Hükümetin resesyondan çıkış politikası yok

TÜİK, bu yılın ikinci çeyreğinde (Nisan-Mayıs-Haziran) bir önceki yılın aynı dönemine göre büyüme oranını yüzde -7 olarak açıkladı.
Geçen sene ikinci çeyrekte ekonomi daralmaya başlamıştı. Büyüme oranı yüzde 2.8’e düşmüştü. Baz etkisi nedeniyle GSYH’nın eksi yüzde 7 küçülmesi, daha fazla önem kazanıyor.
İkinci çeyrekte, yüzde 7 küçülme, Türkiye’nin G-20’ler içinde en fazla küçülme yaşayan ülke olduğunu gösteriyor. Örneğin, ikinci çeyrekte AB (27) yüzde - 4.8, Fransa - 2.6, ABD - 3.9 küçüldü.
Üç çeyrektir GSYH’da üst üste yaşanan yüksek oranlı küçülme, ikinci dünya savaşından sonra, Cumhuriyet tarihindeki en ağır resesyonu gösteriyor.
Resesyonla birlikte, sektörler arasında olması gereken denge de iyice bozuldu. İkinci çeyrekte, mali aracı kuruluşlar (bankacılık sektörü ağırlıklıdır) yüzde 7.5 oranında büyürken, reel sektörü temsil eden bir sektör olan imalat sanayi yüzde 8.7 oranında küçüldü. Yani reel sektör ile finans sektörü arasında 16.2 puan büyüme farkı var.
Büyüme rakamları istihdam sorununun da devam ettiğini gösteriyor. Mevcut ekonomik yapı işsizlik üretiyor. İstihdamda ve büyümede sürükleyici sektörlerden birisi olan inşaat sektörü, ikinci çeyrekte yüzde 21 oranında küçüldü. Ulaştırma sektörü ise yüzde 11.5 oranında küçüldü.
Üçüncü çeyrekte de büyüme oranı eksi çıkacak. Talep eksikliği ve yatırımlardaki gerileme, bu durumu daha açık gösteriyor.
Yatırım artışı, istihdam artışı ve gelir artışı yaratır. İkinci çeyrekte, sabit sermaye oluşumunda büyüme oranı eksi 24.6 oldu. Yatırımlardaki daralma beş çeyrektir devam ediyor. Yatırımlarda ikinci çeyrekteki daralma, birinci çeyreğe göre birkaç puan düşük olmakla birlikte, yüzde 24.6 gibi yüksek oranlı bir daralma yaşandı.
İkinci çeyrekte talep artışı olmamıştır. Tersine sabit fiyatlarla geçen sene ikinci çeyrekte 18.111 milyon lira olan tüketim, bu sene aynı çeyrekte 18.072 milyona gerileyerek, yüzde 0.2 oranında daralmıştır.
Dünyanın bir çok ülkesinde, talep artışı yaratmak için, tüketicinin cebine para konulmuş. Gelirler artırılmış, vergi indirimleri uygulanmıştır. AKP iktidarı, tersine kamu çalışanlarının ücretlerinden kesmiş, tarım desteklerini artırmamış, yatırım teşviklerini geciktirmiştir.
AKP, IMF politikalarının tuzağına düştü. 2001 yılında, yangın söndürme programı şeklinde açıklanan program ve dalgalı kur sistemi, IMF’nin önerisi ve onayı ile yapıldı. Program talep kısıcı politikalara ağırlık veriyordu. Tarımda desteklerin yüzde 50 oranında azaltılmasını öngörüyordu.
Büyümenin dış kaynak girişi, özellikle sıcak para girişine, düşük kur ve ithalata bağlı bir büyüme öngörüyordu. AKP, ekonomiyi rehavete sokan, iç dinamikleri körelten ve spekülatif piyasa yaratan bu politikalara sarıldı.
Bugün de aynı çizgide devam ediyor. Bu nedenle resesyondan çıkış gecikiyor.
2009 yılında bütçe açığı arttı. Ancak kamu altyapı yatırımları artmadı. Çalışanlara gelir artışı yapılmadı. Tarım destekleri artmadı. Buna karşılık geçici etki yapan, mahalli seçimler nedeniyle popülist harcamalar arttı. Bu harcamalar kalıcı bir talep artışı sağlamadı.
Borsadaki artış, fiziki yatırım beklentisini, üretim beklentisini olumlu etkilemedi. Zira, Türkiye’de sektörel dengenin bozuk olması, sepkülatif piyasa yapısı, reel piyasalarla, sermaye piyasanın ayrı çalışmasına neden oluyor.

Yazarın Diğer Yazıları