Hükümetin eli halkın cebinden çıkmıyor...
29 Eylül’de elektriğe meskende yüzde 9.57, sanayide yüzde 9.26 zam geldi. 30 Eylül’de doğal gaza ortalama yüzde 14 zam yapıldı.
Elektrik ve doğalgaz zamları maliyet artışından daha yüksek oldu. Kamusal malların fiyatları eğer maliyetin çok üstünde ise, aradaki fark gizli vergidir. Bu gizli vergiyi Hükümet doğrudan veya özel sektörü kullanarak alıyor.
Hükümet’in eli yalnız bizim neslin değil, gelecek kuşakların da cebine girdi.
Kamu yatırımları, halkın vergileriyle gerçekleşmiştir. Bu vergiler her nesil ödeniyor. Yapılan kamu yatırımlarından da her nesil yararlanıyor. AKP iktidarı, kamu altyapı yatırımlarının söz gelimi, Telekom’un, paralı yolların ve köprülerin gelirini bugünden satarak gelecek nesillerin hakkını yemiş oluyor. Hükümet eğer bu gelirleri satarak yeni altyapı yatırımları yapmış olsaydı, gelecek nesillerin kaybı olmayacaktı. Çünkü bu defa gelecek nesiller bu yeni yatırımlardan yararlanacaklardı. Ne var ki iktidar 20 yıllık kamu gelirlerini satarak, cari açık ve kamu açıklarını kapatıyor.
Öte yandan eğer hükümet her yıl düzenli olarak gelen bu gelirleri satmak yerine, hazineyi borçlandırsaydı, borç faizi daha düşük olurdu. Yani toplum daha az maliyete katlanırdı. Nasıl olsa Hükümet istediği zaman Hazinenin borçlanma limitini artıran kanunları çıkarabiliyor.
Yukarıda sözünü ettiğimiz Telekom’un 20 yıllık kârının yüzde 55’i yabancıya satıldı. Yurt dışına her yıl ortalama 1.2 milyar dolar kâr çıkıyor. Telekom’u 6.7 milyar dolara alanlar, getirdikleri bu parayı 6 yılda geri aldılar. 14 yılda yurt dışına çıkaracakları kâr toplamı 16.8 milyar dolardır.
Eğer bu 6.7 milyar doları, ortalama yüzde 6 dolar faizi ile hazine dışarıdan borçlansaydı, yılda 402 milyon dolar faiz ödeyecekti. 14 yılda çıkan 16.8 milyar kâr yerine 5.6 milyar dolar faiz çıkacaktı. Aradaki fark kadar, yani 11.3 milyar dolar milletin kaybı oldu. Yani Hükümet hem elini çaktırmadan halkın cebine soktu, hem de kul hakkı yemiş oldu.
Hükümet memur zamlarını enflasyon kadar yapıyor... Üstelik de enflasyonun altında kalırsa, bunu bir yıl sonra gecikmeli veriyor. Buna karşılık Milli Gelir’de büyüme oranını dikkate almıyor. Gerçekte ise Milli Gelir’in artmasında, tüm üretim faktörlerinin payı var. Memurunda katkısı var. Sermaye sahibi büyümeden pay alıyor. Memur pay almıyor. Hükümet memurun hakkını yemiş oluyor.
Hükümet şimdi kur artınca aynı zamanda lüks otomobile vergi zammı yaptı... Oysa ki 2010 yılı ortalarına kadar 8 yıl boyunca düşük kur uygulamasından dolayı, lüks otomobil alanların bir kısım maliyeti halka yansıdı.
2008 Temmuz ayında, bir dolar 1.23 lira idi. Aynı ay, Merkez Bankası reel kur endeksine göre, TL yüzde 23 oranında değerli idi. O tarihte dış açık vermeyecek, Türkiye’nin rekabet gücünü dengeleyecek denge kuru olarak bir doların 1.51 olması gerekirdi. Arada 30 kuruş fark var.
Yine o tarihte, vergi hariç ithal fiyatı 50.000 dolar olan bir araba satın alan, bu araba için, 1.23 kurdan 61.500 lira ödedi. Ancak aynı zamanda Türkiye bu nedenle cari açık verdi. Eğer TL değerli olmasaydı arabanın ithal fiyatı 1.51 kurdan 75.500 lira olacaktı. O zaman da daha az ithalat, daha çok ihracat yapacaktık. Cari açık vermeyecektik.
Cari açık, dış borçla veya varlık satışları ile finanse ediliyor. Dış borcun geri ödenmesi ve faizi, ülkeden kaynak çıkışına neden oluyor ve büyüme oranı düşüyor. Kamuya ait varlıkların yabancıya satılması da halkın varlığının azalmasına yol açıyor.
Özetle; ithal otomobil satın alanlar düşük kurdan dolayı bu arabayı daha ucuza aldılar, ancak gerçek maliyetin bir kısmını halk ödemeye devam ediyor... Halk bu maliyetlerin farkına geç varıyor. Hükümet de bunun bilincinde olarak elini, açık veya gizli yollardan halkın ve vergi mükellefinin cebinden çıkarmıyor.