Hükümetin eli işçi ve memurun cebinde
Türkiye’de gelir dağılımının ne kadar bozuk olduğunu, günlük yaşamda kolayca görebiliyoruz...
Örneğin, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mezunlar Vakfı “İstanbulluların Ekonomik, Sosyal ve Siyasi Beklentileri” isimli bir araştırma yaptırdı. Bu araştırmada 3. soru: “Resmi istatistiklere göre, kişi başına gelirin 10.000 doların üstüne çıkmasının sizin aile gelirinize yansıdığına inanıyor musunuz” sorusudur...
Bu soruya İstanbulluların yüzde 62.80’i, yani yaklaşık üç kişide iki kişi inanmıyorum dedi. İstanbulluların yüzde 25’i ise inandığını, yani ilan edilen 10.000 dolarlık ortalama fert başına gelirin aile gelirine yansıdığını söyledi...
Türkiye’de ortalama geliri artıran, zenginin daha zengin olmasıdır. Fakir yine fakir kalıyor. Ancak ikisinin ortalaması yüksek çıkıyor. Yani ortalama fert başına Milli Gelir artışı, gelir dağılımındaki düzelmeyi göstermez...
Diyelim ki bir köyde yüz kişi var...
Köyün toplam geliri 100 bin lira... Ortalama fert başına gelir 1000 liradır. Köye yıllık geliri 100 bin lira olan tek bir adam geliyor. Köyün toplam geliri 200 bin liraya çıkıyor.
Ortalama fert başına gelir de 1000 liradan 2000 liraya çıkıyor... Ancak zenginin o köye gelmesi ile elbette ki kimsenin gelirinde fiilen bir değişme olmuyor.
Gelir dağılımı için, bir başka gösterge halkın borcunun yüksek ve faizinin ağır olmasıdır. Aynı araştırmada “Herhangi bir kurum ya da kişiye borcunuz var mı” sorusuna, İstanbulluların yüzde 71’i var diye cevap vermiş... Bu oran yüksek bir orandır... Ancak İngiltere’de borcu olanların oranı daha fazladır. Türkiye’de sorun, bankalardan alınan tüketici kredilerinde ve özellikle kredi kartlarında faizin çok yüksek olmasıdır.
Örneğin, ortalama faiz oranları yüzde 8 dolayında iken, bankaların kredi kartları ile avans alanlara, yani kartla borçlananlara uyguladığı faiz oranı yüzde 25.44’tür. Bu faizleri belirleyen kurum Merkez Bankası’dır.
Yani MB, bankaların halktan yüksek faiz almasına imkân yaratarak, halkın yoksullaşmasına maşa oluyor.
Siyasi iktidarlar da, işçi ve memurun yoksul kalmasına neden oluyor... Zira hükümet “ortalama enflasyon kadar zam yapıyorum” diyor... Aslında ise, işçi ve memuru etkileyen enflasyon oranı daha yüksektir.
TÜİK’in yayınladığı 2010 hane halkı tüketim harcaması sonuçların göre, hane halkı bütçesinin yüzde 27.1’ini konut ve kira harcamaları, yüzde 21.9’unu gıda ve alkolsüz harcamalar, yüzde 15,1’ini ulaştırma, yüzde 5’ini giyim ve ayakkabı oluşturuyor.
Yani halkın bütçesi içinde zaruri tüketim harcamalarının payı yüzde 70’tir. Bu pay, bana göre, işçi ve memur bütçesinin en az yüzde 95’ini oluşturuyor.
Bu şartlarda eğer siz ortalama enflasyon kadar zam yaparsanız, işçi ve memurun reel geliri düşer. Çünkü, kira ve zaruri malların fiyatları her zaman ortalama enflasyonun üstünde artmıştır. Örneğin, 2003 bazlı ve TÜFE olarak enflasyon oranı Temmuz 2011’de yani 6 yıl 7 ayda, yüzde 87 oldu. Buna karşılık bu süre içinde, gerçek kira artışı yüzde 175 oldu. Yani kiralara enflasyonun iki katı arttı. İşçi ve memurun aylık kira gideri aylık harcamalarının yarısı veya en az üçte biridir.
Yine, aynı yıllar içinde, konut, elektrik, gaz ve su fiyatları da, ortalama enflasyonun üstünde, yüzde 117 oranında arttı. Gıda fiyatları da yüzde 189 arttı.
Özet olarak, işçi ve memurun reel ücretleri geriledi. Yetmedi, göreceli ücretleri de geriledi. Çünkü, hükümet işçi ve memura, büyümeden refah payı vermedi. Büyümeden pay alan kesimlere göre işçi ve memurun ücretleri göreceli olarak daha düşük kaldı.
Yapılması gereken, işçi ve memura, kira, gıda, yol, konut giderleri gibi zaruri malların fiyat artışı kadar zam yapmaktır. Bunun için ayrı bir enflasyon hesabına gerek yoktur. Zira bu zaruri harcama guruplarında TÜFE artışı zaten hesaplanıyor.