusya'nın temsil ettiği Suriye ile bir ölçüde birlikte hareket ediyorduk. Bu dayanışma, BOP çerçevesinde bölge devletlerinin sınırlarını değiştirmek üzere, kara güçleri olmasa da terör örgütlerini kullanan, özellikle de Türkiye'yi hedef almış İsrail, ABD ve AB cephesini denetim altında tutuyordu. Türkiye, bu aktörlerin kâh biriyle, kâh ötekisiyle geçici iş birlikleri kuruyordu. Gerçek dostumuz yoktu, ama sahtesi çoktu. Süreçte yalnızlaştığımız görünüyordu.
İdlib de odaklanma
Suriye çeşitli güçlerin çatışma alanı haline geldi. İdlib, "Astana müttefiklerini" karşı karşıya getiren, ilk ve en tehlikeli odak oluverdi. Türkiye kendini, şubat başından itibaren adına çatışma mı, yoksa savaş mı diyeceğimizi bilemediğimiz bir cehennemin içinde buldu. Şehitler vermeye başladık. Açık bilgilere göre, bir tarafta Türkiye ve ÖSO, diğer tarafta Suriye, Rusya, İran ve Hizbullah vardı. Astana ve Soçi mutabakatlarına göre burada toplanan çoğu yabancı, sayıları 30-40 bin olarak tahmin edilen ve İdlib'de hakimiyet kurduğu bildirilen terör örgütü HTŞ ve türevleri ise Rejim kuvvetleri ve onu destekleyenlerle çatışıyordu.
Gelişen kanlı olaylarla ilgili başlayan tartışmalarda sonuç alınamamasını mutabakat maddelerindeki boşluklara bağlayabiliriz. Bunun için İdlib konusunda Rusya'nın Soçi kentinde Erdoğan ve Putin arasında imzalanan 10 maddelik bir mutabakat metnine bakmak yeterli olacaktır.
19.09.2018 tarihli Soçi mutabakatı okunduğunda görülecek ki, iki gün önce 5 Mart Perşembe günü Moskova'da tartışılanlarla aynı olduğu görülecektir. Uygulanma özelliği olmadığı için bugün aynı noktaya dönülmüştür. Nitekim o tarihte emekli büyükelçi Faruk Loğoğlu da, Türkiye'nin bölgedeki muhaliflerle, radikalleri ayırma görevini üstlendiğine dikkat çekerek, "Bu muhalifler nasıl ikna edilecektir, dahası muhaliflerin ve radikallerin kim olduğu nasıl belirlenecektir. Orada 60 bine yakın cihatçı olduğu söyleniyor. Türkiye, radikallerle nasıl mücadele edecektir" demişti.
5 Mart'ta Moskova'da imzalanan 3 maddelik mutabakat, önceki mutabakatlarla kıyaslanınca boşlukları çok olmakla beraber, uygulama kabiliyeti daha yüksek görünüyor. Bu hususa maddelerin yorumlanmasında temas edilecektir. Erdoğan Putin ikilisi aşağıdaki hususlarda mutabık kalmışlardır:
1. İdlib gerginliği azaltma bölgesindeki temas hattı boyunca tüm askeri faaliyetler 6 Mart 2020 tarihinde saat 00:01'den itibaren durdurulacaktır.
2. M 4 karayolunun kuzeyinde 6 km ve güneyinde 6 km derinliğinde bir güvenli koridor tesis edilecektir. Güvenli koridorun işleyişine dair ayrıntılı esas ve usuller, Türkiye Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu Savunma Bakanlıkları arasında 7 gün içinde kararlaştırılacaktır.
3. Türk-Rus ortak devriyeleri, 15 Mart 2020 tarihinde M4 karayolunun Trumba'dan (Serakib'in 2 km batısı) Ain-Al-Havr'a kadar olan kesimi boyunca başlatılacaktır.
Bu 3 maddelik anlaşma ile:
1) Tüm askeri faaliyetlerin 6 Mart 2020 tarihinde saat 00:01'den itibaren durdurulması isabetli olmuştur. Böylece can kaybının önüne geçilmiştir. Türkiye bu hususu ısrarla istiyordu.
2) a) M 4 karayolunun kuzeyinde 6 km ve güneyinde 6 km derinliğinde bir güvenli koridorun tesis edilmesi…
b) Bu "koridorun işleyişine dair ayrıntılı esas ve usuller, Türkiye Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu Savunma Bakanlıkları arasında 7 gün içinde kararlaştırılacaktır" denilerek, gerçekçiliğini ve ciddiyetini göstermesi,
c) "Türk-Rus ortak devriyeleri, 15 Mart 2020 tarihinde M4 karayolunun Trumba'dan (Serakib'in 2 km batısı) Ain-Al-Havr'a kadar olan kesimi boyunca başlatılacaktır" hükmü ile imzacı tarafları icracı ve garantör yaparak, sorumlu tutması,
ç) Şam'ı, Halep ve Lazkiye'ye bağlayan M-4 ve M-5 karayollarının İdlib'deki HTŞ gibi terör örgütlerinin saldırılarından korunarak trafiğe açılması çok önemlidir. Zira kanunu, kuralı olmayan terör, iç savaş tetikçiliği yaparak, anlaşmaların uygulanmasını engelleyemeyecek.
d) Türk Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun "Suriye Arap Cumhuriyeti" ifadesini (bütün mutabakatlarda olduğu gibi) kullanmakla "millî üniter" devlet yapısına vurgu yapmıştır. Böylece BOP'da olduğu gibi ülkeyi bölünmeye götürecek "federalizmi" kabul etmediğimizi açıkça ilân etmesi,
Moskova mutabakatının tarihi önemini ortaya koymuştur.